Erdoğan yeşili İyi Parti’ye yaktı, sinyal Davutoğlu’ndan geldi
Çeşitli demeç ve açıklamalarla yaratılmaya çalışılan ortam insanın aklına 'Acaba kamuoyunu faiz indirimlerine hazırlamak için yeni bir algı mühendisliği operasyonu mu uygulamaya konuldu?' sorusunu getiriyor.
Beklentilerin ekonomi açısından önemi tartışılmaz ama algı mühendisliğinin temel politika araçlarından biri haline gelmesi çok riskli. Son günlerde yaşananlar insana yeni bir algı mühendisliği operasyonunun uygulamaya konulduğunu düşündürüyor.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar temsilcileri “Ekonomide zor günlerin geride kaldığını” sık sık tekrarlamaya başladı. Yabancı yatırım ve derecelendirme kuruluşlarını yerden yere vuran Erdoğan geçen hafta “Uyguladığımız programın başarısını artık bizden çok uluslararası kuruluşlar ortaya koyuyor. Enflasyonda ayakları yere sağlam basan gerileme görüyoruz, hızlanarak devam edecek” dedi.
Mehmet Şimşek 2025 yılının 2024’ten, 2026’nın da 2025‘ten çok daha iyi olacağını söyledi. İktidara yakın kalemler muhalefeti “Ekonomideki iyiye gidişi inkar etmekle” suçlamaya başladı.
Yazılanlara bakılırsa “Dünyanın dev fonları rotalarını ülkemize çevirmiş” durumda. Bu arada Fed’in faiz indirimleri ve petrol fiyatlarındaki gerileme nedeniyle küresel şartlar son derece destekleyici olduğundan dem vuruluyor.
Normalde ekonomiye pek değinmeyen Cem Küçük bile “Ekonomi düzeliyor, muhalifler kuduruyor. Yabancıların Orta Vadeli Programa güveni tam. Karamsar olmak için hiçbir sebep yok” diye yazdı.
Yaratılan ortam insanın aklına “Acaba kamuoyunu faiz indirimlerine hazırlamak için yeni bir algı mühendisliği operasyonu mu uygulamaya konuldu?” sorusunu getiriyor.
Nitekim Cem Küçük sözünü ettiğim yazısında şöyle devam ediyor: “Kasım ayında beş puanlık bir faiz indirimi gelebilir. Yeni yıldan sonra daha da düşer”…
Mehmet Şimşek’in ekonominin kaptanlığını üstlendiği dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın da desteğiyle dış kaynak girişini sağlayacak güçlü bir dönüşüme ihtiyaç olduğu konusunda ikna edilmişti. En azından belli bir süre müdahale etmeme ve gidişatı sarsacak açıklamalar yapmama yönünde iradesini ortaya koydu.
Plana göre öncelikle Körfez ülkelerinden dış kaynak temin edilerek belli bir manevra alanı kazanılacak, ardından para politikasındaki normalleşme adımları ve faiz artışlarının Batılı yatırımcıları tekrar cezbetmesiyle iyileşme hızlanacak ve dezenflasyon süreci başlayacaktı.
Acı reçetenin uygulanacağı bir dönemin ardından kontrollü gevşeme ve tekrar düşük enflasyonlu büyüme dönemine girilecekti. Bu plan tutmadı. Daha önce birkaç kez dikkat çektiğim gibi ortada 2001 Krizi sonrasında uygulamaya konan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” benzeri kapsamlı bir program yoktu ve yukarıda özetlediğim “stratejik plan” ile yetinilmişti.
Sonuçta acı reçete dönemi uzadı, beklentiler iyileşmedi ve bugün gözlediğimiz “algı yönetimi” operasyonuna muhtaç kalındı. Çünkü artık Erdoğan’ın da, iktidarın dayandığı toplum kesimlerinin de sabrı azalıyor ve faiz indirimi için psikolojik ortamı hazırlamak gerekiyor.
Peki ama ortam faiz indirimleri için gerçekten hazır mı?
Öncelikle iyimser havayı desteklemek için kullanılan “Çok olumlu küresel şartlar” argümanına temkinli yaklaşmakta fayda var. Büyük merkez bankalarının faiz indirim döngüsünün başlaması ve ona bağlı olarak artan getiri arayışı gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat penceresi oluşturabilir. Ancak 2013 sonrası “Kırılgan beşli” tartışmalarında gördüğümüz gibi bu fırsat penceresi her ülke için eşit açılmayabilir.
Türkiye’nin yıllar içerisinde kaybettiklerini yerine koyması ve küresel fon akışlarından kayda değer pay alabilmesi hiç de kolay görünmüyor. Petrol fiyatlarındaki düşüşün bazen çok hızla terse dönebildiğini ve bu tarz kalemler üzerinden “dezenflasyon” hesabı yapılmasının ne kadar riskli olduğunu da geçtiğimiz yıllardan biliyoruz.
Tablo net: Gerçek bir ekonomik program dizayn etmeden ve kadro oluşturmadan yola çıkan ekonomi yönetimi büyük hatalar yaptı. Özellikle Merkez Bankası yönetimine 2023 yılında yapılan hatalı atama ve iç tutarlılığı olmayan ve bu nedenle kur ve enflasyonda kontrolün yitirilmesine yol açan adımlar sebebiyle 2023 heba edildi. Para politikası ve finansal koşullarda başlangıçta yapılandan çok daha fazla sıkılaşma gerekiyordu. Mali taraftaki adımlar ise geç geldi ve yetersiz kaldı.
2023 seçimleri sonrasında yaygın değerlendirme şuydu: “Şimşek ve yeni ekip ortodoks politikalar uygulayıp işleri düzeltebilir ama ya Erdoğan gerekli sabır göstermez ve desteğini çekerse?” Bugün ise tam tersi bir noktadayız: Erdoğan tahminlerin ötesinde bir sabır gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Ekonomi yönetimine gerekli güveni duymayan ve sabır göstermeyen halk oldu.
Vatandaşın ne düşündüğü önemli. Çünkü önümüzdeki yıllarda ekonomi politikalarının rotasını siyasi takvim belirleyecek. Büyük olasılıkla 2027’de, hatta belki daha önce erken seçimi düşünen Erdoğan için 2025 yılının ikinci yarısından itibaren kritik dönem başlayacak. Atılacak adımların etkilerinin hissedilmesinin zaman alacağını geçmiş tecrübeleriyle çok iyi biliyor.
Şöyle bir varsayımda bulunmak kehanet olmaz: Erdoğan enflasyon patikasının yüzde 20’ye gerilediğini gördüğünde bunu başarı olarak ilan edip büyüme yönlü adımların artmasını isteyecek. Ve Türkiye yüzde 30-40 bandında bir enflasyon, nispeten kontrol altında kur, destekleyici kredi politikaları ve sınırları zorlayan sosyal yardım ve transferlerle Erdoğan’ın siyasi hayatının en zor seçimine hazırlanacak. Duruma göre belki de acı reçetenin faturası Şimşek’e kesilip yollar ayrılacak. Ve Erdoğan yine lobilere karşı direnen lider olarak meydanlara çıkacak.
Dürüst olalım, enflasyonu tek haneye indirmek için çok daha fazlası gerekiyor. Hem maliye tarafında, hem yapısal reformlar tarafında, hem de hukuk tarafında. Ve buna siyasi yönetim ve şartlar kesinlikle müsait değil. Ekonomi yönetiminin tek haneli enflasyona ulaşma iddialarının altı boş. Halk bunu görüyor, o nedenle tek hane enflasyon beklentisine uyumlu hareket etmiyor.
Evet biraz karamsar oldu. Ama enflasyonun gerçekten tek haneye inip inmeyeceğiyle ilgilenmek yerine kısa vadeli kazanca odaklanıp ona göre pozisyon almak ve cümle kurmak yatırım kuruluşlarının işi. Beni gerçekler bulunduğum perspektiften nasıl görünüyorsa onu yazdığım beklentisiyle okuduğunuzu tahmin ediyorum. Beklentinize ihanet etmeyeyim.