Sadece doktorlar değil hepimiz için Tıp Etiği: Tıbbın ahlaki yol haritası

28 Ekim 2024
Bu haber 3 hafta önce yayınlandı

Tedavinin sınırları nedir? Bireyin kendi sağlığı üzerindeki hakları nerede sona erer? Doktorun sorumluluğu nelerdir? Michael Dunn ve Tony Hope’un alan açısından kült olmuş 'Tıp Etiği' kitabı, bu tür sorulara pratik ve anlaşılır cevaplar veriyor.

Tıp Etiği

Modern tıbbın gelişimi; hayat kurtaran teknolojiler ve yeni tedavi yöntemleri ile insan yaşamını iyileştirme gücüne sahipken, bu gücün nasıl kullanılacağına dair zorlayıcı etik soruları da beraberinde getiriyor. Tedavinin sınırları nedir? Bir bireyin kendi sağlığı üzerindeki hakları nerede sona erer, başkalarının hakları nerede başlar? Hastaların özerkliği, doktorların sorumluluğu ve toplumun adaleti arasında nasıl bir denge kurulmalıdır? Tıp etiği, bu karmaşık ve çoğu zaman birbiriyle çelişen soruları ele alan bir disiplin olarak her geçen gün daha da önem kazanıyor.

Tüm bu sorularda ve sorunlarda tıp etiği, yalnızca hekimlerin karşılaştığı hukuki ve ahlaki soruların değil, aynı zamanda toplumsal refahın, insan haklarının ve bireysel özerkliğin sınırlarının da tartışıldığı kritik bir alan. Geçtiğimiz ay Bilim Akademisi’nin önerisi olarak Türkiye İş Bankası bilim serisinden yayımlanan Menekşe Arık’ın çevirdiği Michael Dunn ve Tony Hope’un alan açısından bir kült olmuş ‘Tıp Etiği: Kısa Bir Giriş’ kitabı, bu tür sorulara dair pratik ve anlaşılır bir rehber sunuyor. Dört temel etik ilke ‘özerklik’, ‘yarar sağlama’, ‘zarar vermeme’ ve ‘adalet’i esas alarak, bu ilkeleri kitap boyunca örerek ilerliyor.

Tıbbı hayata karşı görevlerine çağıran bir rehber

Bilim ve bilimsel gelişmeler toplumsal alandan soyutlandıkça başkaca çıkar ve çatışmalar üzerinden toplum her kesimini ilgilendirmesi gereken toplumsal işlevini yavaş yavaş kaybeder. Günümüzün tıbbı açısından da toplumsal ve ekonomik etkenlerin kimi işlevlerini etkilediğini söylemeye bile gerek yok. Tam da bu sebeplerden ötürü tıbbı hem toplumsal açıdan ‘görevlerine’ çağıracak hem de bireysel sorumlulukları tartışmaya açacak tıp etiğine ihtiyaç var.

Bilim ve felsefenin birbirinden ayrıştığı değil birlikte sorularla ve cevaplarla ilerlediği bir yerden. Dunn ve Hope’un hatırlattığı gibi:

“Felsefenin görevi gerekçeleri sormak ve bu gerekçeleri dikkatle analiz etmektir; felsefenin tıp etiğine uygulanması da böyle olur. Tıbbi uygulamalar ikiz disiplinler olan bilim ve felsefenin gözetimi altından sürekli iyileştirilmelidir.”

Felsefe işte burada dört etik ilke üzerinden tartışmanın şekillendirilmesi için devreye giriyor, temel ilkelerin belirlenmesiyle kalmıyor. Dunn ve Hope, ‘terimlerin tanımlanması’ ve ‘kavramların aydınlatılması’nın da kritik olduğunu ancak böylece tartışma yürütülürken ortak bir zeminde ilerlenebileceğine dikkat çekiyor. Tanımlar yapıldıktan sonra ‘vaka karşılaştırmaları’yla aslında her yaşanılan olgunun kendi içerisinde farklılıklar gösterebileceğinden karşılıklı değerlendirme yapmanın da önemi vurgulanıyor. Keza ‘düşünce deneyleri’ de burada benzer bir işlevi görüyor diyebiliriz; örnek bir olayın o ana kadar yaşanmamış olması onun özgünlüğünün olmadığı anlamına gelmiyor.

Elbette burada ‘mantık’ süreçlerinin işletilmesi, yani ‘argümanların tartışılması ve tartışmanın deviniminin sağlanması’ da karar alma süreci açısından sonucu belirleyen araç oluyor. Elbette tüm bu süreçler nihai cevaplara ulaştırmıyor ya da tek başına yeterli olan araçlar değiller. Dunn ve Hope burada başka bir üçlemeye de dikkat çekiyor; bilgelik, hayal gücü ve yaratıcılık:

 “Etik akıl yürütme algoritmalara indirgenemez. Karmaşık durumlarda doğru olanı yapmak için esnek olmak gerekir. Akılcılık başka erdemlerden ayrı tutularak uygulanırsa bürokrasi gibi katı ve insanlık dışı hal alabilir. İnsani tıp uygulamalarında akılcılığa ilaveten bilgelik, hayal gücü ve yaratıcılık gereklidir.”

Ötanazi, embriyoların özerkliği sorunu ve deliler

Kitabın ilerleyiş biçimi kimi zaman karmaşıklaşsa da esasında belirli konulara dair olan tartışmaları da açarak ilerliyor. En temel konulardan biri de tabii ki ‘yaşam hakkı’ gibi ‘ölüm hakkı’nın da tartışıldığı ötanazi. ‘İstemli’, ‘istemdışı’, ‘istemsiz’, ‘pasif ötanazi’ gibi türlerinin açıklandığı gibi ötanazi tartışmalarında yanlış bir yerden tartışma açılmasına sebep olduğundan Nazilerin yaptığının ötanazi olmadığına da dikkat çekiliyor.

“Nazilerin yaptığı ötanazi değil, istemdışı öldürmeydi, zira kişiler kendi iyilikleri için öldürülmemişti; tıbbi uygulamaya konu olan yardımlı ölüm türlerinin hiçbiri değildi.”

Embriyoların özerkliği de bir diğer tartışma konusu oluyor tabii. Burada sadece çocuk adına kimin karar vereceği değil aynı zamanda kadının ikincil konumu da tartışmayı etkiliyor, buna da ‘özdeş olmama sorunu’ deniyor. Tüp bebek merkezlerindeki tartışmalardan, ‘taşıyıcı anne’liğe birçok konunun etik boyutu da tartışılması gereken konulardan.

Psikiyatri de belki de özel olarak etik tartışmaları en çok gördüğümüz ya da daha doğrusu en çok ihtiyaç duyduğumuz alanlardan. Dunn ve Hope “Neyin akıl hastalığı sayılacağı sorusunun kendisi siyasi ve toplumsal önyargılarla yüklüdür” diyorlar. 19. yüzyılda zenci kölelerin beyaz efendilerinden kaçma eğilimi şeklinde kendini gösteren ‘drapetomania’ ve Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayısal Elkitabı (DSM) ilk baskısında ‘eşcinselliğin’ ruhsal bozukluk olarak sınıflandırılması bunun en bariz göstergelerinden.

Özellikle, akıl sağlığı sorunu yaşayan bireyler ile mahkumlar arasında yapılan karşılaştırma, hukuk ve etik bağlamında düşündürücü sorular ortaya koyuyor. Kitap, akıl sağlığı hastalarının, ‘kendi rızaları olmadan’ tedavi edildiğini (aslında zorlandıklarını) ve tehlike oluşturma ihtimali üzerine gözaltına alınabileceklerini hatırlatıyor. Ancak, aynı riskleri taşıyan bireyler suç işlemedikçe tutuklanamıyor. Bu tutarsızlık, etik ve hukuki perspektiflerden tartışılmaya değer bir konu.

Karar verme süreçlerinde adalet

Bir diğer etkileyici bölüm ise kitabın adalet ilkesini nasıl tartıştığı… Özellikle yaşlı bir bireyin bakımında, bakım verenin ihtiyaçlarının da dikkate alınmasının etik olarak nasıl değerlendirileceği gibi konulara dair tartışmalar dikkat çekici. Bu tür detaylar, tıbbi karar süreçlerinde sadece hasta değil, bakım sağlayan kişilerin de göz önünde bulundurulması gerektiğine işaret ediyor ve kitabın adalet kavramını nasıl ele aldığını gösteriyor.

Tabii kaynakların paylaştırılması açısından da tıp etiği önemli yerde konumlanıyor. Acil durumlarda ya da yoğunluk yaşanılan durumlarda kaynakların nasıl kullanacağı yine değerler üzerinden değerlendirmeyi gerekli kılıyor. ‘Ölüm riski azaltılan bir çoğunluk’ ile ‘hayatta kalmaları için uğraşılan azınlık’ tartışması iki farklı ucu temsil ediyor bu tartışmada. Kuşkusuz tıbbın ekonomik ve toplumsal etkenlerle biçimlenişi bu tartışmada önemli rol oynadığı gibi mevcut ihtiyaçlar ve aciliyetlerin tartışılması esas tartışmayı belirliyor. Burada da Dunn ve Hope karar alma süreçlerinde halkın ve uzman kişilerin dâhil olduğu komitelerin işlevsel olduğuna dikkat çekmeleri önemli.

“Yaklaşımın temelinde, yöntemin makul ve halka hesap verebilir olması gerektiği fikri yatar. Bu yaklaşımın benimsendiği uygulamalarda ise önemli kararları veren bir çekirdek ekip veya ekipler bulunur. (…) Kararlar halka açıktır; kararların gerekçeleri somut olarak ifade edilir; kararlara karşı itiraz edilebilir.”

Kitabın en büyük avantajı, aynı zamanda dezavantajı da olabilir: Bu kitap gerçekten de ‘çok kısa’ bir giriş. Bazı etik sorulara verilen yanıtlar tatmin edici olmayabilir, ancak bu eksiklik kitabın amacına uygun olarak görülebilir. Dunn ve Hope, kesin cevaplar vermek yerine, okuyucuları bu sorular üzerinde daha fazla düşünmeye teşvik ediyor. Tıbbi etik dünyasında hangi yolların tercih edilmesi gerektiğine dair kapılar açıyor. Ayrıca kitabın sonunda yer alan okuma listesi ve her bölüm için özelleştirilmiş olan kaynaklar da bu açılan kapılardan girmek isteyenler için rota çizecek zenginlikte.

‘Tıp Etiği: Kısa Bir Giriş’ okuyucularını hem eleştirel düşünmeye hem de kendi etik duruşlarını keşfetmeye davet ediyor.

Tıp Etiği – Kısa Bir Giriş
Michael Dunn, Tony Hope
Çeviren: Menekşe Arık
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2024
160 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.