Bu hafta da ülkemiz tüm savaşları, bebek ölümlerini, trajedileri bir yana bıraktı ve yeni bir aşk haberine odaklandı. Bir taraftan gündemimizin böyle romantizm odaklı değişivermesine şaşırmakla birlikte yurdum insanının kaderci yaklaşımını düşündüğümde normal de karşılıyorum açıkçası.
Bu haftaki aşk bombamız Kerem Bürsin’in Türkan Sabancı ile merhum Sakıp Sabancı’nın torunu Melisa Sabancı Tapan’a gönlünü kaptırması. Bu haber gündeme düştükten sonra akşam yemeklerinde münazara masaları oluştu. Bir taraf Melisa Sabancı ve Kerem Bürsin ilişkisini Hindistan’daki kast sistemleri bağlamında ele alırken, diğer taraf modern dünyada artık statünün değil kişisel beklentilerin ilişki dinamiklerini etkilediği yönünde. Resmen “tarafını seç” durumu yaşanıyor.
Ben tarafımı seçmeden önce iki tarafı da biraz anlatayım. Hindistan’ın kast sistemi gibi sosyal hiyerarşilerde, bireylerin statüleri doğuştan belirlenir ve sosyal ilişkiler de çoğunlukla bu hiyerarşiye göre şekillenir. Sadece Hindistan mı? İngiltere Kralı Charles Diana ile evlenirken, Diana’nın uzaktan soylu olması ve bir ana okulu öğretmeni olması sorun olmuştu. Sonradan Charles’ın küçük oğlu ABD’li bir oyuncuyla evlenince koskoca kraliyet ailesi dağıldı. Melisa’nın Türkiye’nin en zengin ailelerinden birine mensup olması ve Kerem’in popüler bir oyuncu olması, Hindistan’daki kast sisteminde olduğu gibi bir “sınıf” ayrımı yaratıyor.
Hindistan’daki kast sisteminde, bireylerin doğuştan gelen statüleri hayatları boyunca değişmez. Benzer şekilde, Melisa da Sabancı ailesinin bir üyesi olarak doğuştan gelen bir statüye sahip. Bu statü, onun kimlerle arkadaşlık kuracağına, iş hayatında nasıl algılanacağına, hatta romantik ilişkilerinde toplumun nasıl tepki vereceğine dair belirleyici bir unsur haline geliyor. Melisa’nın, popüler bir oyuncuyla olan ilişkisi, tıpkı farklı kastlardan iki bireyin bir araya gelmesi gibi, toplum tarafından “farklılık” olarak görülebiliyor. Eğri oturup doğru konuşalım. Bizde de farklı “kastlardan” gelen bireylerin evlenmesi, genellikle toplum tarafından hoş karşılanmıyor ve bazen dışlanmaya kadar giden sonuçlar doğuruyor. Türkiye’de kast sistemi olmasa da, sosyo-ekonomik sınıflar arasında benzer bir sosyal yapı var. Melisa gibi varlıklı bir aileden gelen bir bireyin, oyunculuk gibi daha “sanatsal” ve popüler bir sektörden gelen Kerem ile olan ilişkisi, toplumda birtakım önyargılar veya “ilgi çekici bir durum” olarak algılanıyor. Bu durum, Türkiye’deki sosyal sınıf yapısına dair toplumsal algıları yansıtıyor.
Türkiye’de de ekonomik güç ve sosyal statü, bireylerin toplumdaki konumlarını belirliyor. Melisa’nın ekonomik olarak güçlü bir aileden gelmesi, onun toplumdaki statüsünü belirlerken, Kerem ise popülariteye dayalı bir statüye sahip. Melisa ve Kerem arasındaki ilişki de zengin ve ünlü arasındaki hiyerarşik yapıyı gözler önüne seriyor.Katı sosyal yapılar, bireylere belirli roller ve beklentiler yüklüyor. Türkiye’deki “yüksek sınıf” ve “popüler kültür” arasındaki sınırları zorlayan ilişkiler, bireylerin birbirlerine farklı roller yüklemesine neden oluyor. Zengin bir ailenin temsilcisi daha “görkemli” ve “sofistike” bir hayat tarzı beklentisi altındayken, popüler kültür dünyasından gelen biri daha “samimi” ve “halktan” biri olarak algılanabiliyor.
Her ne kadar Modern dünyada, özellikle küreselleşme, sosyal medya etkisi ve bireysel özgürlüklerin artması, insanlar arasındaki ilişkilerin dinamiklerini önemli ölçüde değiştirdi desek de toplumsal sınıflar veya doğuştan gelen statüler eskisi kadar katı sınırlamalar getiriyor. Melisa Sabancı ve Kerem Bürsin’in ilişkisi gibi farklı sosyal geçmişlere sahip bireylerin birlikteliği, modern toplumda daha kabul edilebilir hale geliyor. Fakat bu tür ilişkilerde, toplumsal beklentiler ve kişisel değerler arasındaki dengenin sağlanması kritik öneme sahip.
Tabii ki Modern ilişkilerde bireyler, kim olduklarına ve neye inandıklarına göre seçim yapma özgürlüğüne daha fazla sahip. İlişkiler her iki tarafın da değerleri ve beklentileri örtüştüğü sürece sağlam bir zemine oturabiliyor. Birbirlerinin yaşam tarzına saygı duyup destekleyebilirlerse, ilişkileri toplumsal sınırlamalardan bağımsız olarak sağlıklı bir şekilde devam edebiliyor. Çiftler kendi ailelerinin veya çevrelerinin ilişki üzerindeki baskısından bağımsız olarak kendi değerlerine göre bir ilişki inşa edebilirlerse, ilişki sürdürülebilir hale geliyor.
Ancak, geleneksel değerlerin güçlü olduğu bir ortamda bu tür ilişkiler zorlanabilir.Kültürel kodlarımız eski Türk filmlerinden beri çok da fazla değişmedi. Hani zengin kız be fakir erkeğin bir türlü bir araya gelemediği Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Ediz Hun filmlerinden. O nedenle toplumsal statü farkı, medya ilgisi ve aile baskısı gibi unsurlar dengeli bir şekilde ele alınmazsa, ilişkiler zorlanıyor.Özetle bu ilişkinin gidişatı kendi değerlerine ve birbirlerine olan bağlılıklarına ne kadar sadık kalacaklarına bağlı diyebiliriz. Yani gerçek hayatta “kalp kalbe karşıdır” sözünü, sosyal statü sisteminde “kast kaste karşıdır!” olarak değiştirebiliriz!