Siyasi mobbing demokratik değerleri zayıflatan ve bireylerin özgür iradesini etkileyen ciddi bir sorun. Bu duruma karşı etkin mücadele hem bireylerin haklarını korumak hem de demokratik sistemin işleyişini sağlamak için elzem.
24 Eylül’de bu platformda “Siz iş yerinizde hiç mobbing’e uğradınız mı?” başlıklı yazım yayınlandı. Yazıyı Linkedin sayfamda da yayınladım. Aldığım tepkiler öncelikle asla yalnız olmadığımı gösterdi, sonra da beni bu konuda farklı alt başlıklar açmak için cesaretlendirdi. Bu sefer farklı bir alanda yapılan mobbingleri konuşalım istedim.
Mobbing yani “psikolojik baskı” veya “cinsel taciz” sadece iş yerinde yapılan bir şeymiş gibi düşünülse de hayatın her alanında karşılaştığımız bir sorun. Siyasette yaşanan tacizler ve psikolojik baskılar, yeterince konuşulmuyor.
Siyaset, güç, hiyerarşi ve etki alanlarının iç içe geçtiği karmaşık bir ortam. Siyasi mobbing ise bir grup ya da bireyin belirli bir siyasi bir amaç doğrultusunda başka bireyler üstünde sistematik olarak baskı kurması olarak tanımlanabilir. Siyasi ortamda yaşanan psikolojik baskılar, yalanlar, cinsiyetçi yaklaşımlar ve dışlama gibi durumlar, sadece siyasetçilerin ruhsal sağlığını tehdit etmiyor; bu tip siyasi tacizler, bireysel bir sorunu değil, toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Hatta daha ileri gidersem, siyasi mobbing toplumun ahlakı üzerinde derin etkiler bırakıyor. Siyasi mobbingin yol açtığı ahlaki yozlaşmayı önlemek için demokrasiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu aşikâr. İşte bu nedenle bu konuların daha fazla gündeme gelmesi, açıkça tartışılması ve çözüm yollarının araştırılması demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesi için kritik öneme sahip.
Her gün ekranlarda gördüğümüz, konuşmalarını dinlediğimiz, haberlerde izlediğimiz siyasi figürlerin aslında siyaset değil, birbirlerine ve hatta biz seçmene gerçek anlamda mobbing yaptığını farkında mıyız? Dikkatlice bakıldığında aslında her gün haberlerde, köşe yazılarında, manşetlerde tümünü görüyoruz, duyuyoruz, yaşıyoruz.
Dışlama: Politik figürün, bilinçli olarak diğer partiler veya kendi partisi tarafından dışlanması.
Karakter Suikastı: Siyasi rakiplerin, kişinin itibarını zedelemek amacıyla yalan, yanlış bilgiler yayması.
Cinsiyet Ayrımcılığı: Kadın politikacıların, erkek meslektaşları tarafından dışlanması veya hedef gösterilmesi.
Sosyal Medya Saldırıları: Hedeflenen bireye yönelik organize edilen çevrimiçi saldırılar ve linç kampanyaları.
Görüş Ayrılığının Saldırı Boyutu: Bir partide veya siyasi grupta, eleştirinin veya farklı görüşlerin kabul edilmediği bir ortamın bilinçli olarak oluşması.
Taraf Değilsen Bertarafsın Anlayışı: Liyakatin esas alınmadığı yapılarda; özgür düşünceye sahip siyasi figürlerin pasifize edilmesi.
Siyaset zaten tacizin, saldırının kendisi diyebilirsiniz. Haklısınız. Etik değil ama siyasiler bu şekilde varlıklarını sürdürebiliyor. Ama seçmene yapılan mobbingin apayrı bir konu ve ayrıca ele alınması gereken bir husus olduğunu düşünüyorum. Demokrasi, bireylerin özgürce düşünme, ifade etme ve oy verme hakkını koruyan bir sistem. Siyasette seçmene mobbing ise demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesini ciddi şekilde tehdit eden bir olgu. Siyasi mobbing ile seçmen üstünde baskı kurulur. Korku, sindirme ve etki altına alma… Baskı altında kalan seçmen de özgürce oy verme hakkını kullanmakta zorluk çekebilir ya da toplumun belirli kesimlerinde, belirli bir partiye oy veren bireyler, sosyal hayattan dışlanma veya yargılanma gibi durumlarla karşılaşabilir, sonuçta toplumsal motivasyon ve katılım azalır. Siyasi arenada seçmen yalnızca oy veren birey değil, demokratik süreçlerin de temel taşıdır. Demokratik bir ortam bireylerin seslerini duyurmasına, değerlere sahip çıkmasına ve özgürce düşünmesine olanak tanımalı. Ancak bu şekilde, sağlıklı bir toplumsal yapı ve güçlü bir ahlak anlayışı inşa edilebilir inancındayım.
Seçmene yapılan baskının sonuçlarını aşağıdaki gibi görebiliriz.
Seçim Adaletsizliği: Bireyler üzerinde uygulanan baskılar, adil bir seçim ortamının oluşmasını engeller.
Toplumsal Kutuplaşma: Farklı görüşlere sahip bireyler arasında güvensizlik yaratır, kutuplaşmayı derinleştirir.
Demokratik Katılımın Azalması: Seçmen, baskı ve korku nedeniyle oy kullanmaktan çekinir, demokratik katılımı etkilenir.
Korku Kültürü: Seçmende bir korku kültürü oluşabilir. Bu da, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade etmelerini ve siyasi katılımlarını engeller.
Siyasi Ahlakın Zayıflaması: Siyasi mobbing uygulamaları, siyaset alanında etik normların aşınmasına yol açar.
Gelecek Nesiller Üzerinde Etki: Bu tür uygulamalar, genç nesillerin siyasete olan güvenini sarsarak, gelecekteki demokratik katılımlarını olumsuz yönde etkiler.
Siyasi mobbing demokratik değerleri zayıflatan ve bireylerin özgür iradesini etkileyen ciddi bir sorun. Bu duruma karşı etkin mücadele, hem bireylerin haklarını korumak hem de demokratik sistemin işleyişini sağlamak için elzem.
Siyasi partilerin ve toplumsal örgütlerin, seçmen haklarını koruma ve mobbingin önlenmesi konusunda aktif bir rol üstlenmeleri büyük önem taşımakta. Aksi takdirde; seçmen kendisini güvende hissetmez, toplumsal değerlerin kaybolduğuna inanır, örnek olarak gördüğü siyasi figürlerin yaptığı gibi bir bakmış kendisi de mobbing yapar hale gelmiş. Yalanın, baskının, ikiyüzlülüğün bir parçası haline gelmiş.
Sonuç olarak demokratik bir toplumda bireylerin kendilerini özgürce ifade edebilmesi ve oy verme kararlarını baskı altında kalmadan alabilmesi gerekmekte. Mobbingin olmadığı bir dünya yalnızca bireylerin değil, toplumun genel sağlığı açısından da hayati bir öneme sahip.
Bu nedenle siyasi mobbingle mücadele etmek, hem bireylerin haklarını korumak hem de demokratik değerlerin güçlenmesini sağlamak adına hepimizin ortak sorumluluğu.
23 Aralık 2024 - Yeni yıla pozitif bir adım!
17 Aralık 2024 - Kişisel deneyimden toplumsal dönüşüme
10 Aralık 2024 - Yeniden 20’li yaşlarda olmak ister misiniz?
3 Aralık 2024 - İyilik, insanlık için yeni bir başlangıç
26 Kasım 2024 - 25 Kasım: Hep birlikte şiddete dur dediğimiz gün
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.