Orman yangınlarını başlamadan ‘hissetmenin’ çaresi bulundu
Şimdi Adalar'a gitmek için en güzel zaman. Evet hava soğuk ama balık mevsimi başladı, kalabalık da azaldı. Ben bu hafta Büyükada ve Burgazada'ya kaçtım. Gezip gördüğümü de yiyip içtiğimi de anlatacağım.
İstanbul’da yaşamak için burayı sevmek sevmek için de keyif alabileceğiniz yerleri bilmek, tanımak gerek. Tanımak yetse keşke, malum biraz da zaman gerek. Gitgide hızlanan yaşam temposunda kendimize ne kadar zaman ayırabiliyoruz?
Canım İstanbul öyle gönlü geniş öyle bonkör ki bize her zaman birden çok alternatif sunmaktan vazgeçmiyor. Yeter ki doğru zamanda doğru yerlere gidelim!
İşte size tam da buna örnek bir sonbahar /kış alternatifi: Prens Adaları. Yaz geldi geçti neden şimdi diyenlerin sesini duyar gibiyim. Hemen izah edeyim; en büyük sebebi kalabalığın bitmiş olması. Kalabalıktan kastım kitleler… Bu yaz oğlumla bir gün günü birlik bir Büyükada gezisi yaptık. Tabii bekliyordum kalabalık ama hafta içi olmasına rağmen o kadarını da beklemiyordum. Tadına varmaktan ziyade vapura binme inme derdi sarıyor insanı.
Sonbahar kış ise mis gibi, sakin, evet biraz serin ama ne gam, restoranlar sezonu atlatmış durulmuş, balık mevsimi olduğu için alternatif çok, adaların her şeye rağmen yeşil kalan ağaçlı ara sokakları kızıl, sarı, yeşilin her tonunda düşen yapraklarla dolu.
Ben bu günübirlik gezilerimde Büyükada ve Burgazada’da dolandım; Burgaz’da iki lokanta, Büyükada’da birkaç atıştırma ve bir lokanta ziyareti yaptım.
Büyükada eski Yunanca adıyla ‘Prinkipos’, yani ‘prens’, bu takım adaların en büyüğü. Merkezi özellikte yaz sezonu ve güzel havalarda aşırı yoğun olsa da iç kesimlere, koylara ve tepelere çıktıkça sakin alternatifler de bulabileceğiniz bir cennet hâlâ.
Benim Büyük Ada rutinlerim var, eğer konaklama yapmıyorsam maalesef her şeyi bir günde yiyip içip dönmek için biraz konuyu abartıyorum. Bu sefer de farklı olmadı.
Vapurdan iner inmez ilk olarak Yalovalı Kardeşler Şarküteri’ye gidip bir patates kroket bir de kadın budu köfte aldım. Aslında ikisinin de daha iyilerini birçok kez yedim ama yine de adettendir adanın bu meşhur atıştırmalığını hiç pas geçmem.
Anne mutfağından aşırmışçasına bir elimde kroket bir elimde köfte, adanın sessiz ara sokaklarını dolaştım biraz. Çoğu yazlıkçı dönmüş, evlerin çoğu boş, sokakların hakimi kediler.
Tam elimdekileri bitirmişken köşeyi döndüm karşımda bisikletli seyyar tezgahıyla dondurmacı Yunus. Yıllara meydan okuyan Yunus’un dondurmasını bilen bilir, katkısız meyveli sorbeleri meşhurdur. Bir de bunu servis şekli; kornet değil eski usül külahlarda ki en sevdiğimdir ben kornet sevmem, her bir dondurmayı gül yaprakları gibi tek tek hazırlar sabırla. Sıcak havalarda çabucak da erir çünkü içinde meyveden başka bir şey yoktur. Adalardan sonra artık İstanbul’un bazı semtlerinde ve hatta Bursa’da bile bir şubesiyle dondurmasını daha çok insana ulaştırmayı hedeflemişler.
Bu nostaljik lezzetli yürüyüşü bu sene ilk kez bindiğim elektrikli minibüs ve taksi durağında noktaladım. Akbille bindiğiniz ve eski faytonların yerini almış olan çevre ve hayvan dostu hizmeti beğendiğimi belirtmek isterim. Yazın da kullanmıştık ve kalabalığa rağmen beklemeden hızlıca gitmek istediğimiz yere ulaşmıştık. Bu sefer de aynı şekilde bir minibüs ile Lunapark mevkiine gittim.
Lunapark, adanın en tepesindeki Aya Yorgi Manastırına gitmek için ulaşmanız gereken yer. Buradan sonrasını yaklaşık 1500 metre uzunluğunda oldukça dik bir yokuşu sabırla tırmanarak geçmeniz gerekiyor. Yürüyüşe başlamadan yokuşun başındaki büfeden bir su almanızı öneririm. Tepeye varmanız biraz zahmetli olacak ama hiç şüpheniz olmasın çıktığınıza değecek bir manzara sizi bekliyor.
Aya Yorgi Manastırının tarihi 1751’e dayanıyor. Yanındaki küçük kilise ise 1905 yılında inşa edilmeye başlanmış 1909 yılında ibadete açılmış. Çıkmışken ziyaret etmek isterseniz o da mümkün.
Tepedeki tek işletme olan Yücetepe Restoran, Yücetepe Kır Gazinosu veya birçok kişi tarafından Aya Yorgi Kır Lokantası olarak da bilinir. Benim adada en sevdiğim lokanta ve lokasyon burasıdır. Menüsü son derece basit ama tatminkar birkaç çeşit ızgara, ev mutfağından çıkmış tadında sade ama taze birkaç kızartma, börek, mezeden oluşur. El kesimi taze patates kızartması nefistir. Enteresan aslında değil mi o kadar alıştık ki gittiğimiz her yerde hazır donuk patates yemeye, ev yapımı bulunca mutlu oluyoruz.
Izgara köfte, bir patates, bir salata ve yoğurtlu patlıcan kızartması… uff menü nasıl? Yanında buz gibi bira veya rakı… canınız ne isterse.
Siparişin gelmesini beklerken bu kahvehane tadında tahta sandalyeli salaş lokantanın etrafında bir tur atın, her tarafından uçsuz bucaksız Marmara Denizi manzarasıyla büyüleneceksiniz. Tavsiyem gün batımından biraz önce gidin, hava bulutlu değilse olağanüstü bir günbatımı sunacak size İstanbul.
Yemekten sonra merkeze inen minibüslerle kısa bir yolculuk ardından vapura giderken seyyar turşucu görünce tabii ki yine kaçırmadım, Büyükada turumu bir bardak turşu ve turşu suyu ile noktaladım.
Bir başka güneşli sonbahar günü de öğle saatlerinde Bostancı’dan motora binip Burgazada seyrine başladım. İskeleye vardıktan sonra önce hemen sahildeki favori restoranım Barba Yani’ye hızlı bir öğle yemeği için uğradım. Bir bira eşliğinde midye salma, çıtır kabak kızartması ve ahtapot. Hafta içi bir öğle kaçamağında, denize karşı sessiz bir adada kendimi şımartmak… Umarım siz de birgün bu keyifle kendinizi ödüllendirirsiniz.
Hızlıca özlem giderdiğim bir sofra ardından yürüyüşe başladım. Hedefim adanın en ucundaki Kalpazankaya Restoran. Manzara karşısında keyifli bir yemek için en güzel adreslerden biri kesinlikle.
Kalpazankaya’ya araçla gitmek yerine yürümeyi tercih etmenizi de tavsiye ederim. Adanın güzel sokaklarında huzurlu bir yürüyüş, bir de benim gibi öğle yemeği üstüne ise bence ideal. Sürpriz olan ise gittiğimde restoranın kapalı olmasıydı. Meğer hava koşulları sebebiyle bu mevsimde hafta içleri kapalı, haftasonu ise değişkenlik gösteriyormuş. Yani giderseniz önceden aramakta fayda var. Ama daha önceki tecrübelerimle size biraz bilgi vereyim.
Yazın da müthiş keyifli olan bu mekan, şehre karşı manzarasıyla neredeyse tüm günü geçirmek isteyeceğiniz kadar güzel bir konuma sahip. Menüsü ağırlıklı olarak meze ve balık üzerine. Çocuklu da gitmekten keyif alabilirsiniz çünkü geniş bir alana sahip, doğa içinde bir burunda. Çocukların da sıkılacağını sanmıyorum.
Burgazada turumu tornistan yürüyüşle sonlandırıp vapura bindim.
Mevsimsel bazı kısıtlamaları hesaba katarsanız, seyrek vapur saatleri, bazı işletmelerin sezonu kapatmış olma olasılığı vb gibi… çok uzun bir gün olmasa da sakin, kaliteli saatler geçireceğiniz günü birlik ve hatta bir iki gecelik minik bir tatil belki, eminim herkese iyi gelecektir.