Yeni romanı 'Mihrap'ta 1980’lerin toplumsal ve kültürel travmalarını bir çocuğun gözünden anlatan Sinem Sal: "Büyüdüğünde neşeli bir kadına dönüşecek bir kız çocuğunun yas sürecini, savunma mekanizmasının nasıl kurulduğunu anlattım."
ZEYNEP TÜTÜNCÜ GÜNGÖR
Sinem Sal’ın 1980’lerin toplumsal ve kültürel travmalarını bir çocuğun gözünden anlattığı yeni romanı ‘Mihrap’, Karakarga Yayınları’ndan çıktı. İlk romanı ‘Bizim Zamanımız’ın baş karakterinin çocukluk öyküsünü ele alan bu müstakil hikâyeyi ve yazım sürecini Sinem Sal ile konuştuk…
İlk romanınız ‘Bizim Zamanımız’, hüzün ve neşeden beslenerek 90’lı yılların sıradan mahalle kültüründeki sıradan olmayan olayları okuyucu ile buluşturmuştu. Şimdi ise kitabın baş karakteri Mihrap’ın 80’lerdeki hikâyesini anlatan yeni romanınız ‘Mihrap’ ile okuyucu karşısındasınız. ‘Mihrap’ı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Müstakil bir roman olarak düşünebiliriz ‘Mihrap’ı. Zaten ‘Bizim Zamanımız’ı yazarken aslında tüm bu süreçlerin, yani 80’lerin, baba kaybının ve 12 Eylül’ü İstanbul Hasköy’de yaşamanın dinamikleri üstüne çok düşünmüştüm. Bir kız çocuğunun yas sürecini yazmak istiyordum. Büyüdüğünde neşeli bir kadına dönüşecek olan bir çocuğun, savunma mekanizmasının nasıl kurulduğunu anlattım.
Kaleminizde hep bir sıcaklık ve ‘biz’ olma duygusu aktığı hissediliyor. Okuyucu, bir yandan hikâyeye dalıp kurguda kaybolsa da bir yandan geçmişe olan özlemi artıyor. Özellikle ‘mahalle’ kültürünü bu kadar güzel anlatan bir yazar olarak günümüz mahalleleri ve komşuluk ilişkileriyle geçmişi kıyasladığınızda sizi en çok şaşırtanlar neler oluyor?
Benim romanlarımda yazdıklarım mahalle kültürünü öven bir kaynaktan beslenmiyor aslında. Çünkü bence o kültürün içinde çok yaralayıcı şeyler de var. Mahalle, tanışıklık demek. Bu tanışıklık hâli dayanışmayı oluşturuyordu evet; ama yargılamayı, birbirlerinin kişisel alanlarına müdahale etme hakkını da peşinden getiriyordu. İki romanda 90’ları ve 80’leri anlattığım için mahalle bir gerçeklikti. Kadınların dünyası söz konusu olduğunda bence ideolojiler devre dışı kalabiliyor. Sadece kadın olmak üstünden doğan bir ortaklık duygusu olduğuna inanıyorum. Yani ‘biz’ duygusunu mahalle vermiyor. Mahallede yaşayan kadınların dayanışma duygusu veriyor. Çünkü onun yaşadığını ben de yaşadım. Benim yaşadığımı o da yaşayabilir. Bu ihtimal hep var.
‘Mihrap’, adeta hayattan bir kesit gibi gerçeklik ögeleri barındırıyor. Bu hikâyenin sizin hayatınızla kesişen bir gerçekliği var mı? Yazım sürecinizde sizi en fazla etkileyenler, ilham verenler neler oldu?
‘Mihrap’ın hikâyesiyle benim hikâyemde ortak olan çok şey var. Ama bunun altını asla çizmem. Çünkü asıl ilhamı, tükettiklerimden alıyorum. Sinemadan, müzikten ve elbette edebiyattan etkilenerek yazıyorum, yaşadıklarımdan değil. Yaratma sürecini tetikleyen şey, günlüğüme yazacaklarımdan ziyade o gün izlediğim bir film, okuduğum bir şiir, denk geldiğim bir cümle. İyi bir şey tükettiğimde ben de uyanan duygu şu: Kalkıp yazmalıyım. Öteki türlü bir durumun içine çekildiğimde ve bir duygu uyandığında yazmaktan çok, onu yaşarım. Merak ve ihtiyaç meselesi. Yazdıran şey merak. Seçtiğim hikâyenin arkasında sadece beni ilgilendiren bir ihtiyaç da vardır mutlaka.
‘Mihrap’, 80 darbesinin acı hatıralarını da gün yüzüne çıkarıyor. Bu anlamda romanın tarihi bir altyapısı da mevcut. Tüm hatırlattıklarınızla bu kitapta okuyucuya nasıl bir mesaj vermek istediniz? Şimdiye kadar nasıl tepkiler aldınız?
12 Eylül’ü bir çocuğun gözünden anlattım, çünkü ‘büyüklerin meselesi’ gibi görünen her olayı anlamlandırmaya çalışan çocuklar, işte bu günleri yaşıyor şu anda. Tarih, bitmeyen bir şey. O günlerde gözaltında kaybedilen insanlar, mücadelesi kendilerince anlamlı bir yere varamayanlar ya da bu şekilde hayat amaçlarını bulanlar, başkalarına kıyanlar, aynı mahallede birbirine sırt dönenler geçtiğimiz pazartesi gününü yarattı, salı akşamını, haftaya cumartesi gününü.
Kitap çıkalı daha birkaç gün oldu. Ama heyecanla karşılandığını görüyorum. Bunun için de kendimi şanslı görüyorum. Bir kitabın macerası, okuruyla yazarıyla bir bütün olarak ilerliyor. Ben topluluğumuzu ve maceramızı seviyorum. Çünkü ona birlikte sahip çıkıyoruz.
Son olarak gelecekte nasıl bir Sinem Sal kitabı okuyacağız? Yeni projeleriniz var mı?
“Bilemiyorum Altan.”