Göstergebilimci Mark Z. Danielewski'in 10 yılda hazırladığı tuhaf ve kaçık kitabı 'Yapraklar Evi', başta çözülemeyen bir muamma gibi düşünüldü ama zamanla bir fenomene dönüştü, postmodern edebiyatta bir dönüm noktası oldu.
Mark Z. Danielewski, 2000 yılında bir delilik yaptı, on sene uğraşıp yarattığı bir dünyayı okurlarla buluşturdu. Elbette ‘Yapraklar Evi – House of Leaves’ kitabının tuhaf ve kaçık yolculuğunun ne ilk ne son durağıydı bu, zira daha ilk günden her anlamda bir fenomene dönüştü. Bir anda forumlarda ve muhtelif sitelerde kitap konuşulmaya başlandı, tartışıldı, önceleri çözülemeyen bir muamma gibi düşünüldü, değerlendirildi fakat peyderpey okurlar sırlarına vakıf olmaya başladı, laf lafı açtı, envai çeşit teoriler ortaya atıldı, üzerine pek çok eklemeler yapıldı. MZD ortaya çıktı, orada da -2024 girişi bile var- kitabın her bir karışı didik didik edildi. Postmodern edebiyatta bir dönüm noktası oldu diyebiliriz ‘Yapraklar Evi’ için, adeta bir kutsal kitaba dönüştü okurlar nezdinde.
Hem biçimsel hem de görsel olarak yazması kadar yayımlaması da zor bir eser aslında, epey çetrefil. Dört farklı biçimde basılabilecek şekilde tasarlanan roman, iki biçimde basıldı. İngilizce baskısı bile bu denli zor iken başka bir dile aktarılması ne kadar zor olur okuyanlar ve aşina olanlar çok iyi bilir. Fakat bu deliliğe girişmeyi göze alan yayınevleri hep vardır, bizde de Monokl bu fenomeni Türkçeye kazandırdı, üstelik en keyifli olan ‘Tam Renkli’ formatıyla. Bu noktada gerek yayınevine gerekse çevirmeni Gökhan Sarı’ya büyük bir teşekkür borçluyuz biz okurlar.
Bir defa şunu söylemekte fayda var: İlk çıktığında epey ilgimi çekmesine rağmen dikkatim dağınıktı (Şubat 2018) fakat ikinci baskısında artık saniyeler içinde almıştım kitabı (Ocak 2023) ve soluksuz okudum. Elbette ilk okumada olabilecek heyecandan dolayı birtakım detayları, özellikleri, şifreleri kaçırmıştım. Buna rağmen ne kadar keyifli olduğunu, böyle bir deneyimin bir defaya mahsus olabileceğini hep belirttim.
Geçenlerde yine sosyal medyada bahsettikten sonra bir gece bir fısıltı duydum. Kütüphane rafının en üst katından geliyordu, ‘Hey’ gibi bir şey diyordu sanırım! İrkildim, başımı çevirip baktım. ‘Yapraklar Evi‘yle göz göze geldik. Tüm ihtişamıyla orada duruyordu kitap, epeydir tozunu da almamıştım. Güüüüm! Derken kitap yere yuvarlandı. Gözlerim iri iri açılmıştı, korkudan ziyade uzun bir müddet durduğu raftan daha evvel hiç düşmediğini bilmenin şaşkınlığı vardı üzerimde. Gidip yerden aldım, sol elimle üstündeki tozu sildim ve gülümsedim. Kitap beni bu yolculuğa tekrar çıkmam için çağırmıştı ve bu defasında, şifreleri bulmam için telkin ediyordu. “Daha dikkatli bak, göreceksin!” diyordu adeta.
Başkentin ünlü parkında bir sabah yeniden yolculuğa başladım. Fakat bir süre sonra bu defa yalnız yürümek istemediğimi düşündüm. Zira fark ettiğim detayları, kalbimi güm güm attıran şifreleri biriyle paylaşmam gerekiyordu. Bu sebeple bir arkadaşıma kitabı benimle birlikte okuyup okumayacağını sordum. Neyse ki kabul etti, bu kere bu labirente birlikte girmeye karar verdik.
Adım adım kendi sitemde yazsam diye bir fikir geçti aklımdan. Her şeyden öte, kendime not düşmüş gibi olabilirdim. Bir yandan da hem okuyacak kişilere belki keyifli yazılar sunabilir, belki de kitabı keşfetmelerine yardımcı olurdum. Artı, okuma deneyiminde kolaylık sağlayabilir veyahut bir teşvik olabilir. Falan filan. Bunlar benim arızalı zihnimden geçenler, gerisi siz okur dostlarıma kalmış elbette.
#Keşif 1: Okuyanlar atfımı anladı, okumayanlar için spoiler vermeyeceğim tabii ki. Kendimce ilk okumadan farklı deneyimleri böyle aktaracağım buraya. Böylece romanın karmaşasına kendi zihnimin dağınıklığını eklemiş olacağım. Ne var bunda? Beraber kaybolsak fena mı olur?
*Bir defa kitaptaki her detay, her isim, her not mühim olabilir, bu da okurun aktif katılımını, parlak bir zihinle okumayı yapma arzusunu simgeliyor. Bu konuda kitap sizinle en baştan anlaşıyor. ‘Yapraklar Evi’, benzerlerinden ayrıksı bir deneyim. Bu bağlamda bu dünyaya adım atmadan evvel iki defa düşünmek gerekir belki?
Ben bu romanın üç önemli ana başlığına bu ismi verdim çünkü üçünün de farklı bir çağrışımı, romanın bütünü için ehemmiyeti var. Ayrıca Hagrid değilseniz bir ejderha beslemek çok zordur, değil mi?
Birinci Ejderha: Kitabın yazarı Zampanó yaşlı ve kördü. Ölünce bu metin Johnny Truant adında bir aylak gence kaldı. Hikâyenin birinci başat kahramanı işte bu serseri.
İkinci Ejderha: Zampanó’nun romanı, tüm dünyayı kasıp kavuran belgesel ‘Navidson Kaydı’yla ilgili. İşte Will Navidson ve ailesinin korku dolu öyküsü romanın ikinci ejderha başı. Belki okurken korkmuyorsunuz fakat atmosfer kurgusu çok iyi bence bu bölümün. En azından bir iki yerde şöyle bir tedirgin olabilirsiniz.
Üçüncü Ejderha: Johnny’nin akıl hastanesinde kalan annesi Pelafina’nın mektuplarından oluşan ve Three Attic Whalestoe Enstitüsü Mektupları ismiyle E. bölümünde verilen mektuplar ki bana göre gizemin en büyük anahtarı buralarda saklı, nitekim Danielewski’nin “Şunu henüz kimse çözemedi” dediği bir gizemin anahtarı bu mektuplarda gizli ve -spoiler uyarısı- kitabın kapağının da bununla müthiş bir ilgisi var.
Bu macera aslında hepimize göre fakat biraz sabır, bir parça metanet, azıcık iç görü, beri yandan da merak kâfi. Hazırsanız yola koyulalım. Geliyor musunuz?
Not: İlk sayfanın kolayca yırtılabildiğini ve Mark Z. Danielewski isminden kolayca kurtulabileceğinizi biliyor muydunuz?
Yapraklar Evi
Mark Z. Danielewski
Çeviren: Gökhan Sarı
Monokl Yayınları, 2023 (2. baskı)
roman, 800 sayfa.