Haziranda rekor, ilk altı ayda yüzde 40 artış: Kadın cinayetleri patladı
Kadına şiddet sadece bireysel değil, tüm toplumu etkileyen ciddi bir toplumsal sorun. Kadınlar şiddete maruz kaldığında toplumsal adalet derinden zedeleniyor, mağdurlar duygusal ve psikolojik anlamda büyük travma yaşıyor.
Dün 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü idi. Birleşmiş Milletler tarafından kadınların tüm yaşam alanlarında, ailede, sokakta, okulda, iş yerinde ve özel yaşamlarında karşılaştıkları şiddete dikkat çekmek ve toplumsal farkındalık oluşturmak amacıyla bu tarih, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir. Tabi tek bir gün ile bu sorunu çözmemiz mümkün değil ama böyle günler farkındalığımızı yükseltmek için çok değerli.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun basında yer alan haberlerden derlediği verilere göre ( 8 Ekim 2024 tarihli haber ) 2024 yılında şu ana dek 296 kadın öldürüldü. Öldüren canlarımızın 31’inin failinin suç kaydı olduğunu bilmek gelecek için hepimizi daha fazla tedirgin ediyor. Ek olarak yılın sonuna kadar bu sayının geleceği noktayı düşünmek bile istemiyoruz.
Yıllar içindeki ölüm vakalarının artışına bakacak olursak; Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre: 2021’in ilk 6 ayında 131, 2022’nin ilk 6 ayında 164, 2023’ün ilk 6 ayında 147, 2024’ün ilk 6 ayında ise 205 kadın hayattan koparılmış.
Kadına yönelik şiddet, sadece bir bireysel sorun değil, tüm toplumu etkileyen ciddi bir toplumsal problem olarak karşımıza çıkmakta. Fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet gibi farklı biçimlerde kendini gösteren bu sorun, bir anlamda insan haklarının ihlali anlamına da geliyor. Kadınlar, doğrudan veya dolaylı olarak şiddete maruz kaldığında, toplumsal adalet derinden zedeleniyor, mağdurlar duygusal ve psikolojik anlamda büyük bir travma yaşıyor. Ve bu travmalar sadece şiddet mağdurunu değil mağdurun tüm çevresini de derinden etkiliyor. Bu nedenle şiddet mağdurlarına şefkatle yaklaşmak, onları topluma kazandırmak hepimizin önemli bir görevi.
Kadına yönelik şiddetin “toplumsal cinsiyet eşitsizliği” ile de derinden etkisi olduğunu düşünüyor, kadınlara toplumsal rollerinin dayatıldığı yaşam koşullarındaki eşitsizliğin şiddete zemin hazırladığına inanıyorum. Maalesef ülkemizde kadınlar, toplumda bağımsızlıklarını kazanamayan, zayıf, adil bir yaşamı hak etmeyen, sesinin çıkarmasına izin verilmeyen varlıklar olarak görülmeye devam ettiği sürece de şiddet azalmayacak, aksine artarak devam edecek.
Her geçen gün artan bu şiddet vakaları, bu sorunun acil bir şekilde ele alınması gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermekte. Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi, yalnızca şiddeti kınamakla olmuyor, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını en ince detayı ile hayata geçirmek, şiddet mağdurlarına yönelik farkındalığı artırmak ve bu tür davranışlara karşı sıfır tolerans politikaları geliştirmekle mümkün. Yasal düzenlemelerin toplumun davranışları kapsamında yeniden ele alınması, yasaların titizlik ile uygulanması, kadınların seslerine kulak verilmesi ve ihbarların ciddiyete alınması devletin en önemli görevlerinden biri. Şiddet hiçbir koşulda, hiç kimseye karşı kabul edilemez ve bunun karşısında kararlı bir duruş sergilemek, devlet kadar tüm toplumun da ortak sorumluluğu. İşte bu nedenle şiddet gördüğünü düşündüğünüz birini gördüğünüzde sessiz kalmamalı, kafamızı deve kuşu gibi toprağa gömmemeliyiz. Gerekli mercilere başvurmalıyız. Unutmayalım, görmezden geldiğimiz şiddet bir gün başımıza gelebilir.
Şiddetin önlenmesi için eğitim programları, farkındalık kampanyaları, hukuk reformları ve psikolojik destek hizmetleri gibi adımların atılması şart. Devletin kadın politikalarını yeniden ele alması sağlıklı bir nesil için elzem.
25 Kasım; şiddete karşı hep birlikte sesimizi duyurabileceğimiz, toplumsal farkındalığı artırabileceğimiz önemli bir gün. Kadına yönelik şiddetin son bulduğu, her yaştan kadının korkusuzca ve özgürce yaşadığı bir dünya için adımlar atmak, artık bir tercih değil, bir zorunluluk. Ülkemizde her kadının güven içinde yaşama hakkı var ve bu hak, toplumsal sorumluluk bilinciyle kesinlikle korunmalı.
Daha fazla kadın ölmeden şiddet artık son bulsun!
Kadınlar özgür, güvende ve eşit bir dünyada yaşamayı hak ediyor.
3 Aralık 2024 - İyilik, insanlık için yeni bir başlangıç
26 Kasım 2024 - 25 Kasım: Hep birlikte şiddete dur dediğimiz gün
19 Kasım 2024 - Ünvanların olmadığı bir dünyada, sen kimsin?
12 Kasım 2024 - Mola vermek iyidir!
5 Kasım 2024 - Türkiye’de siyasi mobbing neden hiç konuşulmuyor?
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.