Metin Toker’den Gazeteci Olan Adamın Hikayesi: Gazetecilik dünyanın en güzel mesleği…

23 Aralık 2024

Metin Toker'in anılarını kaleme aldığı, ölümü üzerine kızı Gülsün Bilgehan'ın tamamladığı 'Gazeteci Olan Adamın Hikayesi'nde tarihsel olayların birebir tanıklığının yanı sıra genç gazeteciler için altın tavsiyeler de yer alıyor.

Metin Toker

DENİZ YILMAZ

‘Gazeteci Olan Adam’ Metin Toker, çocukluğu, gençliği ve 19 yaşında Cumhuriyet gazetesinde başladığı gazetecilik yıllarını anlatan anılarını 80 yaşına geldiğinde ve 60. meslek yılında yayımlamayı düşünüyordu. Ömrü yetmedi. Babasının 100. doğum yılında kızı Gülsün Bilgehan’ın düzenlemesiyle yarım kalan anılar okuyucuyla buluştu. Cumhuriyet Kitapları tarafından yayınlanan ‘Gazeteci Olan Adamın Hikayesi’ kitabında hem 1930’lu yıllarda İstanbulu, İkinci Dünya Savaşı günleri, Demokrat Parti’nin kuruluşu ve ilk mitingi gibi tarihsel olaylar anlatılırken genç gazeteciler için de altın tavsiyeler bulunuyor. Toker’in söylemiyle: “Okuyucuyla yaşanan ve bunca yıl devam eden beraberlik. Geride kalan güncelden bugünün günceline gelen ve yarının güncelinde sürecek bir birliktelik… Ne muhteşem bir serüven… Gazetecilik: Dünyanın en güzel mesleği… Çok severek, doğru yapmak şartıyla…”
Kitabı yayına hazırlayan Metin Toker’in kızı Gülsün Bilgehan sorularımızı yanıtladı:

Gülsün Bilgehan

Metin Toker’i bugün hiç tanımayan genç birine nasıl anlatırsınız? Kimdir Metin Toker? Yaşam öyküsü neden okunmalıdır?
Metin Toker Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra İstanbul’da doğmuş. Galatasaray Lisesi’ni birincilikle bitirmiş. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yüksek öğrenimine başlamış ama aklında ve gönlünde gazeteci olmak varmış. 19 yaşından itibaren kendisini bu meslekte kabul ettirmek için uğraşmış. İlk başvuruları: “Bu iş sana göre değil, sen iyi bir aile çocuğuna benziyorsun!” diye reddedilmiş. Caymamış, inatla her yolu denemiş, sonunda okuldan hocası Nadir Nadi’nin bir şans vermesiyle Cumhuriyet Gazetesi’ne girmiş.
Metin Toker 19 yaşında adımını attığı gazetecilik mesleğine 60 yıl devam etmiş. Gazeteciliğin her dalında çalışırken iki üniversite bitirmiş ve 1954 yılında dönemin en çok satacak siyasi dergisi Akis’i çıkarmış. Bir yıl sonra, İsmet İnönü’nün kızı Özden’le evlenmiş. Çalkantılı 1954-1960 yıllarını muhalif gazeteci olarak iki kere cezaevine girecek kadar yoğun yaşamış. Akis dergisini kapattıktan sonra Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde köşe yazarlığı yapmış. 1977-1980 yılları arasında Cumhuriyet Senatosu Cumhurbaşkanlığı Kontenjan Üyesi olarak TBMM’de bulunmuş. Pek çok kitabı yayınlanmış, özellikle ‘İsmet Paşalı Yıllar’ kitapları siyasi tarihimiz için kaynak olarak kabul edilmiş. Metin Toker’in 1930’lu yılların İstanbul’unu anlatarak başladığı anıları her meslekte yükselmeye kararlı gençler için ilham verici örnekler ve maceralarla dolu. Zaten alışılmış akıcı ve düzgün Türkçesiyle bir yerde hayatta başarılı ve mutlu olmanın sırlarını veriyor.

Metin Toker

Kitabın en dikkat çekici bölümleri hangileri?
Kitabın en ilgi çekici bölümleri genç bir adamın 1930’lu yıllardaki hayat mücadelesi ile birlikte anlattığı o dönemin İstanbul’u… Büyük zorlukları aşarak çevirdiği ‘Vadim O Kadar Yeşildi Ki’ kitabı, 40’lı yılların Babıali’si, İkinci Dünya Savaşı yılları ve tek parti dönemi basını, çokpartili sisteme geçiş süreci ve tabii bir aşk hikayesinin başlangıcı: “Ankaralı yeni arkadaş…”.

Kitap neden şimdi yayımlandı? Bu dönemde yayımlanması neden önemli?
Metin Toker hayatının son yıllarında daha önce yazmadığı çocukluk ve gençlik yıllarını yazmaya başlamıştı. Yine bir genç muhabir heyecanı ile o günlere dönmüştü. Amacı, mesleğe girişinin 60. yılında, 80 yaşına geldiğinde ‘Gazeteci Olan Adamın Hikayesi’ni yayınlamaktı. Ömrü yetmedi. 100. doğum yılında bıraktığı kitaba bakınca, bir asır sonra da demokrasinin dördüncü gücü olan basın dünyasının çok da değişmediğini gördüm. Hala dürüst, cesur gazetecilerin mücadelesi devam ediyor, hala ‘Gazeteciyim, propaganda memuru değilim!’ itirazını yaparak bunun bedelini ödeyen gazeteciler var. Babam o gazetecilere sesleniyor: Gazetecilik, dünyanın en güzel mesleği… Çok severek, doğru yapmak şartıyla…


KİTAPTAN

Kitapta tarihimizin önemli dönemleriyle ilgili Toker’in gazeteci gözüyle tanıklıkları ve değerlendirmeleri de bulunuyor. Bunlardan bazıları şöyle:

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI

“Benim babam Birinci Dünya Harbi kuşağındandır. Hayatı kesintiye uğramış ve kararmıştır (Henüz lise öğrencisiyken askere gitmiş eğitimini tamamlayamamıştır). Çünkü Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Harbi’ne girmiştir. Ben İkinci Dünya Harbi kuşağındanım. Benim hayatım kesintiye uğramadı ve kararmadı. Nazilerin Polonya sınırını geçtikleri ve Fransa ile İngiltere’nin onlara savaş ilan ettikleri 1939 yılında ben Galatasaray Lisesi’nin 10. sınıfındaydım. Bittiği 1945’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tahsilimi sürdürüyordum ve Cumhuriyet gazetesinde mesleğime başlamıştım. Her şey kendi doğal akışını izledi, hiçbir terslik olmadı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti 2. Dünya Harbi’ne girmedi. Bundan dolayı ‘2. Dünya Harbi kuşağı’nın ülkenin o dönemdeki yöneticilerine şükran borcu vardır. Ülkeyi iyi yönetmişlerdir, kötü yönetmişlerdir. O başka. Ama emsalsiz bir sağduyuyla ve onun gerektirdiği maharetle Türkiye’yi -ve bizim kuşağımızı ateşten uzak tutmuşlardır.

DEMOKRAT PARTİNİN KURULUŞU

* İlk kurulduğu zaman gazeteciler Demokrat Parti’ye daha yakındılar. CHP’nin hafif köhneleşmiş devlet dairesi tarzına sempati beslemiyorlardı. Ancak zamanla, izlediğimiz mitinglerdeki konuşmaların gazeteye yazılması sırasında sürekli müdahelelerde bulunmaları, ‘Bu demokratlar söyledikleri kadar demokrat değiller mi acaba?’ düşüncesi hakim olmaya başladı. Celal Bayar’ın Demokrat Parti kampanyayı açış gezisini ben izleyecektim. 28 Haziran’da Adana’da ve 29 Haziran günü bizim Çukurova muhabirimiz Çoban ile birlikte Bayar’ı karşılamak üzere havaalanındaydım. Ben o tarihe kadar öyle büyük bir kalabalığı görmemiştim. Sonradan, görecektim tabii; hatta daha bile büyüğünü… Bunlar üç çeşit olacaktı:
1. Kendi kendine oluşanlar,
2. Devlet desteğiyle oluşanlar,
3. Devletin engelleme çabalarına rağmen oluşanlar.
Adana’daki, 1. ile 3.’nün karışımıydı.”

1940’LARIN İSTANBULU

Bizim evin bir orta halli memur evi olduğunu söylemiştim. Kendimi bildiğimden beri, iyi günler/kötü günler, eve sabahları bir gazete gelirdi ve bu Cumhuriyet idi. O zamanlar, öyleydi. Cumhuriyet veya bir başkası; benim bildiğim kadarıyla İstanbul’da orta halli aileler bir gazeteyi mutlaka alırlardı. Bahsettiğim tarihte, gazete 5 kuruştu.”

GENÇ GAZETECİLERE TAVSİYELER

  • “Cevat Fehmi Başkut, Cumhuriyet’te çalıştığım dönemde fikrine katılmadığım bir yazarın görüşleriyle ilgili bana şunu söyledi:
    – Bak, sana bir şey söyleyeyim ve bunu sakın unutma: Bu masada oturan adam, yazarının fikrine karışmak hakkına sahip değildir. O fikir onu incitse, hatta onun doğru olmadığına kendisi inansa bile… Yazarını seçmek gazetenin hakkıdır ama yazdığına karışmak değil…
    ‘Yazarını seçmek hakkı’, AKİS’i 14 yıl yönetirken sahip olduğum bir hak oldu. Onu kullanırken Cevat Fehmi Başkut’un o 1945’in Nisan ayında, Cumhuriyet’in Yazı İşleri müdürlük odasında söylediği söz kulağımdan hiç çıkmadı. Belki de AKİS’in ‘harikulade kaderi’ benim, yazar seçmedeki isabetim kadar seçtiğim yazarın hakkında Cevat Bey’in bana öğrettiği saygıyı hep göstermiş olmamın sonucudur.”
  • ”Bize kadar gazetelerde yükselme yolu, daha ziyade, aynı işi yapmakta olanların birbirlerinin ayağı altına karpuz kabuğu koymalarıydı. Yahut öyle bilinirdi. Bunun son derece becerikli uzmanları da vardı. Pek az kimsenin aklına ‘o işi daha iyi yapma’nın daha garantili bir yol olduğu geliyordu. Tabii o yol, sadece daha çok çalışmayı, gayreti, işi ciddiye almayı ve kendini hep yenilemeyi değil; sepette daha fazla pamuk bulunmasını da gerektiriyordu.”
  • “Bazen özellik ayrıntıda gizlidir. Muhabir onu yakalamalıdır.”
  • “Haber değerlendirme ve gazetenin tertibinde ben ‘1940’lar Babıâlisi’ni ”Medya Tower’ döneminden iyi bulurum. Yerleşmiş sabah gazeteleri sansasyondan uzak dururlardı ve bu da onların inanırlığını artırırdı.”
  • “İsimlerinin duyulmasından hemen sonra önlerine açılan kapılardan içeri girenler ya oradan çıkamamışlardır; ya gazeteci kalmış da bulunsalar eski günlerini görememişlerdir. Çünkü gazetecilik meşhur piyesteki gibidir: iki efendi kaldırmaz. Bunu, genç meslektaşlarımın kulağına kalsın diye söylüyorum. Bizim meslekte hızlı yükselenler çabuk ve çok dikkat çekerler. Bu, tuzak dolu bir girişimdir. Bir belirli yere geldikten sonra belki o lüksü göze alabilirsiniz. Yolunuzun başında, asla almayınız.”
  • “Siyaset bir elmanın yarısı ise öteki yarısı basındır ve bir elmanın yarısının öteki yarısından pek farklı bulunduğu görülmemiştir. Bundan dolayıdır ki her yerde -bizde ve başka demokrasilerde-, her zaman -1940’ların Babıâli’sinde ve bugün- basın ile politikacılar itibar merdiveninde aşağı yukarı aynı basamakları paylaşırlar.”

 

Gazeteci Olan Adamın Hikayesi
Metin Toker
Yayına Hazırlayan: Gülsün Bilgehan
Cumhuriyet Kitapları, 2024
anı, 308 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.