National Book Awards'ı kazanan 'Sokço’da Kış'la çıkış yapan edebiyatın genç yıldızlarından Elisa Shua Dusapin, 'Paçinko Bilyeleri'nde ülkesinden, evinden, sokağından, arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalan insanların sessiz hüznüyle karşılıyor bizi.
Ülkesinden, evinden, sokağından, arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalan insanların sessiz hüznüyle karşılıyor bizi ‘Paçinko Bilyeleri’. İç savaş nedeniyle Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünen ülkelerinden 50 yıl önce ayrılan büyükanne ve büyükbabasını Kore’ye götürmek üzere bir hevesi büyütmektedir torun Claire.
Kuzey ya da Güney’de yaşamayı tercih etmelerinin arkasında ideolojik sebeplerden ziyade sosyal nedenler vardır. 1950-1953 yılları arasında süren Kore İç Savaşı’nda insanların bir kısmı göç ettiği gibi bir kısmı da yaşayacakları yeri tercih etmek zorunda kalmış ve bu ayrışmayı sosyal nedenler üzerine kurgulamışlardı. En azından Elisa Shua Dasapin, romanında bunu iddia ediyor.
Anne ve babasıyla İsviçre’de yaşayan Claire, yaz tatilinde yanlarına gittiği büyükanne ve büyükbabasını belki de son bir kez Kore’ye götürmek üzere planlar yapmaktadır. Büyükanne ve büyükbaba iç savaştan kaçıp 50 yıl önce Tokyo’ya gelmişlerdir. Büyükbaba bir paçinko salonu işletmektedir.
Göçün, sürgünün ya da mülteci olmanın en yalın halini romanda büyükanne temsil eder. Neredeyse tek kelime Japonca öğrenmeden sürdürmektedir hayatını. Tokyo’nun sokaklarında duyduğu seslerin hiçbirini anlayamıyordu. Kelimeler onun için anlamdan çok birer yankıydı; yaşadığı yer, bir yabancı dilin gürültüsüyle örülmüştü.
50 yıldır yaşadığı Tokyo’nun ne diline, ne kültürüne, ne gündelik hayatına dair bir fikri vardır büyükannenin. Evinden ve kültüründen sürülmüş insanların “yerleşik yabancı” olma halini her biçimiyle yansıtır bir yerde; büyükanne onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen “entegre olmayı” aklından bile geçirmez. Yaşadığımız dünyada, tanık olduğumuz ne çok hikaye vardır böyle. Canlı tanıklarıylar ne kadar yüzleşmişizdir, kimbilir.
20’lerinin sonundaki Claire büyükanne ve büyükbabasını Kore’ye götürmek istemektedir ama onların bu fikri duyup duymadıkları bile muğlaktır romanın akışında. Sonunda hazırlıklar yapıp yola çıksalar da yolculuğun bir nihayete erip ermeyeceği, üçünün birlikte Kore’ye gidip gitmeyecekleri yanıtı hep boşluktadır romanın önemli kısmında.
Sonuçta yola çıkılır ama bu yolculuk nerede kesintiye uğrayacak, nerede tamamlanacaktır? Büyük bir ağrı, melankoli ve sessizlikle örtülüdür her şey. Yola çıkmakla hedefe varmak arasındaki ince çizgide kalan insanlar bir yanıtsızlıkla geri çekilir ansızın.
Gidip hangi boşlukla karşılaşacağını, hangi yıkımla yüzleşeceğini bilmeyen insanların yabancılığıdır bu. Annesi gibi sevdiği ülkelerine 50 yıl sonra geri döndüklerinde yüzleşmek istemeyecekleri şeylerle yan yana gelmek istememektedirler. “Kurulu düzen”i bozup gitme meselesi değil; “geri dönüp” o sert sessiz bölünmüşlükle baş edebileceklerine emin değildir romandaki büyükanne ve büyükbaba.
Tokyo’da paçinko salonu işleten büyükbabanın yaptığı iş tam da romanın saklı imgesini çağrıştırmaktadır bize. Paçinko bilyeleri ülkesinden sürülmüş, kaçmak ya da gitmek zorunda kalmış, dağınık ya da bir arada olma hevesini çoğaltan insanları temsil etmektedir.
Bu örtülü kederden biraz olsun uzaklaşmak ve sosyalleşmek için özel ders veren Claire kendine bir uğraş edinir ve Japon bir kız çocuğuna Fransızca dersi verir aynı zamanda. Öğretmen ve öğrenci ilişkisiyle başlayan bu süreç zamanla daha yakın bir bağa dönüşecek ve kalıcı bir “kardeşlik” için eşik atlayacaktır.
Şirin Etik’in Fransızca aslından Türkçeye çevirdiği ‘Paçinko Bilyeleri’ kırılgan, romantik, sert ve melankolik bir duygunun sarmalına çekiyor bizi. Aile ilişkilerinin dramatik sessizliği ustalıkla aktarıldığı gibi, yalnızlığın binbir hali çarpıyor gözümüze. Akşam yemekleri, odasına çekilip kendi başına kalmalar, tv ekranında bir program ya da birlikte oynanan bir oyun bu sessizliği ne kadar çözer, orası artık okuyucuya kalmış.
Bir zerafet ve içten içe biriken suskunluğun, yabancılığın, nezaketle itilen ötekinin romanı ‘Paçinko Bilyeleri’. Dünyanın dört bir yanına saçılmış insanların eskimeyen yepyeni hikayesi. Sevgiye, bağlılığa, ertelemeye ve susmaya dair yerleşik yabancı bir tılsım, titizlikle örülmüş bir yüzleşme toplamı niyetine de okunabilir. Bir yere ait olmak gerçekten mümkün mü? Yoksa hepimiz, ülkemizin dışındaki herhangi bir yerde, birer paçinko bilyesi gibi savruluyor muyuz?