Fatih Selvi’den Kavanoz Fenomeni: Çağımızda görünme hırsı delirme haline kaydı

24 Ocak 2025

Fatih Selvi, üçüncü öykü kitabı 'Kavanoz Fenomeni'nde farklı zaman ve mekânlarda gezinen, şifacıları ve ejderhalarıyla fantastiğe de yelken açan öykülerini bir araya getiriyor. Selvi’yle yeni kitabını, öykülerinin arka planını konuştuk.

İLHAN İPEK

İlk öykülerine dergilerden aşina olduğumuz Fatih Selvi’nin üçüncü öykü kitabı ‘Kavanoz Fenomeni’ yakın zaman önce Metinlerarası Kitap etiketiyle yayımlandı. Hayatın ve yazmanın ritmine kendi meşrebince yanıtlar veren yazar, şimdinin ve gelecek zamanın kurgularına yaslanarak kendini yeniden var etmek için törpülüyor kalemini. ‘Kavanoz Fenomeni’ öyküsüyle her gün telefonumuzun, bilgisayarımızın ya da tabletlerimizin ekranına ‘enerji’yle düşen insanların ışıltılı saçmalığına ışık tutarken grotesk ve büyülü bir kapıyı da aralıyor yazdıklarıyla.
Fatih Selvi’yle yeni kitabı ‘Kavanoz Fenomeni’, yazma süreci ve öykülerinin arka planına dair konuştuk.

Yeni kitabınız ‘Kavanoz Fenomeni’ önceki kitaplarınızdan dil ve kurgu olarak belirgin biçimde ayrışmış görünüyor. Dil ve kurgu bütünlüğü olarak yeni bir alan açmış gibi öyküler bu kitabınızda. Bir tarafta şifacılar, bir tarafta ejderhalar, hayaletler derken kurgunun olanakları daha da öne çıkıyor. Yeni kitabınızı çalışırken neler okudunuz, neler izlediniz, hayatın hangi alanında gözlem yaptınız?
Fantastik öykülerin daha sağlam, daha dikkatli örülmüş kurgulara ihtiyaç duyduğu kesin. Kurgu bu manada dil becerisinin önüne geçiyor. Daha şiirsel bir dokuya sahip önceki öykü kitabım ‘Ahmarubi’nin üstüne yeni bir alana dalmışım gibi dursa da ‘Kavanoz Fenomeni’nin değişik zamanlarda yazılmış öykülerden oluştuğunu, tema bütünlüğüne sahip olmadığını belirteyim. Geniş alanda çalışmayı tercih eden bir yazar olarak, zaman ve mekânda gezinmeyi, üslupla oynamayı, teknik çeşitliliği seviyorum. Bu kitap da bu çeşitliliğin bir sonucu aslında.
Türe özel bir okuma yapmadım açıkçası. Özel bir gözlem alanı da belirlemedim kendime, her zaman nasılsam öyleydim. Fakat kurgu dil bütünlüğü anlamında dosyaya daha bir titizlendiğimi söyleyebilirim.

Öykülerinizde kullandığınız dil oldukça ritmik, akıcı ve yer yer şiirsel bir bütünlük içeriyor. Olayların akışı ve karakterlerin kendini oluşturduğu süreç öykülerinizin atmosferini nasıl etkiliyor?
Ritim, akıcılık ve şiirsellik. Çok güzel kodlamışsınız, teşekkür ederim dikkatiniz için. Bu üç noktaya benim üslubumun demirbaşı diyebiliriz. Net bir şekilde öncelediğim, önemsediğim ve daha da geliştirmek için çalıştığım bu üç öğeyi daha karakterize bir biçime sokmaya çalışıyorum.
Atmosferlerimin karakterlerle güçlü bir bağı var, atmosferin öykü formundaki önemi çok daha bariz. Atmosfer zaten bir arka plan görseli olarak kurmacanın önemli bir unsurudur, diye belirtmek fuzuli. Benim bu uçuk kaçık dosya için grotesk, büyülü, sisli, uğultulu ve tekinsiz mekânlar seçmem kaçınılmaz oldu haliyle.

Bazı karakterleriniz yakın geçmişin roman kahramanlarına bir nazire gibi okunuyor. Bu arka planın yazarken size açtığı olanaklardan söz etmek ister misiniz?
Bu kitabımın metinlerarası öğeler içerdiği konusunda haklısınız. ‘Son Dragon’da Hitler’in savaş stratejisine, ‘Kuşkadın K’de Kafka’nın dönüşümüne metinlerarası göndermeler var. Yine ‘Islah Gezegeninde On Üç Ay’ öyküsü Poe’nun ‘Kuzgun’una metinlerarası bir bağ kuruluyor.
Metinlerarasılık genelde kötüye kullanılan bir yöntem. Postmodernistlerin ‘yazacak bir şey kalmadı babuş’ mottosuyla eskinin kült eserlerinden olur olmaz şekilde faydalanmaya çalışması beni biraz hüzünlendirdiği gibi kızdırıyor da. Daha çok kolaycılık, nemalanma biçiminde icra edildiğinde eğreti duran metinlerarasılığı yeri geldiğinde, ihtiyaç olduğunda ben de kullanıyorum elbette. Burada önemli nokta, bağ kurulacak metnin büyüklüğünü vurgulayıp alkış tutmak yerine, o metnin fikrine muhalif veya aydınlatıcı bir bakış açısı geliştirmek fikrimce.

Kitaba adını veren öykünüzden hareketle sorabiliriz; günümüz insanı canı pahasına görünür ve daha görünür olmak için bu kadar riski neden göze alıyor? Görünürlük, tanınırlık, adından ve yaptıklarından söz ettirmek riski mi gerektiriyor?
Çağımızda görünme hırsı bir delirme haline kaymış durumda. Bunca delinin arasında, en deli kim yarışmasına sürüklenmiş durumdayız, kim daha çok saçmalarsa büyük ödül ona gidecek. Benim kavanozdaki fenomenim tipik bir ‘showmen’. Bayrağı en önde taşımak için uçuk kaçık bir fikirle yola çıkıyor. Kendince de başarılı oluyor. Bize de ibret almak kalıyor.

‘Karga Oğlan’ ya da ‘Benim Annem Bir Vampirdi’ öykülerinizde olduğu gibi öyküleriniz genellikle trajik bir yerde son buluyor. Dekorun renkleri neden bu karmaşık çıkmaza çekiyor sizi?
Ölümden daha renkli ne ola ki? Hikâyemiz ölüm gibi keskin bir finalle bitmeseydi neyin tadı kalırdı ki şu hayatta? Yazar takımının ölümle bu kadar ilgili olması boşa değil. Ölüm canlandırır, ölüm heyecan verir, rüzgâr üfler, sarsar ve yere çarpar. Fantastik edebiyat o renkli dokusuyla ölüme yakışıyor bence.

Yeni bir kitap hazırlığı var mı? Neler okuyor, neler yazıyorsunuz?
2025’de yayımlanmak üzere bir ilk roman niyetimiz var. Fantastik bir başka roman üzerinde çalışıyorum ayrıca. 2025 yılında yayınevimle birçok sürprizimiz olacak. Hazırlığımızı yapıyoruz. Uzun zaman sonra yine bu sene içinde öyküye dönmek niyetindeyim (iki seneye yakındır yeni öykü yazmadım). Var gücümüzle edebiyatımızda, işimizde, gücümüzdeyiz özetle.
Turgut Uyar okuyorum bu aralar. Şiiri özlemişim. ‘Hariçten Flandra Yolu’ var elimde, Claudio Simon’dan. Thomas Pynchon’dan ‘Gizli Kusur’ da peşinde.

Kavanoz Fenomeni
Fatih Selvi
Metinlerarası Kitap, 2024
öykü, 100 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.