Kişisel Kimya: Devletler Kurumdur, Kararları İnsanlar Alır

19 Aralık 2025

Diplomaside yıllar içinde şunu net biçimde görüyorum:

Bazen en kalın dosyaların, en sert bildirilerin, en yüksek makamların çözemediği bir mesele; doğru zamanda açılan tek bir telefonla, daha önce inşa edilmiş bir güven ilişkisi sayesinde çözülebiliyor. Bu bir efsane değil, romantik bir abartı hiç değil. Uluslararası ilişkilerin çoğu zaman açıkça konuşulmayan ama herkesin bildiği çıplak gerçeği bu.

Devletler elbette kurumsal yapılardır. Çıkarları vardır, hafızaları vardır, kırmızı çizgileri vardır. Ama bu kurumlar adına karar alanlar insandır. Ve insan faktörü, özellikle kriz anlarında, kâğıt üzerindeki dengelerden çok daha belirleyici hâle gelir. Karşınızda sizi tanıyan, niyetinizi okuyan, zor anlarda “bunu neden söylüyor” diye düşünen biri varsa, mesele artık sadece ülkeler arası bir dosya olmaktan çıkar; insanlar arası bir zemine iner. Fark tam da burada yaratılır.

Diplomaside bunu defalarca yaşıyorum. Resmî kanallar tıkandığında, protokol duvarları yükseldiğinde, kamuoyu baskısı süreci kilitlediğinde; geçmişte kurulmuş sağlam bir ilişki, kişisel bir itibar, samimiyetle atılmış küçük bir adım süreci yeniden akışkan hâle getirebiliyor. Bazen devlet başkanlarının bile çözemediği işleri, doğru ilişki ağına sahip insanlar çözebiliyor. Çünkü güven, yetkiden daha hızlı hareket ediyor.

Tarih Sessizce Aynı Şeyi Söylüyor

Tarih, kişisel kimyanın yön verdiği ilişkilerle dolu. Churchill ile Roosevelt arasındaki bağ olmasa, İkinci Dünya Savaşı’nın seyri muhtemelen bambaşka olurdu. Buna karşılık Churchill ile De Gaulle arasındaki gerilim, aynı cephede yer almalarına rağmen ilişkileri sürekli zorladı.

Soğuk Savaş’ın son döneminde Reagan ile Gorbaçov arasındaki kişisel temas, nükleer silahlanma yarışının frenlenmesinde belirleyici rol oynadı. Kissinger’ın Çin açılımı da yalnızca bir devlet politikası değil; Zhou Enlai ile kurulan son derece dikkatli, karşılıklı saygıya dayalı kişisel bir diplomasi sürecidir.

Ters örnekler de az değil. Versailles sonrası dönemde liderler arası hırs, güvensizlik ve rövanş duygusu Avrupa’yı yeni bir felakete sürükledi. Daha yakın dönemde Netanyahu–Erdoğan hattında yaşanan sert kişisel kopuş, Türkiye–İsrail ilişkilerinin rasyonel bir zeminde ilerlemesini neredeyse imkânsız hâle getirdi. Suudi Arabistan ile Katar arasındaki “düşman kardeşlik” de duygusal kırılmaların jeopolitiği nasıl kilitlediğini gösteriyor.

Aynı çıkar seti, farklı kişisel kimyalarla bambaşka sonuçlar üretebiliyor. Tarih bunu çoğu zaman açıkça yazmıyor; ama satır aralarında hep bunu anlatıyor.

Guanxi: Çin’in Sessiz Gücü

Çin söz konusu olduğunda kişisel kimyanın adı çok net: guanxi. Batı’da bu kavram çoğu zaman “network” diye çevriliyor; ama bu çeviri eksik. Guanxi, kartvizit alışverişi ya da çıkar temelli bağlantılar değil. Guanxi, güvenin zamana yayılarak inşa edildiği, menfaatten önce insanın tartıldığı bir ilişki biçimi.

Çin’de kapıları açan anahtar çoğu zaman hukuki metinler olmuyor. O kapıları açan, “seni tanıyorum” cümlesinin arkasındaki hafıza oluyor. Bu hafıza, kriz anında kimin arandığını, kimin dinlendiğini, kiminle ilerlenebileceğini belirliyor. Çin devleti güçlü, merkeziyetçi ve sabırlı. Ama bu devletin içinde karar alanlar insan. Ve bu insanlar, kendilerini rahat hissettikleri, yüz kaybetmeyecekleri, niyetinden emin oldukları kişilerle yol almayı tercih ediyor.

Diplomasi hayatım boyunca bunu defalarca görüyorum. Resmî kanallar tıkandığında, geçmişte kurulmuş sağlam bir ilişki; bir telefonla, sade bir ziyaretle ya da basit bir akşam yemeğiyle süreci yeniden hareketlendirebiliyor. Bu bir ayrıcalık değil; Çin’in işleyiş mantığı.

Guanxi çıkar temelli değil; ama çıkar üretiyor. Aradaki fark hayati. Menfaati açıkça merkeze koyduğunuzda ilişki zayıflıyor. Menfaati zamana yaydığınızda ise ilişki güçleniyor. Çin’de bugün işe yaramayan bir ilişki, yarın kritik bir eşiği aşmanızı sağlayabiliyor.

Liderler Arası Kimya: Görünmeyen Çarpan

Bugünün dünyasında kişisel diplomasi hiç olmadığı kadar önemli. Kurumsal mekanizmalar yavaş; kamuoyu baskısı, sosyal medya ve krizler son derece hızlı. Bu ortamda liderler arası doğrudan temas, çoğu zaman bir “acil çıkış kapısı” işlevi görüyor.

Trump–Erdoğan ilişkisi bunun çarpıcı bir örneği. Trump’ın Erdoğan’a yönelik sıra dışı övgüleri Amerikan bürokrasisini rahatsız etse de, iki lider arasındaki doğrudan temas birçok krizin sertleşmesini engelliyor. Samimiyet mi, pragmatizm mi olduğu tartışılabilir; ama etkili olduğu inkâr edilemez.

Putin–Erdoğan hattı da benzer şekilde, son derece zor dosyaların yönetilmesini mümkün kılıyor. Suriye’den Ukrayna’ya kadar karşıt pozisyonlara rağmen, liderler arası iletişim ilişkilerin kopmasını engelliyor.

Buna karşılık Xi Jinping’in diğer liderlerle böyle kişisel yakınlıklar kurmadığını görüyoruz. Bu bir eksiklik değil; Çin’in devlet sürekliliğine dayalı siyasal kültürünün bilinçli bir tercihi. Çin kişisel dostluklara değil, kurumsal devamlılığa dayanıyor.

Bu da şunu gösteriyor: Her sistem kişisel kimyaya aynı ölçüde alan tanımıyor. Ama tanıyan sistemlerde, bu alan sonuçları belirliyor.

Aynı Gerçek Ülke İçinde de Geçerli

Bu dinamik yalnızca uluslararası ilişkilerde değil, ülke içinde de bire bir geçerli. Siyasette, iş dünyasında, bürokraside, akademide… Farklı çıkarları temsil eden aktörler arasında kişisel güven ve saygı varsa, en sert meselelerde bile uzlaşı zemini bulunabiliyor. Kimya yoksa, en rasyonel zemin bile hızla çatışmaya dönüşüyor.

Türkiye’de bunun örneklerini görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasındaki ilişki, geçmişteki sert söylemlere rağmen bugün karşılıklı saygı ve siyasi gerçekçilik temelinde yürüyor. Bu bir dostluk hikâyesi değil; ama bir denge ve güven hikâyesi.

İş dünyasında da tablo farklı değil. Birbirine güvenen, kimyası uyuşan aktörler kriz anlarında ortak hareket edebiliyor. Güven yoksa, en parlak projeler bile masada kalıyor.

Bugün Değilse Yarın

Diplomasi deneyimim bana şunu da öğretiyor: Bazen devlet başkanlarının bile çözemeyeceği bir işi, eğer doğru ilişkiler kurmuşsanız ve size güveniliyorsa, bir telefonla ya da bir ziyaretle çözme imkânı doğuyor. Bu yüzden kişilerin fark yaratma kapasitesini asla küçümsememek gerekiyor.

Özellikle gençlere hep aynı tavsiyeyi veriyorum: İlişkilerinizi yalnızca menfaat üzerine kurmayın. Menfaat hayatın gerçeği; ama kalıcı olan güven, takdir ve samimiyet. Bugün karşılığı yok gibi görünen bir bağ, yarın hiç beklemediğiniz bir anda büyük bir avantaj olarak karşınıza çıkabiliyor.

Çin buna guanxi diyor.

Ama aslında bu, yeni dünyanın ortak dili.

Son Söz

Devletler arası ilişkilerde haritalar, çıkarlar ve güç dengeleri elbette belirleyici. Ama o haritaların üzerinde yürüyenler insan. Ve insan faktörü, özellikle zor zamanlarda, her şeyi değiştirebiliyor.

Bazen bir imza değil, bir telefon.

Bazen bir bildiri değil, bir ziyaret.

Bazen de sadece “beni anlıyor” hissi…

Diplomaside de hayatta da farkı yaratan çoğu zaman tam olarak bu.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.