Bir çevirmen yapay zeka daha: ‘Üç yıl içinde çeviri için insanlara ihtiyaç kalmayacak’
Bu hafta Afrika'dan ilk göçlerin sandığımızdan çok daha erken bir zamanda gerçekleştiğini konuşuyor, lupus hastalığının kökenine iniyor, Samsung'un piyasaya sürdüğü akıllı yüzükleri mercek altına alıyoruz. Sızdırmayan regl pedlerini de unutmayalım.
14 Temmuz’dan merhaba. Bu hafta Türkiye’nin bazı yerleri sıcaktan kavrulurken, bazı yerlerinde de şiddetli yağmurları konuştuk. Hatta ülke şu an İzmir’deki şiddetli yağmurlar sırasında dışarıdaki elektrik kablosunun yarattığı akıma kapılarak hayatını kaybeden İnanç Öktemay ve Özge Ceren Deniz’i konuşuyor. Öte yanda dünyada yoğun NATO gündemi ve Türkiye-Suriye normalleşmesi konuşuluyordu.
Bilim teknoloji dünyasında ise konu Boeing’in Starliner uzay aracı. Bültenin sıkı takipçisiyseniz Starliner’ın bir türlü yola çıkamayışını yazdığımızı hatırlarsanız. Bir türlü gönderemediğimiz Starliner yola çıktı, Uluslararası Uzay İstasyonu’na ulaştı ama şimdi de dünyaya getiremiyoruz. Oysa Starliner’ın, SpaceX’in oluşturduğu tekeli kırması amaçlanıyordu. Şimdi bu tekeli kırmak için Avrupa Uzay Ajansı da yarışta. Ariane 6 roketi bu hafta havalandı ve Avrupa “Daha ölmedik!” dedi.
James Webb’in ağzımızı açık bırakan keşifleri de oldu. Bunlardan biri göz yuvarına bezeyen, dünyaya görece yakın ve suya sahip olduğu düşünülen ötegezegen LHS 1140 b’ydi. Diğeri de çürük yumurta gibi kokan HD 189733 b.
Bu haftaki favori haberimiz ise balina dili ve edebiyatı. İspermeçet balinalarının insanlarınki gibi karmaşık bir fonetik alfabesi olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyorsanız öğrenmenin tam zamanı.
Şimdi gelelim bugüne. Bültenin başyazısı Afrika’dan göç eden ilk insanlar olacak. Normalde atalarımızın ilk olarak 50 bin yıl önce kitleler halinde Avrupa ve Asya’ya göç ettiği düşünülüyordu çünkü daha öncesine ait fosillere rastlanmamıştı. Ancak şimdi bu algımızı tümden değiştiren bir keşif var: İnsanlar sandığımızdan çok daha önce Afrika’yı terk edip Neandertallerle çiftleşmiş olabilir.
Bilim insanlarının çözdüğü bir de sırrımız var. Kendi bağışıklık sistemimizin sağlıklı hücrelerimize saldırdığı lupus hastalığının kökenini öğrenmiş olabiliriz. Bu da daha kesin tedavilerin önünü açabilir. Peki ya hastalığın kökeni ne? Sağlıktan haberlerimiz bununla sınırlı kalmıyor. Bu kez de kadınların hoşuna gidecek bir haberimiz var: Regl pedlerindeki sızmanın önüne geçecek bir molekül keşfedildi.
Son olarak Samsung’un gerçekleştirdiği teknolojik atılım var. Sizi bugün akıllı yüzükle tanıştıracağız. Türkiye standartlarına göre biraz pahalı ama tutarsa Samsung’u akıllı yüzüklerin öncüsü yapacak. Öyleyse yolculuğumuz başlasın!
İnsanlık yüz binlerce yıl önce Afrika’da ortaya çıktı. Günümüzdeki insanların DNA’ları üstünde yapılan araştırmalar ilk Homo sapienslerin uzun süre Afrika’da kaldığını gösteriyor. Yalnızca küçük bir grup dünyanın geri kalanını keşfetmek üzere 50 bin yıl önce kıtayı terk etti. Peki yüz binlerce yıl önce ortaya çıkan bir türün kıtayı terk etmesi neden bu kadar uzun sürmüştü? Science dergisinde yayınlanan yeni çalışma, zaman çizelgesini yanlış kurmuş olabileceğimize parmak basıyor. Zira yeni verilere göre insanlar Afrika’yı ilk olarak 250 bin yıl önce terk etmeye başlamış olabilir.
Araştırmacılar Afrika dışına yapılan tek bir büyük göç olmadığını belirtiyor. Farklı zaman dilimlerinde birçok göç olmuşsa da bu erken göçler çoğunlukla göz ardı edildi. Çünkü göç eden insanların varlıklarına dair kesin bir fosil izine rastlanmamıştı. Hem yaşayan insanlarda onların DNA’larına da rastlanmamıştı. Oysa Neandertallerin DNA’sından bu erken dönem göçmenlerin izlerine daha çok rastlanıyor.
Biz biliyoruz ki bugün yaşayan Afrikalı olmayan insanlarda Neandertal genleri var. Neandertallerle modern insanların çiftleşmesinin 47 bin ila 40 bin yıl önce gerçekleştiği tahmin ediliyor. Ancak bazı Neandertal DNA’larında dikkat çekici bir şey var: Neandertallerin Y kromozomu, yaşayan insanlardaki Y kromozomuna Neandertal genomunun geri kalanından çok daha fazla benziyor. 2020’de araştırmacılar buna bir açıklama sunmuştu. Neandertal erkekleri 370 bin ila 100 bin yıl kadar önce insanlardan yeni bir Y kromozomu miras almıştı. Oysa Neandertaller Afrika’yı terk edeli 600 bin yıl oluyor. Böyle bir şeyin mümkün olması için insanların çok daha önce kıtayı terk etmiş olması gerekiyor.
Araştırmacılar yakın zamanda yaşayan Afrikalıların genomlarında böyle bir erken dalganın izine rastladı aslında. 122 bin yıllık Neandertal fosilindeki genomla Afrika’daki 12 popülasyondan 180 kişinin genomunu karşılaştıran araştırmacılar bu 12 popülasyonun hepsinde küçük küçük Neandertal parçalarına rastladı. Halbuki bugüne kadar Afrikalıların genomlarında Neandertal genleri hiç görülmemişti. Bu genetik parçaların boyutu ve dizilimi incelendiğinde sonuç ortadaydı: Neandertaller bu genleri ilk Afrikalı Homosapiens’lerden miras almıştı.
Aynı soruyla yola çıkan başka bir araştırma ekibi dünyanın dört bir yanındaki iki bin insanın genomunu üç Neandertal genomuyla karşılaştırdıktan sonra aynı sonuca ulaştı. İşte Science’de yayınlanan bu çalışma ilk insanların Afrika’dan ayrılarak 200 bin ila 250 bin yıl önce Neandertallerle çiftleştiğini gösteriyor. Üstelik ellerindeki fosiller 120 bin ila 100 bin yıl önce başka bir insan kafilesinin daha Afrika’dan göç ettiğini gösteriyor.
Bu ikinci dalganın İsrail’e ulaşmış olabileceği düşünülüyor çünkü paleoantropologlar İsrail mağaralarında 100 bin ila 130 bin yıllık olduğu tahmin edilen modern insanlara aitmiş gibi görünen fosil ve taş aletlere rastladı. Şimdi cevaplanması gereken soru şu: Afrika’dan yapılan ilk göçlerden geriye niye hiçbir şey kalmadı gibi bir tablo mu oluştu? Son dalgayı ilklerden farklı kılan neydi? Bazı araştırmacılar ilk dalgaların toprak ve yiyecek konusunda Neandertallerle baş edememiş olabileceğini düşünüyor. Ama Science’de yayınlanan çalışmanın yazarları son dalgada Neandertallerin popülasyonunun zaten tükenmek üzere olduğuna dikkat çekiyor. Belki de insanlara avantajı sağlayan da buydu.
Bağışıklık sisteminizin kendi dokularına saldırarak deri döküntülerine ve eklem ağrılarına sebep olduğunu düşünün. Üstelik bunun belli bir tedavisi yok çünkü kaynağı tam olarak bilinmiyor. Dolayısıyla yalnızca belirtilere yönelik tedavi uygulanabiliyor. Bu hastalığın adı lupus. Ancak bu değişebilir. Zira Northwestern Üniversitesi ve Brigham Kadın Hastanesi araştırmacıları tarafından yürütülen ve Nature dergisinde yayınlanan yeni bir bir çalışma bunu tam tersine çevirebilir. Çünkü araştırmacılar lupusun temel nedenini keşfettiklerini söylüyor.
Buna göre lupuslu kişilerde sağlıklı hücrelere zarar veren T hücreleri, onarıma yardımcı olan T hücrelerinden daha fazla. T hücrelerini vücudumuzun koruyucu askerleri olarak düşünebilirsiniz. Lupuslu kişilerdeki bu dengesizlik, bilim insanlarına göre tip 1 interferon proteininin fazla olmasından kaynaklanıyor. Aşırı miktardaki tip 1 interferon cildimizdeki, akciğerlerimizdeki ve bağırsaklarımızdaki yaraları iyileştiren T hücrelerinin üretimini azaltırken, sağlıklı hücrelere saldıran otoantikorlar üreten T hücrelerinin üretimini teşvik ediyor. İnterferon buna ek olarak aril hidrokarbon reseptörü denen bir proteini de bloke ediyor.
Çalışma ayrıca lupuslu kişilere interferonu bloke eden anifrolumab adındaki ilacın verilmesinin, hastalığa yol açan T-hücresi dengesizliğini önlediğini de gösterdi. Ayrıca aril hidrokarbon reseptörünü aktive edecek molekülleri kullanmak da hastalığı şiddetlendiren T hücrelerinin birikimini sınırlandırıyor. Anlayacağınız hastalığın kökenini inmek doğrudan lupusun önüne geçecek tedavilerin geliştirilmesine ön ayak olabilir.
Samsung, kışın düzenlediği Unpacked etkinliğinde duyurduktan altı ay sonra bu hafta akıllı yüzüğünün lansmanını yaptı. Akıllı yüzüğün de mantığı temelde akıllı saatlerle aynı. Nabzınızı, uyku düzeninizi, kandaki oksijen satürasyonunu ve cilt sıcaklığınızı ölçerek ve gün içinde attığınız adımları sayarak bilgi sunuyor. Apple başta olmak üzere önde gelen teknoloji şirketleri benzer bir cihaz üretmediği için eğer akıllı yüzük teknolojisi tutarsa Samsung bu alanın öncüsü olarak öne çıkacak. Gelin madde madde detaylarına bakalım:
Samsung has revealed their new smart ring 🤩 …😳😱
The Galaxy Ring! pic.twitter.com/8YtwXXwaeS
— Caviano Benzino (@areme007) July 11, 2024
📌Samsung Galaxy Ring, başta Samsung Galaxy olmak üzere Android cihazlarla uyumlu bir şekilde çalışıyor. Samsung’un akıllı saati iPhone ile uyumlu olsa da akıllı yüzüğü en azından şimdilik uyumlu değil.
📌Yüzüğün üç renk (siyah, gümüş ve altın) ve boyut olarak da dokuz seçeneği mevcut. Ayrıca Airpods’larda olduğu gibi şarj olmasını sağlayan kare şeklinde bir kılıfa sahip.
📌Normalde akıllı yüzüklerin işaret parmağına takılması tavsiye ediliyor ama Samsung yüzüğün hangi parmağa takılı olduğunun önemli olmadığını çünkü her parmakta doğru ölçümler yapıldığını söylüyor. Yine de bu yüzükten almayı planlıyorsanız, işaret parmağınıza takmanız daha doğru olabilir. Zira en güçlü kan akışı bu parmaktan geçiyor, dolayısıyla ölçümler daha doğru olacaktır.
📌Şu anda samsung.com internet sitesinde, Samsung Experience mağazalarında ve belli başlı perakendecilerde ön siparişle satışa sunulan yüzüğün fiziksel satışına 24 Temmuz’da başlanacak.
📌Samsung, yüzüğün fiyatını 400 dolar (13 bin 235 TL) olarak açıkladı.
👉Sizi Kelly Haston, Ross Brockwell, Anca Selariu ve Nathan Jones ile tanıştıralım. Onlar NASA’nın Mürettebat Sağlığı ve Performans Keşif Analogu (CHAPEA) projesinin ilk mürettebatı. Geçen yıl 25 Haziran’da Mars simülasyonu için Houston’daki Johnson Uzay Merkezi’nde oluşturulmuş 3D baskılı bir simülasyonda 378 gün geçirdiler. Bu maceraları geçen hafta cumartesi günü son buldu. Mars Dune Alpha olarak bilinen bu yaşam alanı, 150 metrekareden biraz daha büyük. Mürettebat burada kaldıkları süre boyunca Mars görevlerini simüle etti. Örneğin Mars yürüyüşüne çıktılar, sebze yetiştirip hasadını yaptılar. Ayrıca dünya ile yaşanabilecek iletişim gecikmeleri ve kaynak sıkıntısı gibi simüle edilmiş sorunlara da maruz kaldı. Misyonun komutanı Kelly Haston’un basın toplantısındaki ilk sözleri şöyleydi: “Merhaba, hepinize ‘merhaba’ diyebilmek gerçekten müthiş.” Bu arada ufak bir hatırlatma yapalım; NASA yılın başlarında Mars simülasyonuna katılmayı isteyen kişiler için bir ilan açmıştı, başvurular nisan ayına kadar devam etmişti. O haberimizi buradan okuyup koşulların nasıl olduğunu da görebilirsiniz.
👉Kadınların regl olmadan önce şişkinlik, regl olduktan sonra da dayanılmaz bir ağrı çekmeleri yetmezmiş gibi dert etmek zorunda kaldıkları bir şey daha var: Akan kanın kıyafetlerine bulaşma ihtimali. Hep bu tedirginlikle oturup kalkmak odaklanmayı de engelliyor. Ped markaları her ne kadar “Bizim pedimiz şöyle emicidir, böyle tutucudur” diye reklam yapsalar da kazalar illa ki yaşanabiliyor. Yine Nature dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre deniz yosunundan elde edilen ve kanla temas ettiğinde jele dönüşen biyolojik olarak parçalanabilir durumdaki bir molekül, pedlerdeki sızıntıyı giderebilir. Aljinat ve gliserol karışımından oluşan toz halindeki bu yapıyı hem regl pedinde hem de adet kabının içine sarılmış kumaşta dolgu maddesi olarak kullandı.
Burada dikkat çekmek istediğim bir şey daha var. Daha doğrusu çalışmanın yazarlarından Virginia Politeknik Enstitüsü’nde biyomedikal bilimci olan Bryan Hsu’nun dikkat çektiği bir şey bu. Kadınlar var olduklarından beri regl oluyorlar ama kullandıkları pedler, tamponlar ve adet kaplarında işlerini kolaylaştırıcı gelişmeler çok az. Hatta bazı yerlerde (ki buna Türkiye de dahil) kadınların ihtiyaç duyduğu pedler saklanması, başkaları tarafından görülmemesi gereken bir şeymiş gibi siyah torbaya konarak veriliyor. Bazı yerlerdeyse kadınların pedlere erişimi imkansız.
👉New York Times (NYT) hazırladığı içeriklerin yapay zekayı beslemek için kendisinden izinsizce kullanıldığı gerekçesiyle OpenAI ve Microsoft’a bir dava açmıştı. Bu dava hâlâ devam ediyor ve bizde sıkı takipçisiyiz. Malum, buradan çıkacak sonuç, dijitalde para kazanmaya çalışan birçok içerik üreticisi için belirleyici olacak. Ancak The Intercept’in haberine göre NYT de haberlerinde OpenAI’ın yapay zeka araçlarından faydalanıyor gibi. Bunu geçen ay NYT’nin 4Chan’da anonim olarak sızdırılan GitHub verilerinden öğreniyoruz. Bu şekilde üç milyondan fazla dosya çalınmıştı ve Intercept, bu dosyalardan bazılarında yapay zeka projelerinin olduğunu belirtiyor. Örneğin “OpenAI Styleguide” adındaki dosya; gazeteyle manşeti oluşturmak ve gazetenin tarzını yayınlayacağı habere uyarlamak gibi işler için OpenAI’ı kullanmanın yollarını araştırdığını gösteriyor.
NYT’den bir sözcünün açıklamasına göre “OpenAI Styleguide” çalışması, gazetenin mühendislik ekibi tarafından üretken yapay zekanın potansiyel kullanımlarını anlamak için tasarlanmış ancak haber merkezi yapay zekayle üretilen hiçbir şeyi kullanmamıştı. Bununla birlikte sözcü “Hem gazetecilerimizin hem de izleyicilerimizin iyiliği için yapay zekanın potansiyel uygulama alanlarını denemeye devam ediyoruz” diyor. Hem zaten NYT’nin yapay zekaya tümden karşı olmadığını geçen yıl işe “Yapay Zeka Girişimleri Direktörü” almasında da görmek mümkün.
Neden aslında haksız olsak bile çoğunlukla haklı olduğumuza inanırız?
Niçin nedensiz yere kıskanç ya da paranoyak oluyoruz?
Sahte haberler dünyanın dört bir yanında neden bu kadar hızlı yayılıyor?
Bizi kandırmak neden bu kadar kolay?
Çünkü dünyayı olduğu gibi görmüyoruz. Onu zihnimizde yeniden inşa ediyoruz. Gerçeklik, zaten fizyolojik olarak gayet kısıtlı olan, bir de üstüne modern dönemdeki teknolojik yeniliklerle oldukça sınırlı hale gelen dikkat kapasitemiz ve beyin yeteneklerimizle kavranamayacak kadar karmaşık ve çok yönlü. Dolayısıyla dünyayı algılayışımız özneldir, herkes için mutlak bir gerçeklikten pek söz edilemez. Çeşitli unsurlar bilgi edinme ve kanaat oluşturma şeklimizi etkiliyor.
Beynimiz ise dünyayı kendi yöntemiyle yeniden yaratıyor, hem de çoğu zaman bizim iyiliğimiz için: Bir seçim yapmadan önce, belirli bir durumda mevcut olan bütün seçenekleri bilmek zorunda olsaydık ne kadar zor olurdu, hiç düşündünüz mü? Örneğin bir mağazada bir kıyafet ya da bir restoranda bir yemek seçmek? Söyleyelim, sonsuza kadar! Neyse ki beynimiz değerlendirmeyi kendiliğinden yapıyor: bizi kusurlara, yanılsamaya, yanılgılara ve hataya maruz bıraksa bile, bildiğimiz dünyayı yeniden inşa etmemize ve içinde görünüşte sorunsuz biçimde yaşamamıza imkân tanıyor.
👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.
Biz insanlar gezegenin efendileriyiz, ancak içimizde her zaman, yaklaşık 2 milyon yıl önce anormal bir beyin geliştirmeye başlayan ve ardından yaklaşık 200 bin yıl önce Homo sapiens haline gelen ve her yere yayılan o şaşırtıcı iki ayaklı var. Kendimizi ve insanın doğadaki yerini daha iyi anlamamıza yardımcı olmak için bu kitapta, Lucy’den Neandertallere, esrarengiz Homo naledi’den Ötzi’ye soyu tükenmiş akrabalarımızı ve zamanın derinliklerinde sahip olduğumuz birçok atayı tanıyacağız. Bizim hikâyemiz ile şempanzelerin hikâyesi, atalarımızdan bazıları iki ayak üzerinde yürümeye başladığında ve onlarınki yürümediğinde birbirinden ayrıldı. Bunun ne zaman gerçekleştiğini kesin olarak bilmiyoruz. Ancak yaklaşık 6 milyon yıl önce, insan ve şempanzenin ortak atalarının yaşadığı Afrika’da iklimin değiştiğini biliyoruz. Bu değişimin sonuçları bitki örtüsünde görülebilir; orman yerini yavaş yavaş uzun ağaçlar açısından fakir yeni bir ortam olan savanaya bırakır. Çevresel değişim gibi, atalarımızın bu değişime verdiği tepki de yüz binlerce yıl sürdü. Ancak yavaş yavaş, insanların ve şempanzelerin ortak atalarının bir kısmı savanaya daha sık girmeye başladı ve yeni çevreye uyum sağlamak zorunda kaldı; bir kısmı ise ağaçlarda kaldı. Biz ilkinin soyundan geliyoruz.
👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.
Aileyle vakit geçirmek, yaratıcı faaliyetlere yönelmek, sosyalleşmek, birbirimize yardım etmek, gezegenimizi korumak… Bunlar makinelerin değil, yalnızca insanların iyi yaptıkları faaliyetler. Makineler hiç yorulmadan tekrarlanan işlemlerde iyidirler ve böyle değer yaratırlar ve ardından biz bunu kendi aramızda eşit olarak paylaşabiliriz. Bu, ihtiyacımız olan zenginliği ve gıdayı sağlamak için otonom teknolojilere güvenebileceğimiz anlamına geliyor. Bu arada bize enerji katan, bizi insan yapan şeylere odaklanarak kendimizi gerçekleştirebiliriz. Bu daha eşit, tatmin edici ve insani yeni bir toplumun temeli olabilir.
Pascal Bornet akıllı otomasyon alanında isim yapmış bir küresel uzman ve öncüdür. Öncelikle yapay zekâ ile otomasyonun toplumumuzu daha insani hale getirme kapasitesiyle ilgilenmektedir. Bornet, işyerinde dijital dönüşüm ve ürünler üzerine 20 yılı aşkın deneyime sahip bir üst düzey yöneticidir. Son on yılda önce EY (Ernst & Young), ardından McKinsey & Company için çok sayıda “Akıllı Otomasyon” uygulaması başlattı ve yönetti.
👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.
Hazır bu hafta regl ile ilgili bir haber vermişken kapanışı da regl ile yapalım.