
Sokakta bulunan deri parçaları merdivenaltı ameliyat dokusu çıktı
Neredeyse 290 milyon yaşında olan bu deri Paleozoik Çağı'ndan geriye kalan deri fosili örneklerinin en eskisi. Hangi canlıya ya da vücudun hangi bölgesine ait olduğunu ise henüz bilmiyoruz.
Current Biology’de yayınlanan yeni bir araştırma dünyanın bilinen en eski deri fosilinin dinozorların hakimiyetinden önce var olmuş bir sürüngen türüne ait olduğunu ortaya koydu. Bu sürüngen derisi fosili ABD’nin Oklahoma eyaletindeki kireçtaşı mağarasında bulundu.
Çalışmanın yazarlarından ve Toronto Mississauga Üniversitesi’nde omurgalı paleontolojisi araştırmaları yapan biyoloji profesörü Robert Reisz bunun 2018 yılında amatör koleksiyoncu Bill May tarafından ekibe bağışlanan binlerce örnekten biri olduğunu söyledi. Örneklerin çoğu kemikten oluştuğu için bu deri kolayca öne çıkmış. Deriyi incelemeye başladıklarında epey şaşırmışlar. “Bu kadar eski bir deri fosili bulmak, geçmişe bakmak ve ilk canlıların derisinin neye benzediğini görmek sıra dışı bir fırsat” diyor.
Yaklaşık 289 milyon yıl öncesine ait olan bu deri parçası karada yaşayan sürüngenler, kuşlar ve memelilerde derinin dış tabakasını oluşturan epidermisin bilinen en eski örneğini teşkil ediyor. Timsah derisine benzer pürüzlü bir yüzeye sahip deri parçası en eski deri fosilinden en az 130 milyon yıl daha eski.
Pullar arasındaki kıvrımlı bölgeler ise yılanlardaki yapılara benziyor. Ancak araştırmacılar fosili başka herhangi bir kalıntıyla ilişkilendiremediği için derinin hangi hayvana ait olduğunu ya da vücudun hangi bölgesinden geriye kaldığını söylemek mümkün değil. Reisz derinin bu mağara sisteminde sık rastlanan Captorhinus adındaki küçük sürüngene ait olabileceğini düşünüyor.
Araştırmacılar epidermisin “karada yaşama geçişte önemli bir adaptasyon örneği olduğunu” söylüyor. Çalışmanın yazarlarından ve Toronto Mississauga Üniversitesi’nde omurgalı paleontolojisi araştırmaları yapan biyoloji profesörü Reisz CNN International’a vücudun en büyük parçası olmasına rağmen deri fosilinin çok nadir bulunduğunu söylüyor.
“Hayvan öldükten sonra çok kolay çürür” diyen Reisz yeni buldukları örneğin korunabilmesinin kireçtaşı mağarası sayesinde mümkün olduğunu belirtiyor. Mağaradaki kil içeriğine, su ve hidrokarbonların yapısına atıfta bulunan Reisz “Mağaradaki koşullar gerçekten çok sıra dışıydı” diyor.
Bu mağarada ölen canlılar killi yapıya gömüldükleri için ayrışma işlemleri de yavaşlamış. Bölgeden sızan petroldeki hidrokarbonlarla etkileşime girmeleri de deriyi koruyucu bir unsur olmuş. Araştırmacılara göre mağara aynı zamanda oksijensiz bir ortam sunuyor.