Barış Manço’nun efsane otomobili Türkiye’ye getirildi
Bugün çeşit çeşit kıyafetlerimiz var ama hepsinin kökeni 40 bin yıl önceye, Sibirya'da hayatta kalma mücadelesi veren atalarımızın giydiklerine dayanıyor. En azından meşhur Denisova Mağarası'ndaki delikli iğneler bunu gösteriyor.
Giysileri korunmak için giymekle modaya uymak için giymek arasında nasıl bir fark var? İnsanlar ne zaman giysilerinin toplumsal değerini düşünmeye başladı? Kıyafetlerimiz ne zaman dış etkenlerden korunmaya ek olarak kültürün bir parçası haline geldi? Tüm bu soruların cevabı Sydney Üniversitesi’nde arkeolog olan Dr. Ian Gilligan’a göre daha incelikli kıyafetlerin dikilmesini sağlayan “delikli iğnelerde” yatıyor.
İnsanlar en az 80 bin yıl önceden beri deliği olmayan kemik tığları kullanarak kıyafet dikiyor. Delikli iğneleri yapmak avcı-toplayıcılar için yoğun emek harcayacakları bir işti, üstelik tığlar kıyafet dikmek için gayet yeterliyken neden bu kadar zahmete girsinlerdi ki? Dikişte kemik tığ kullandığınızda iki süreç söz konusu oluyor. Bunlardan ilki derinin tığla delinmesi, ikincisi de ipliğin delikten geçirilmesi. Delikli iğneler ise bu iki işlevi birden yerine getirebiliyor. Böylece dikiş işlemi daha incelikli ve verimli hale geliyor.
100 bin yıllık bir süreçte Denisovalılara, Neandertallere ve modern insanlara ev sahipliği yapan Sibirya’daki Denisova mağarasında bu gelişmiş dikiş aletlerinin ortaya çıkışı da tam Buzul Çağı’na, küresel sıcaklıklarda yaşanan ciddi düşüşle aynı zamana denk geliyor. Havalar soğuyup da her yeri buz tutmaya başlayınca insanların daha fazla kıyafet giymesi gerekmişti. Kalın giysilerin ısıyı tutması için çok katmanlı olması gerekiyordu. İşte bu yüzden dikişin incelikli yapılmasının gerektiği iç çamaşırları icat edilmiş olabilir.
Science Advances’de yayınlanan çalışmaya göre diğer bir olasılık da delikli iğnelerin giysileri incik (bu durumda deniz kabukları) boncukla süslemek için kullanışlı olması. Delinmiş deniz kabuklarının Afrika’nın serin bölgelerinde 100 bin yıl önce ortaya çıktığı, 30-40 bin yıl önce de insanların giysilerinde kullanıldığı biliniyor. Moskova yakınlarındaki Sunghir mezarlığındaki kalıntılar, boncukların giysilere tek tek işlendiğini düşündürecek şekilde dizilmişti örneğin.,
Dolayısıyla araştırmacılara göre soğuk hava koşulları terziliği tetiklemişse de sonrasında kültürel nedenler devreye girmiş olabilir. Sanayileşmemiş pek çok toplumda insanlar vücutlarını boyayarak, vücutlarında yaralar açarak ya da dövme yaparak süsleniyor. Kıyafetlere toplumsal bir işaret olarak bakmıyorlar.
Oysa son buzul çağının ikinci kısmına tekabül eden 40 bin yıl öncesinde, Avrasya’nın orta enlemlerindeki insanlar soğuğa dayanabilmek için kıyafetlerine sıkı sıkıya sarılmak zorundaydı. Bu koşullar altında vücudu süslemek mantıksızdı çünkü çıplak halde dolaşamayacakları için bu süsleri diğerlerine gösteremeyeceklerdi. Dolayısıyla buradaki insanların artık kıyafetlerini süslemesi gerekiyordu.
Cosmos Magazine’e konuşan Gilligan “Giysi bizim kendimizi toplumda gösterme şeklimiz. Kıyafetler tanımı gereği insan vücudunun örtüsüdür de. Bu da kendimizle çevremiz arasında yapay bir bariyer oluşturduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla bedenlerimizi örtmenin psikolojik etkilerine de bakmak gerekiyor” diyor. Zaten bu çalışma da Gilligan’ın giysilerin üstümüzdeki psikolojik ve toplumsal etkilerini anlamak için yürüttüğü etnografik çalışmalardan doğdu.