Alışkanlıklarla örülmüş bir hayatı yaşıyoruz, hatta onların kölesiyiz. Alışkanlık deyince aklımıza genellikle davranışlar gelir, halbuki düşünme biçimlerimiz de pekala alışkanlıklarla şekillenir. Peki alışkanlıkların anı yaşamakla ne ilgisi olabilir ve hakikaten, anı yaşamak ne demektir?
‘Alışkanlıkların Gücü’ (The Power Of Habit) kitabı, insanların alışkanlıklarla şekillenen varlıklar olduğunu söyler. Sabah ilk kahvemizi içmekten, yatmadan önce dişlerimizi fırçalamaya kadar her alışkanlığımız, genellikle farkında olmadan hayatımızı şekillendirir.
Kitap bize bilinçli bir şekilde yeni alışkanlıklar oluşturabileceğimiz bir model sunuyor: Tetikleyici, eylem, ödül. Telefona bildirim gelir (tetikleyici), sosyal medyaya gireriz (eylem) ve başkalarıyla bağlantıda olduğumuzu hissederiz (ödül). Ama sosyal medya bizi her zaman mutlu etmeyebilir. Peki bu modeli hakikaten mutluluğumuz için kullanabilir miyiz? Mesela, sabahları meditasyon yapmayı bir alışkanlık haline getirebilir miyiz?
Alışkanlıklardan bahsederken, genellikle somut davranışları düşünürüz, halbuki düşünme biçimlerimiz de alışkanlıklarımızın bir parçasıdır. Hatta ‘anı yaşamak’ da bir alışkanlık olabilir.
Nefes meditasyonu, belirli bir süre boyunca nefesinize odaklanmanızı içerir. Genel inancın aksine doğru nefes ya da yanlış nefes ile ilgili değildir. Yani nefesi düzeltmekle ilgili değildir. Nefesi olduğu gibi izlemektir. İşte benim tipik bir meditasyonum: Nefesimi takip ederim. Birden kendimi geçmişte ya da gelecekte bir şeyler düşünürken bulurum. Farkına varırım ve kendime “Düşüncelerde kayboldum. Şimdi, tekrar nefesime döneyim” derim. Basit görünse de, her gün bu meditasyon seansını yaparak yeni alışkanlıklar oluşturuyorum. Bu alışkanlıkların başında “an’a dönebilmek” geliyor.
Harvardlı psikologlar Matthew A. Killingsworth ve Daniel T. Gilbert tarafından yapılan bir çalışma anda olabilmek ile mutluluk arasında bir bağlantı olduğunu gösterir. Anı yaşamak nedir, bunun günlük hayattaki karşılığı nedir?
Anı yaşamak, o an bize gelen sinyalleri fark edip onlara açık olabilmektir. Tat almak, bize gelen en güzel sinyallerden biridir. Tat duyusuna açık olarak geçireceğiniz iki dakika ile lezzeti doruklarında yaşayabilirsiniz. Bunun için Michelin yıldızlı bir restoranda olmanız gerekmiyor. Bir elmayı ya da can eriğini alın. O an başka bir şeyle ilgilenmeyin. Elmayı dişlerken çıkan suyu hissedip o kütür kütür sesi duyun. Elmanın yarattığı serinliği, ekşiliği, tatlılığı hissedin. Bir sonraki yemeğinizde televizyon ya da telefonunuz ile ilgilenmek yerine, yemeğin tadına, kokusuna, ve dokusuna dikkatinizi vermeyi deneyin. Kısaca anda olarak, yemeğinizi bir lezzet cümbüşüne çevirebilirsiniz.
Başkalarıyla konuşurken, genellikle bir sonraki ne diyeceğimizi düşünürüz veya başka yerlerde dolaşan zihnimizle meşgul oluruz. Bunun yerine, tamamen karşımızdakini dinlemeye odaklanabilir ve onların sözlerine tamamen kulak verebiliriz. Bu, hem daha iyi bir dinleyici olmamızı, hem de diğer kişiyle daha derin bir bağ kurmamızı sağlar.
Kızım Ekin iki yaşındaydı. Onunla oynarken kendimi işyerindeki bazı problemleri düşünürken yakaladım. Bunu fark edip ana tekrar döndüğümde Ekin bütün dikkati ve neşesiyle bana bakıyordu. Onun bana bakışlarına karşılık verirken, o ana dönmüş olmaktan ve oynadığımız oyuna kendimi veriyor olmaktan inanılmaz bir haz aldım.
Sonuç olarak, davranışsal ve bilişsel alışkanlıklarımızı, mutluluğumuzu artırmak için yeniden şekillendirebiliriz. Nefes meditasyonu gibi farkındalık uygulamalarını benimseyerek, alışkanlıklarımızı hayatımızı güzelleştiren ve zenginleştiren eylemlere dönüştürebiliriz.
An’a dönebilmek, meditasyon yoluyla geliştirebileceğimiz alışkanlıklardan bir tanesi. Diğer alışkanlıkları sonraki yazılarımda açacağım.