Aylardır nabzını tutup gün saydığımız 5 Kasım ABD seçimleri geldi, çattı. Günlüğe veda ederken sizin için ABD seçim sistemine ilişkin merak edilenlerin yanıtlarını derledik.
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) seçimlerini izlediğimiz Seçim Günlüğümüzün bugün itibarıyla sonuna geldik. Değerli çalışma arkadaşım Beyza Topçu ve ben uzun zamandır izlediğimiz, analizini yaptığımız bir seçim sürecini geride bırakırken haklı bir gurur ve büyük bir yorgunluk hissediyoruz 🙂
Bu zamana kadar seçim günlüklerinde Türkiye medyasının üzerinde durmadığı ayrıntıları irdeledik sizler için de elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Son gün ise süreci tamamen teknik açılardan ele aldığımız bir yazıyla veda etmeyi uygun gördük. Çünkü ABD’nin seçim sistemi diğer tüm ülkelerden epey farklı ve 5 Kasım sürecini iyi anlamak için de bazı teknik detayları genişçe yazmakta fayda var.
Genel olarak birçok ülke pazar günleri seçimlere gitmeyi tercih ederken ABD’nin dört yılda bir düzenlenen başkanlık seçimleri Salı günü gerçekleşiyor. ABD’lilerin deyimiyle, “Ekim’in ilk pazartesisinden sonraki gün.” Bunun nedenini anlamak için ABD tarihine ekonomik bir perspektiften bakmamız gerek. ABD’de seçim günleri ilk başlarda eyaletlere göre değişiyordu ancak 1845 yılında tüm ülke için tek bir seçim günü belirlemek üzere bir yasa çıkarıldı. Ancak o dönemde ABD hala büyük ölçüde tarım ile geçimini sağlıyordu. İşgücünün çoğunluğunu oluşturan çiftçiler için yılın büyük bir kısmı ekim, bakım ve hasatla geçiyordu. Kasım ayının başları ise oy vermek için iyi bir zamandı çünkü hasat bitmiş oluyordu ve ılıman hava koşulları da uzak seçim merkezlerine gitmeyi zorlaştırmıyordu.
Bu açıklamayla beraber seçimlerin neden kasımda yapıldığını anlatmış olduk ama hala açıklama getirmemiz gereken bir husus daha var: Neden salı günü? 🙄
Yine o zamanlarda ABD’lilerin çoğu dindar Hristiyanlardı ve pazar günleri onlar için kesinlikle mevzu bahis dahi edilemezdi. Birçok ABD’li, pazar günlerini kiliselere giderek ibadet etmek ya da dinlenmek için kullanıyordu.
Ama ABD’liler için en az pazar günü kadar imkansız bir gün daha vardı; çarşamba. Yukarıda da anlattığımız gibi o dönemlerde çoğunlukla tarım ülkesi olan ABD’de çarşamba günleri, çiftçilerin ürünlerini kasabada sattıkları bir gündü.
Buna ek olarak, bazen bir seyahat günü de gerekebiliyordu. Kırsal bölgelerde, en yakın oy verme yeri birkaç mil uzakta olabilirdi ve otomobillerden önceki bir çağda, oraya ulaşmak biraz zaman alabilirdi. Eğer insanlar Pazar ya da Çarşamba gününü seyahat günü olarak kullanamıyorlarsa, bu seçim gününün Pazartesi ya da Perşembe günü de olamayacağı anlamına geliyordu. Bu yüzden Salı günü en iyi seçenek olarak algılanıyordu. Seçim gününün “ilk Pazartesi’den sonraki” Salı olarak belirlenmesinin nedeni, 1 Kasım’a denk gelmesini önlemekti. O gün, bazı Hıristiyanlar tarafından Azizler Günü olarak kutlandığı ve tüccarlar genellikle ayın ilk gününü bir önceki aya ait hesaplarını kapatmak için kullandıkları için sakıncalı görülüyordu.
Ancak o zamandan bu zamana birçok şey değişti. Artık temel geçim kaynağı tarım olmayan ve kurumsal şirketlerde çalışan ABD’liler için salı günü oy vermek birçok zorluğu da beraberinde getiriyor. Günümüzde ABD’lilerin yüzde 2’sinden azı tarımla uğraşıyor. Geri kalan kesim de salı günleri işe gitmek zorunda olduğundan yıllar içerisinde seçime katılım oranları da bu durumdan etkilendi. Hatta bu sebeple seçimlerin hafta sonuna alınması dahi önerildi. Seçim günü değiştirmeye yönelik çabalar, başarılı olmasa da erken oy kullanma ve posta yoluyla oy kullanma olanaklarının artması, seçim gününü daha az önemli hale getirdi.
ABD’liler özellikle Covid-19 salgını sonrasında seçim merkezlerine gitmedikleri erken oy verme yöntemini çok daha benimsediler. The New York Times, 4 Kasım itibarıyla erken oy kullananların sayısının 75 milyonu geçtiğini aktarmıştı. Axios’a göre bu sayı 2020’de oy kullanan toplam seçmen sayısının (154,6 milyon) yüzde 48’inden fazlasına tekabül ediyor. Bu da erken ve posta yoluyla oy kullanmanın giderek daha popüler bir yöntem haline geldiğini göstermekte.
İnsanlar bu kadar oy kullanıyor ama günün sonunda ABD Başkanını Seçiciler Kurulu belirliyor. “İyi de ABD’liler neye oy veriyor o zaman” dediğinizi duyar gibiyim. Seçiciler Kurulu’nun mantığını tarihsel arka planıyla ele alalım:
ABD seçimlerinde başkan, halk oyuyla değil Seçiciler Kurulu oylarıyla belirlenir. 50 eyalet ile başkent Washington DC’yi temsilen toplam 538 delegeden oluşan “Seçiciler Kurulu” adı verilen sistemde, her bir eyaletteki delege sayısı, o eyaletin Senato ve Temsilciler Meclisindeki üyelerinin toplamına eşit oluyor. Bu sistemde bir adayın, başkanlık için 538 sayısının yarıdan bir fazlası olan 270 delegeye ulaşması gerekiyor.
Aynı seçim sistemi kapsamında eyaletlerde yarışı kazanan aday o eyaletin tüm delegelerini alıyor; “Kazanan hepsini alır (winner-take-all-system)” adıyla anılan bu kural, o eyalette kaybeden adaya verilen oyları yok saydığı için tartışılıyor.
Seçiciler Kurulu da ABD’nin 1787 tarihli kurucu anayasasıyla yürürlüğe giren bir uygulama. Bağımsızlık Savaşı ile Birleşik Krallık boyunduruğundan yeni kurtulmuş ABD, başkanın nasıl seçileceği konusunda da epey fikir yürütmek zorunda kalmıştı. Çünkü ABD’nin “kurucu babaları” (John Adams, Benjamin Franklin, Alexander Hamilton, John Jay, Thomas Jefferson, James Madison ve George Washington; bağımsızlığı tehdit edecek ve monarşiye dönüşme tehlikesi barındıran hiçbir uygulamaya sıcak bakmıyordu. Halkın doğru karar verecek kadar bilinçli olmadığı yönündeki endişeler de başkan seçiminde aracılık edecek bir sistem kurulmasını sağladı. Bunun da adı, Seçiciler Kurulu oldu.
Kurulun amacı, başkanlık seçimlerinde doğrudan halk oylaması yerine bir aracılık sistemi getirmekti. Bu, hem eyaletlerin gücünü korumak hem de geniş ve çeşitli bir ülkenin yönetiminde denge sağlamak için tasarlanmıştı. Her eyalet, Kongre’deki temsilcilerinin sayısına eşit sayıda seçiciye sahiptir. İlk başkanlık seçimleri 1788’de yapıldı ve George Washington, Seçiciler Kurulu tarafından başkan olarak seçilen ilk kişi oldu.
Seçim günü, seçmenler oy verdiklerinde, aslında kendi eyaletlerindeki Seçiciler Kurulu üyeleri için oy kullanmış oluyorlar. Bu üyeler, daha sonra kendi eyaletlerinin oylarına göre belirlenen sayıda seçici ile belirlenen başkan adayına oy verirler. Yani, ABD halkı, doğrudan başkan adaylarına oy vermekle birlikte, dolaylı olarak Seçiciler Kurulu aracılığıyla başkanları seçmiş oluyorlar. Örneğin, Kamala Harris, California’da halkın çoğunluk oyunu alırsa Seçiciler Kurulu’nda 54 oyunu da garantilemiş olacak.
ABD anayasasında Seçiciler Kurulu üyelerinin bağlı oldukları eyalette halkın çoğunluk oyunu alana destek vermesini zorunluluğa bağlayan bir hüküm yok. Ancak yine de Seçiciler Kurulu üyeleri çok nadiren halkın tercihinin aksine bir karar veriyor.
Adayların başkan seçilmesi için 270 Seçiciler Kurulu oyunu alması gerekiyor. Eğer ki iki aday da 269 oy alır da eşitlik durumu yaşanırsa bu kez top, Temsilciler Meclisi’ne atılıyor. Ancak bugüne kadar Seçiciler Kurulunda hiç eşitlik yaşanmadı.
ABD’de seçim süreci, seçim gününden sonra da uzun bir süreyi kapsıyor. Tarihler, eyaletlere göre farklılık gösterse de tüm eyaletlerin 10 Kasım-11 Aralık’ta seçim sonuçlarını resmen onaylaması gerekiyor. 17 Aralık’a kadar her eyaletin Seçiciler Kurulu üyelerinin, başkan adayına oyunu verip, bu oyları Washington’a göndermesi öngörülüyor. Gönderilen oyların en geç 23 Aralık’a kadar ABD Kongresine ulaşması gerekiyor.
Temsilciler Meclisi Genel Kurulu salonunda 6 Ocak’ta bir araya gelecek Kongre üyeleri, eyaletlerden gelen oyları alfabetik sıraya göre okuyup sayacak. Bu süreç tamamlandıktan sonra sonuçlar resmen duyurulacak. Yeni ABD başkanı, 20 Ocak 2025’te yemin ederek görevine resmen başlayacak.
Son veriler: ABD’de yarın yapılacak başkanlık seçimlerine saatler kala ülke genelinde yapılan son anketlere göre, Demokrat Kamala Harris ile Cumhuriyetçi Donald Trump yüzde 48,5 ile aynı düzeyde oya sahip gözüküyor.