ABD’den Ürdün’deki saldırıya misilleme: Irak ve Suriye’ye hava saldırısı düzenlendi
ABD salı gecesi Yemen'de dokuzuncu kez saldırdı. Bu saldırının ölçeği küçüktü ama yetkililer Husilerin 18 Ocak'tan beri ticari gemileri hedef almamasının bu operasyonlar sayesinde mümkün olduğunu savunuyor. Haklı olabilirler mi?
ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) salı günü Yemen’de Husilere ait iki gemisavar füzeyi imha ettiklerini ve bunun kısa süreli saldırılar olduğunu açıkladı. Saldırının amacı ise kasım ayından bu yana Kızıldeniz ve çevresinde ticari gemileri hedef alan grubun hareket ve saldırı kabiliyetini etkisiz hale getirmek.
Bu ABD’nin Yemen’e son iki hafta içinde düzenlediği dokuzuncu saldırı oldu. Hemen bir gün öncesinde ABD ve İngiltere Yemen’in başkenti Sana’da Husilerin kontrolündeki dokuz noktaya çok daha büyük çaplı askeri saldırılar düzenledi. Her bir saldırı noktasında birden fazla yer hedef alındı. Her iki ülkenin açıklamalarına göre radarlar, insansız hava araçları ve füzelerin fırlatılmaya hazır tutulduğu yerler ile yeraltı silah depoları vuruldu.
Pentagon Husilerin 18 Ocak’tan bu yana Kızıldeniz’de herhangi bir gemiye saldırmamasını nokta operasyonlarının başarısına bağlarken bazı analistler Husilerin aslında caydırılamamış olmasından ve sadece doğru zamanı beklediklerinden endişeli.
Cardiff Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler alanında öğretmenlik yapan Amal Saad The Guardian’daki köşe yazısında İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı ve Husilerden oluşan Direniş Ekseni’nden Gazze’deki çatışmalar için harekete geçen Hizbullah ve Husiler hakkında “ABD, İngiltere ve İsrail bu grupların kendi amaçları ve çıkarları olduğunu kabul etmek yerine onları tehdit edebileceğini ve bombalayarak boyun eğdirebileceğini düşünüyor. Eksenin altındaki dinamiklerin ve üyelerinin sarsılmaz birliğinin temelden yanlış anlaşılmasıdır bu. Söz konusu yanlış yorumlamalar nedeniyle Batılı güçlerin bölgeye müdahalesi daha maliyetli hale gelebilir” diyor.
Direniş ekseninin Batı’da kurulan geçici koalisyonlardan farklı olarak “savaş zamanı koalisyonuna dönüşen kalıcı bir ittifak” olarak yola çıktığını anlatan Saad’a göre üyeleri birbirine bağlayan ortak noktanın İsrail’e karşı koymak için birbirlerine askeri ve siyasi destek sağlamaktı: “İran Hizbullah, Hamas ve diğer Filistinli gruplara uzun zamandır askeri ve mali destek sağlarken Suriye de topraklarını Hizbullah için güvenli ikmal yolu ve Hamas liderleri için güvenli bir sığınak olarak açtı. Hizbullah Hamas’a bomba ve tünel yapımı konusunda teknik ve askeri eğitim verdi. İran’la birlikte Batı Şeria ve Gazze’ye silah üretim teknolojisini soktu.”
Eksen ilk olarak 2013’te Esad yönetimini desteklemek için harekete geçti. Hizbullah savaşa resmen müdahil oldu. Sonra 2014’te İran ve Hizbullah Irak’a doğrudan müdahale ederek IŞİD’in karşısındaki Şii örgüt Haşdi Şabi’ye yardımcı oldu. Eksene son katılan ise Husiler oldu. Bu grup, 2015’te Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçlerine karşı başlatılan savaşta İran’dan askeri yardım alırken bazı haberlerin aktardığına göre Hizbullah’tan askeri eğitim gördü.
Saad “Ekseni böylesine uyumlu ve dayanıklı bir ittifak haline getiren, köklü ideolojik temelleri ve ortak stratejik hedefleridir. Tüm aktörleri Filistin davasını odağa oturttukları anti-emperyalist ve anti-Siyonist bir gündem benimsiyor. Bugün iki ortak hedefleri var: İsrail’i Gazze’de koşulsuz ateşkese zorlamak, ABD askerlerini Irak ve Suriye’den çıkarmak” diyor.
İttifakın Hizbullah ve Husiler gibi devleti yansıtmayan aktörlerinin İran’ın diktasına uymaktan ziyade kendi siyasi inançları ve stratejik çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini belirten Saad “İran eksen içindeki devlet dışı aktörlere maddi destek sunmuş olabilir ama bu yardım sponsor-vekil ilişkilerini karakterize eden türden bir güç kullanımına dönüşmedi. Aynı görüşü ABD’nin istihbarat yetkilisi Brian Katz da paylaşıyor. Tam tersine ideolojik açıdan uyumlu, askeri olarak birbirine bağımlı, birbirlerini savunmaya kendilerini adamış olgun siyasi-askeri aktörler topluluğu haline geldiler” diyor ve ekliyor: “Bu ittifakın doğası etkileşimsel ve hiyerarşik değil, organik ve simbiyotik.”
ABD Başkanı Joe Biden sınırlı da olsa süreğen hava saldırılarına onay verdiğinin sinyalini vererek, Pentagon’un Reaper insansız hava araçlarını ve diğer gözetleme araçlarını Yemen semalarında dolaştırmasını takdir etti. Biden “Husileri durduruyorlar mı? Hayır. Ama operasyonlara devam edecekler mi? Evet” diyerek kararlılığını göstermişti.
İngiliz haber ajansı Reuters’in haberine göre Yemen’deki Husiler Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı ve Sana merkezli insani yardım kuruluşlarında görev yapan Amerikan ve İngiliz personellerden bir ay içinde ülkeyi terk etmelerini emretti.
Husilerin BM’nin Yemen’deki insani yardım koordinatörü ve kendisi de İngiliz olan Peter Hawkins’e gönderdiği mektupta “Dışişleri Bakanlığımız Amerikan ve İngiliz vatandaşlığına sahip yetkilileri ve çalışanları 30 gün içinde ülkeyi terk etmeye hazırlanmaları konusunda bilgilendirmeniz gerektiğini bildirmektedir” dendi.
Mektupta ayrıca bölgede faaliyet gösteren yabancı kuruluşlardan Yemen’deki operasyonları için Amerikan ya da İngiliz vatandaşlarını işe almamaları konusunda uyardı.
ABD ve İngiltere’nin Yemen’e yönelik saldırıları nedeniyle Husilerin hareketlerinin kapsamını bölgedeki Amerikan ve İngilizleri de içerecek şekilde genişletme tehdidine değinen Saad, bunun bölgesel savaş riskini artırdığını belirterek çözümü “Gazze’de ateşkes dışında hiçbir şey bölgenin barut fıçısına dönüşmesini engelleyemez” diyerek özetledi.