Avrupa, Türkiye ile ilgili yeni bir çerçeve oluşturmalı

Sinan Ülgen, yaklaşan AB zirvesi öncesinde Financial Times gazetesine bir yazı yazarak, Batı Balkan ülkelerini birliğe almaya hazırlanan, Moldova ve Ukrayna'ya da gelecek perspektifi çizecek AB'nin Türkiye için de karar vermesi gerektiğini söylüyor.

Dünya 21 Kasım 2023
Bu haber 1 yıl önce yayınlandı
Türkiye ve Avrupa Birliği bayrakları yan yana dalgalanıyor.

Avrupalı liderler Aralık ayındaki bir sonraki zirvelerinde tarihi bir kararla karşı karşıya kalacak. Yıllarca süren belirsizliğin ardından Avrupa Birliği’nin nihayet yeni üyeleri kabul etmeye hazır olup olmadığına karar vermesi gerekiyor.

Ukrayna’daki savaş gibi jeopolitik şokların yanı sıra Çin ile uzun vadeli rekabet ihtimalinin artması da bu karar anını hızlandırdı. Ancak asıl ikilem başka bir yerde yatıyor: AB, Ukrayna, Moldova ve Bosna Hersek gibi yeni ülkelerin katılımı için bir yol çizerken Türkiye konusu büyük önem taşıyor.

Türkiye reform gündemini sürdürseydi AB liderlerinin görevi çok daha kolay olacaktı. Zaten 1999’dan beri aday ülke olan Ankara’nın ilerlemesi bu aday ülkeler kulübünün diğer üyeleriyle aynı şekilde değerlendirilebilirdi.

Ancak son on yılda Türkiye demokrasi ve hukukun üstünlüğüne ilişkin Avrupa normlarından uzaklaştı. Bu geriye gidiş esasen reform iradesine dayanan AB genişlemesinin mantığıyla tezat oluşturuyor. Mayıs 2023 seçimlerinde de görüldüğü üzere Türkiye’de reform konusunda bir iç mutabakat bulunmaması Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğini belirsizliğe sürüklüyor.

Yıllardır Türkiye-AB gündeminde somut ilerleme kaydedilmediği için bu belirsizlik devam ediyor. Ancak Avrupa artık kaçınılmaz olanı erteleyemez. Türkiye konusunu bir kenara bırakarak yeni ülkelere tarihi bir açılım yapmak Aralık ayındaki zirve için gerçekten yüzeysel bir sonuç olacak.

Bu sorun Avrupa’nın Türkiye ile uzun vadeli ilişkisinin dört ilke temelinde yeniden tanımlanmasıyla çözülebilir. Birincisi, Türkiye genişleme adayı olarak kalmalıdır. Türkiye’de siyasi iktidarı ele geçirememiş olmasına rağmen AB ile siyasi bütünleşme perspektifini ilerletmek isteyen güçlü bir seçmen grubu vardır. Bu nedenle son birkaç yılda yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye’nin aday ülke statüsünü tartışmaya açmanın bir anlamı yoktur.

İkinci olarak, değişen koşullar Türkiye ile ilişkiler için yeni bir Avrupa çerçevesine yansıtılmalıdır. Ankara’dan bakıldığında AB jeopolitik çalkantıların yaşandığı bu dönemde Türkiye ile olumlu bir ilişki manzumesi sağlayamamıştır. Bu durum kamu söylemine nüfuz eden Batı’ya yönelik güçlü şüpheciliğe karşı koyacak bir iç anlatının savunulmasını da zorlaştırmıştır. Brüksel’den bakıldığında bu angajman eksikliği Türkiye’nin iç ya da dış politikası üzerinde tam bir etki kaybına yol açmıştır.

Üçüncü olarak, yeni çerçeve, siyasi haklara odaklanan katılım sürecinin aksine Türkiye’nin yönetişimini iyileştirmeyi hedeflemelidir. Somut bir kazanım, Türkiye-AB gümrük birliğinin derinleştirilmesine yönelik müzakerelere yeşil ışık yakılması olabilir. Bu düzenlemenin hizmetleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi Türkiye’nin politikalarının AB’ninkilere yakınsamasını sağlayacak, politika öngörülebilirliğini ve hukukun üstünlüğünü artıracaktır.

Bu girişim, vize serbestisi, yeşil ve dijital sektörlerde politika yakınsaması, enerji işbirliği ve Afrika ve Orta Asya’da ortak diplomasi ile birlikte Türkiye-AB siyasi ilişkilerini derinden yeniden şekillendirebilir.

Son olarak, Türkiye ile AB arasındaki yeni çerçeve günümüzün küresel ortamından da ilham almalıdır. Türkiye’nin AB üyesi olup olamayacağından bağımsız olarak, rekabet ve husumet dolu bir gelecek her iki tarafa da fayda sağlamayacaktır.

Söz konusu çerçeve, Türkiye’nin stratejik özerklik hedefi ve Küresel Güney’in endişeleriyle artan özdeşleşme bilinciyle kademeli ve sürdürülebilir bir yakınlaşmayı teşvik etmelidir.

Türkiye’nin kendi kabiliyetleri ve hassasiyetleriyle AB’nin stratejik planına dahil edilmesi bölgesel ve küresel zorluklara yanıt vermek için daha donanımlı, yeniden canlandırılmış bir Batı ittifakına katkıda bulunabilir. Bu kritik zirveye hazırlanan Avrupalı liderlerin önündeki en önemli sınav budur.

Sinan Ülgen, İstanbul’da yerleşik EDAM’ın direktörü ve Brüksel’de yerleşik Carnegie Europe’da kıdemli politika analisti

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.