Kavgada yumruk sayılmaz belki ama bu kadarı fazla değil mi?
Dışişleri Bakanlığı, Tel Aviv Büyükelçisini istişare için Ankara'ya geri çağırdı. Karar, Erdoğan'ın Kazakistan ziyareti dönüşü 'Netanyahu bizim için muhatap alınabilir biri değil, onu sildik attık' sözlerinin ardından geldi.
Dışişleri Bakanlığı İsrail’in ateşkes çağrısını kabul etmeyerek sivil halka yönelik saldırıları sürdürmesi üzerine Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Şakir Özkan Torunlar’ın istişarelerde bulunmak üzere Ankara’ya çağrıldığını açıkladı.
Bakanlık açıklamasında “İsrail tarafının ateşkes çağrılarını kabul etmeyerek sivil halka yönelik saldırıları sürdürmesinden, kesintisiz ve sürekli insani yardım girişine izin vermemesinden dolayı Gazze’de yaşanan insani trajedi dikkate alınarak, Tel Aviv Büyükelçimiz Şakir Özkan Torunlar’ın istişarelerde bulunmak üzere Ankara’ya çağrılması kararlaştırılmıştır” dendi.
Tel Aviv Büyükelçimiz Şakir Özkan Torunlar’ın İstişarelerde Bulunmak Üzere Ankara’ya Çağrılması Hk. https://t.co/JpZFLmiwhO pic.twitter.com/hu0LHLrajW
— T.C. Dışişleri Bakanlığı (@TC_Disisleri) November 4, 2023
Kararın açıklanmasından bir kaç saat önce Kazakistan’da katıldığı Türk Devletleri Teşkilatı zirvesi dönüşü gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İsrail’e sert çıkmıştı.
Rusya-Ukrayna savaşındaki tahıl anlaşmasındaki rolü ve arabuluculuk konumu hatırlatılarak “Bu savaşta da barışın sağlanması için bir rol üstlenir misiniz? Yoksa bu katliamlardan sonra İsrail sizin için konuşulur olmaktan çıktı mı? İsrail’le konuşur musunuz?” sorusu sorulması üzerine şunları söylemişti: “Benim şu anda bir temasım yok. MİT Başkanımız İbrahim Kalın İsrail tarafıyla görüşüyor. Tabii ki Filistin’le ve Hamas’la da görüşüyor. Şunu söyleyeyim, Netanyahu hiçbir şekilde bizim için muhatap alınabilir biri değil artık. Onu sildik, attık. Bu konudaki kararı İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde yapacağımız görüşmelerle vereceğim. Oradaki havayı bir görelim. Ama bunun dışında bağları tamamen koparmak, hele hele uluslararası diplomaside öyle bir şey olmaz. Onun için gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, gerek Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın ve gerek diğer bakan arkadaşlarımla, diplomasinin bütün imkanlarını kullanıyoruz ve buna devam edeceğiz.”
Türkiye’nin temel amacının İsrail-Filistin meselesinde nihai barışı tesis etmek olduğunu vurgulayan Erdoğan bunun için girişimlerde bulunup formüller geliştirdiklerini ve buna devam edeceklerini belirtmişti.
Akan kanın durması, barışın tesisi için ne gerekiyorsa yapmakta kararlı olduklarının altını çizen Erdoğan “Amacımız bölgemizi de ülkemizi de rahatlatacak kalıcı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmaktır. Bunu sağlamak için çağrılar yapıyoruz, mesela ilgili tüm tarafları bir konferansta buluşturmak istiyoruz” demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Avrupa Birliği (AB) yönetimi İsrail-Filistin çatışmasını sonlandıracak bir barış konferansının yakında düzenlenebileceğini, ancak AB’nin bulunacağı böyle bir konferansta Hamas’a rol görmediklerini söyledi. Bununla ilgili değerlendirmeniz ne olur?” sorusunu şu sözlerle yanıtladı: “Avrupa Birliği zaten bu dönem içerisinde çok garip, tutarsız rol oynadı. Adil bir yaklaşımı Avrupa Birliği ortaya koymadı, koyamadı. Ne İngiltere’si ne Almanya’sı ne İtalya’sı ne Fransa’sı hiçbiri bu dönem içerisinde maalesef adil bir yaklaşım sergilemedi. Yani AB’den zaten böyle bir şey beklemek de mümkün değil.”
“50 yılı aşkın zamandır Türkiye gibi bir ülkeyi kapıda bekleten böyle bir oluşumdan başka ne bekleyebilirsiniz?” diyen Erdoğan “Onun için her ne kadar biz adil bir dünya mümkündür diyorsak da konu AB olduğunda adil tutum hiç mi hiç beklemeyelim. Çünkü dikkat edin şu anda İsrail’in yanında yer alan, aynı şekilde Rusya-Ukrayna savaşında diplomatik süreçlerin dışında kalan kim? AB. Maalesef AB’ye güvenimiz iyice sarsıldı” değerlendirmesi yaptı.
Türkiye 14 Mayıs 1948’de ilan edilen İsrail devletini, 28 Mart 1949’da tanıdı. Tel Aviv yönetimini tanıyan ikinci ülke olan Türkiye, münasebetlerini karşılıklı çıkar, insan hakları ve ülkelerin egemenlik haklarına saygı temelinde şekillendirdi. İlişkilerdeki iniş-çıkışlar büyük ölçüde İsrail’in Filistin’e yönelik eylemlerinden kaynaklandı. Türkiye’nin İsrail nezdindeki diplomatik faaliyetleri 7 Ocak 1950’de elçilik olarak açılan Tel Aviv temsilciliğine ilk misyon şefinin atanmasıyla başladı.
Türkiye, Irak, İran, Pakistan ve İngiltere arasında 1955’te kurulan Bağdat Paktı’nın, İsrail tarafında endişeyle karşılanması, Tel Aviv-Ankara hattına olumsuz yansıdı. Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi üzerine Süveyş Kanalı’nda hisseleri bulunan İngiltere ve Fransa ile gizli görüşmeler yürüten İsrail’in, 29 Ekim 1956’da Mısır topraklarına asker çıkarmasını Türkiye protesto etti. İki ülke arasındaki ilişkiler, 26 Kasım 1956’da maslahatgüzarlık seviyesine indirilirken, durumun eski haline dönmesi için aradan 7 yıl geçti.
İsrail’in 1967’de Mısır’a ani saldırısıyla başlayan ve Doğu Kudüs’ü, Batı Şeria’yı, Sina Yarımadası’nı ve Suriye’deki Golan Tepeleri’ni işgal ettiği Altı Gün Savaşları’nda Ankara, Arap ülkelerinden yana tutum sergiledi. Türkiye, İsrail’in Golan ve Kudüs dahil işgal ettiği yerlerden çekilmesini istedi.1970’lerde ikili ilişkilere soğukluk hakim oldu. Mescid-i Aksa’nın 1969’da kundaklanmasının ardından 1975’te BM Genel Kurulu’nda “Siyonizmin bir tür ırkçılık olduğu” yönündeki karar tasarısına Ankara’nın destek vermesine ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nü tanımasına, İsrail tepki gösterdi.
İkili ilişkiler, 1 Ocak 1980 itibarıyla büyükelçilik seviyesine yükseltildi.
30 Temmuz 1980’de İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak ve Kudüs’ü ebedi başkent ilan etmesi üzerine Türkiye, Kudüs Konsolosluğunu kapatarak, Tel Aviv’deki temsil seviyesini en alt düzeye indirdi. 1986’da maslahatgüzar düzeyine çıkarılan ilişkiler, bir yıl sonra başlayan Filistin İntifadası ve ardından Türkiye’nin 15 Kasım 1988’de bağımsızlığını ilan eden Filistin devletini tanıması ile durgunluk dönemine girdi.
Diplomatik temsilin büyükelçilik seviyesine kavuşması ise 6 yıl sonra mümkün oldu.
Türkiye’nin, İsrail’in BM’de temsilini yasaklayan 1989 tarihli karar tasarısına ret oyu vermesi ilişkilerde yumuşama sürecini başlattı. Bu arada, Madrid Konferansı’yla başlayan Ortadoğu barış süreciyle Arap-İsrail gerilimindeki tansiyon azalma eğilimine girdi. 1991’de Filistin ve İsrail, Ankara’daki temsilciliklerini büyükelçilik düzeyine yükseltti. Bu adımı, Türkiye’nin Kudüs’teki başkonsolosluk faaliyetlerinin başlaması izledi. Taraflar 1994’te güvenlik, 1996’da askeri alanda eğitim ve iş birliği anlaşması imzaladı. Savunma sanayinde iş birliği ve serbest ticaret anlaşmalarının ardından Türkiye, İsrail ve ABD donanmaları 1998’de Akdeniz’de ortak tatbikat düzenledi.
1990’larda Ortadoğu barış süreciyle gelen havanın da etkisiyle gelişen Türkiye-İsrail münasebetleri, dönemin Başbakanı “Beyrut Kasabı” lakaplı Ariel Şaron’un tutumu nedeniyle bozuldu. Şaron’un Filistinlilere karşı oldukça sert bir politika izlemesi, Türkiye ile ilişkilerini de bozdu. Beş yıl sonra ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik adımlar atıldı. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan 4 ay arayla İsrail ve Filistin’i ziyaret etti.
İsrail’in 12 Temmuz 2006’da Lübnan’a ve 27 Aralık 2008’de Gazze Şeridi’ne saldırması, Türkiye’den büyük tepki aldı.
2009 yılı başında Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’ndaki bir oturumda eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Gazze saldırılarını meşrulaştıran sözleri ve diplomatik sınırları ihlal eden davranışı karşısında dönemin Başbakanı Erdoğan, tepkisini gösterdi. Erdoğan’ın uluslararası kamuoyunda “one minute” çıkışı olarak hatırlanan tepkisi, tüm dünyada gündem oldu.
Erdoğan’ın Peres’e “Sesinin benden çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum” sözleriyle verdiği karşılık ve “Davos benim için bitmiştir” diyerek oturumu terk etmesi uzun süre gündemde kaldı.
2009 sonbaharı ve 2010 başlarında İsrail’in Türkiye’de yayımlanan bazı dizilerde kendisine düşmanlık yapıldığı gerekçesiyle Dışişleri Bakanlığına çağrılan Türk Büyükelçisi’ni alçak koltukta oturtma nezaketsizliğinden ötürü iki ülke arasındaki tansiyon yeniden yükseldi.
31 Mayıs 2010’da gerçekleşen Mavi Marmara katliamı ilişkilerdeki en büyük kırılma noktalarından oldu. İsrail, Gazze’ye yönelik ablukayı delmek üzere insani yardım götüren konvoya uluslararası sularda müdahale etti. Gemide 9 Türk vatandaşı öldürüldü. Ağır yaralanan 1 vatandaş da daha sonra hayatını kaybetti.
Türkiye, olayın ardından Tel Aviv Büyükelçisi’ni geri çekerken, İsrail’den derhal özür dilemesini, kurbanların ailelerine tazminat ödemesini ve Gazze’deki ablukayı kaldırmasını istedi. İsrail’in adım atmaması üzerine Türkiye ilişkileri asgari seviyeye indirdi. Diplomatik temsili maslahatgüzar seviyesine düşürdü ve tüm askeri anlaşmaları askıya aldı.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, 22 Mart 2013’te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı telefonla aradı. Mavi Marmara katliamındaki can kayıpları ve yaralanmalardan ötürü İsrail adına Türk halkından özür diledi.
Türkiye ile İsrail arasında “Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”, 20 Ağustos 2016’da TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.
İsrail, üzerinde mutabık kalınan Mavi Marmara olayında yakınlarını kaybeden ailelere ödenecek 20 milyon dolarlık tazminatı Eylül 2016’da Türkiye’ye gönderdi.
İki ülkenin mutabık kaldığı bir başka başlık olarak, Gazze’ye yönelik yaptırımların hafifletilmesi ve insani koşulların iyileştirilmesi kapsamında, Türkiye’nin gönderdiği insani yardımlar Gazze’ye ulaştırıldı.
Trump’ın Kudüs kararı ve Gazze saldırıları
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıması ve ülkesinin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini 14 Mayıs 2018’de resmen Kudüs’e taşıması bölgede infiale yol açtı. Abluka altındaki Gazze sınırında, ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve İsrail’in kuruluş yıl dönümünün 70. yılını protesto etmek için gösteriler düzenlendi. Gösterilere müdahale eden İsrail askerlerinin saldırılarında 60’tan fazla Filistinli hayatını kaybetmiş, 3 binden fazlası yaralanmıştı.
Ankara, Gazze sınırındaki olaylar nedeniyle İsrail’in tutumunu protesto ederek, İsrail’in Ankara Büyükelçisi Eitan Naeh’i Dışişleri Bakanlığına çağırdı ve bir süre ülkesine dönmesini istedi. Tel Aviv yönetimi de benzer bir adım atarak, Türkiye’nin Filistin nezdindeki Kudüs Başkonsolosu Büyükelçi Gürcan Türkoğlu’nu Dışişleri Bakanlığına çağırdı ve Türkiye’ye dönmesini istedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile 7 Temmuz 2021’de göreve gelen yeni İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog arasında gelişen diyalog, Türkiye ve İsrail arasında yeniden normalleşme adımlarının atılmasını sağladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Temmuz 2021’de mevkidaşı Herzog ile telefon görüşmesi yaparak, göreve başlaması dolayısıyla tebrik etti.
2022 Türkiye’ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, 2008’den bu yana Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrailli lider olmuştu. Üzerinde; Türkçe, İbranice ve İngilizce, “barış, gelecek işbirliği” yazan uçakla gelen Herzog basın toplantısındaki konuşmasında Nazım Hikmet şiiriyle başlaması da dikkat çekmişti. Herzog konuşmasında Nâzım Hikmet’in “Yaşamaya Dair” şiirini okumuştu.
Herzog’un ziyareti ardından ikili ilişkiler de hız kazanmıştı. 4 yıl aradan sonra iki ülke de ilişkileri yeniden büyükelçilik düzeyine çıkarma kararı almıştı. Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçiliği’ne, 2010-2014’te Kudüs Başkonsolosluğu’nu ve Ocak 2017-Mayıs 2021 tarihlerinde Yeni Delhi Büyükelçiliği’ni üstlenen Büyükelçi Şakir Özkan Torunlar’ın görevlendirilmesine karar verilmişti.
İsrail Dışişleri Bakanlığı Atama Komitesi, Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Irit Lillian’ın Türkiye büyükelçisi olarak atanmasına karar verdiğini duyurmuştu.