Suriye’de seçim sonuçları açıklandı: Zafer Esad’ın
Yedi hafta süren Hindistan seçimlerinin çoğu bitti azı kaldı. Başbakan Modi şimdiye kadar beklediği katılımı göremedi. Peki ya Hindistan'da ilerleyen süreçte bizi neler bekliyor? Araştırmacı yazar Dr. Duygu Çağla Bayram 10Haber için değerlendirdi.
Hindistan Başbakanı Narendra Modi, salı günü Varanasi’de adaylık belgelerini teslim etmeden önce Ganj Nehri’ne gitti, duasını etti. 10 yıl önce başbakan olan Modi Ganj Nehri’nin önünde yaptığı açıklamada “Ganj ana beni çağırdı. Şimdi de beni evlat edindiğini hissediyorum” dedi. Bu hafta Modi’nin Ganj Nehri’ne gitmesinin nedeni, artık sona yaklaşan seçimlerde iktidarı üçüncü kez göğüsleme arzusu.
Seçim dönemine 19 Nisan’da giren Hindistan’da sürecin tamamlanmasına bir aydan kısa bir süre kaldı. Hindistan seçimleri alışageldiğimiz bir, bilemediniz iki günde biten seçimlerden değil; yedi hafta sürüyor. Sebebiyse 1.4 milyar nüfusa sahip ülkenin 960 milyondan fazlasının seçmen olarak kayıtlı olması. Nüfus bakımından dünyanın en büyük demokrasisi olarak görülen Hindistan’da Narendra Modi öncülüğündeki Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi (BJP), üçüncü kez iktidara gelmek için mücadele ediyor.
Hindistan üzerine araştırmalar yapan Dr. Duygu Çağla Bayram, Modi’nin beş yıl daha iktidarda kalma arzusunun demokrasi üzerindeki etkisinin “aşındırıcı, bozucu” olduğunu söylemekle birlikte bu kadar kalabalık nüfuslu bir ülkede zahmetli denebilecek seçimlerin hâlâ yapılıyor olmasına dikkat çekiyor. Bayram 10Haber’e, “Bir milyara yakın seçmen sandık başına gidip iradesini gösteriyor. Bu nedenle demokrasi yok ya da yok oldu diyemeyiz. Aksine demokrasi devam ediyor ama aksıyor. Çünkü 10 yıldır iktidarda olan hükümetin beş yıl daha iktidarda kalmasına kesin gözüyle bakılıyor. Güç baskın tarafa kaydığı için ülkenin demokratik kurumlarını daha çok kendi çıkarlarına, inisiyatiflerine göre kullanıyorlar. Bu da demokrasiyi aşındırıyor” diye anlattı.
Morning Consult’un 8 Mayıs’ta yaptığı ankete göre Hintlilerin yüzde 74’ü Modi’nin ülkeyi yönetme şeklinden memnun. Bu da onu dünyanın en popüler lideri haline getiriyor. Bu kadar popüler olmasında “karizmatik bir lider” olarak görülmesi, Hindistan’ı dünya basınında konuşulacak bir noktaya getirmesi büyük rol oynuyor. Evli olduğunu sır gibi sakladığı ve çocuğu olmadığı için nepotizme kayma ihtimalinin düşük olduğu düşünülüyor.
Ancak Modi’nin olumsuz tarafları yok diyemeyiz. Başa geldiğinden beri artan otoriter tavırları var. Nadiren basın toplantıları düzenliyor, zorlayıcı sorular soran gazetecilerle konuşmayı kesiyor ve parlamentodaki tartışmalardan çoğu zaman uzak duruyor. Ayrıca Hindu milliyetçiliğini öne çıkararak azınlıklar üzerinde daha çok baskı yapar hale geldi.
Bu noktada Bayram bize “Hindutva” politikasından bahsediyor. Hindutva’nın en azından öz olarak Siyonizm’e benzediğini söyleyen Bayram, Hindutva’da da saf ırk politikasının din çatısı altında güdüldüğünü belirtiyor. Ancak burada bir ayrım söz konusu çünkü Hinduizm’de asırlardır süregelen bir uygulama var: Kast sistemi. Bayram, “Toplumda kast sisteminden ötürü çok bölünmüş bir hiyerarşik düzen mevcut. Örneğin alt kast bir Hindu ile üst kasttaki bir Hindu aynı şeyi ifade etmiyor. Bakış açısı ya da en azından seçmen tabanı olarak Modi’nin en büyük çabası kast sisteminden dolayı oluşmuş bölünmüşlüğü ortadan kaldırarak hepsini bir Hindu çatısı altında toplayıp mobilize etmek” diyor.
İngiliz sömürgesinin bölgeden çekilirken halk içinde din bazlı bölünmeler yarattığını belirten Bayram, “Önce Pakistan, sonra Bangladeş doğdu. Müslümanlar İslam Cumhuriyeti diye bir devlet kurmuş oldu. Hindistan seküler, laik bir cumhuriyet kurmak istedi. Şu anda muhalefette olan Kongre Partisi dönemlerinde sekülerdi de. Ama şimdi ‘Bu gücü yakalamışken tekrar kendi köklerimize, özümüze dönelim ve Hindu devleti yaratalım. Pakistan ve Bangladeş İslam cumhuriyetiyken biz neden Hindu devleti olmuyoruz? Bu bizim de hakkımız’ denmeye başladı” diye anlatıyor.
Bayram, BJP’nin Hinduları mobilize etmek için bir bakıma “Müslümanları şeytanlaştırma” yoluna gittiğini söylüyor. Çok uzak değil, daha geçen ay Modi Rajasthan eyaletinde seçmenlerine yaptığı konuşma sırasında ülkenin Müslüman topluluğundan “istilacı” olarak bahsetti. Ayrıca 30 yıl önce milliyetçi Hinduların saldırısına uğrayarak yıkılan Babri Mescidi de ocak ayında Ram Tapınağı olarak Hindular için ibadete açıldı. Halbuki Hindistan nüfusunun yüzde 14’ünü Müslümanlar oluşturuyor; sayıları 200 milyon.
Modi’nin ayrımcı dilinin seçimler sonrası Hindularla Müslümanları daha da karşı karşıya getirip getiremeyeceğini merak ediyoruz ama Bayram bu konuya karamsar yaklaşmıyor. Her toplulukta marjinal, radikal grupların olduğunu belirten Bayram, bir milyar nüfuslu Hindistan’da bunun kendini çok daha fazla hissettirdiğini belirtiyor. Örneğin bir gün Ay’a yumuşak iniş yapmayı başaran bir Hindistan’dan bahsederken ertesi günü iki turiste saldırılmasını konuşabiliyoruz.
İlginci de 2019’daki seçimlerde Müslümanların yüzde sekizinin BJP’ye oy kullanması. Bu seçimlerde de Modi’ye oy vermeyi düşünen Müslümanlar olduğunu belirten Bayram durumu “paradoksal” olarak niteliyor ve bunun esas sebebinin Modi’nin karşısında yer alan partilerin seçmenleri etkileyecek bir vaatlerinin olmamasını gösteriyor. BJP’nin karşısında duran partiler çok parçalanmış ve zayıf durumda. Muhalefet BJP’ye karşı 27 partiden oluşan bir ittifak oluşturmuş olsa da gözlemciler şimdiye kadar ittifakın cansız kaldığını söylüyor. Hatırlayın, bizde Altılı Masa’da hop oturuldu hop kalkıldı; 27 partili bir ittifak da doğal olarak ideolojik farklılıklarla kuşatılmış durumda.
2019’da 303 milletvekili çıkaran BJP’nin bu seferki hedefi çok daha zorlu: 543 sandalyeli mecliste en az 370 milletvekili çıkarmak. Bunun için BJP’nin güçlü olduğu kuzey eyaletlerinin yanı sıra güneyde de desteğini artırması anlamına geliyor. Parti seçimin başında iddialıydı; nihayetinde geçen sene dış politikada en çok konuşulan ülkelerden biri haline gelen Hindistan; ABD ve Japonya’nın istedikleri başarıyı elde edemediği bir şey de yapmıştı: Ay’a yumuşak iniş yapıp araştırma yapabilmişti. Dolayısıyla rakibinin şansının olmayacağını düşünüyordu. Bayram da aynı düşüncede olmakla birlikte katılımın BJP’nin beklediğinin altında kaldığına dikkat çekiyor.
“Katılım oranının yüzde 80’lere varması bekleniyordu” diyen Bayram, ” Ama sona yaklaşıyoruz artık ve katılım yüzde 60 dolaylarında kaldı. Bunu gören iktidar kanadı da panikledi. ‘Acaba biz Hindu topluluğunu yeteri kadar mobilize edemedik mi’ diye düşünmeye başladılar” diye anlatıyor.
Hindistan’ın önceki seçim dönemlerine bakıldığında 2014’teki seçimler halkın yolsuzluk nedeniyle Kongre iktidarına tepkili olduğu bir atmosferde geçmişti. 2019’daki seçimlerdeyse Pakistan tarafından Hindistan askerlerini hedef alan saldırı üzerine ulusal güvenlik endişesi doğmuştu. Her ne kadar geçen yıl Manipur’da olaylar patlak vermiş olsa da mevcut durumda çok sakin geçen bir süreçten bahsetmek mümkün. Bayram bu yüzden Modi’nin muhalefeti hedef aldığı söylemlere daha çok ağırlık vermeye başladığını belirtiyor.
Çin ve Rusya’nın sıkça dile getirmeyi sevdiği üzere artık çok kutuplu dünya düzenine doğru bir geçiş hâkim. Yıllarca IMF ve Dünya Bankası nedeniyle ABD’nin kurallarına göre oynayan üçüncü dünya ülkelerinin karşısında yeni bir alternatif var: BRICS. BRICS’in oluşturduğu Yeni Kalkınma Bankası Küresel Güney’e borçlarının bir kısmını kendi para birimlerinde ödeyebilecekleri bir imkan sağlıyor. Geçen yıl BRICS yeni üye alımlarına başladı ve belirtilene göre bu oluşuma ilgi büyük. Hindistan BRICS’in kurucu üyelerinden. Ama unutmamak gerekiyor ki aynı zamanda Pasifik’te Çin tehlikesine karşı oluşturulan QUAD ittifakının da kurucu üyelerinden. Ayrıca geçen yıl savaştan (Rusya-Ukrayna) sonra ilk kez Rusya ve Batı’nın ortak bildiriye imza atabildiği G20 toplantısı da Hindistan’da düzenlendi.
Bunlar göz önünde bulundurulunca Hindistan’ın hem Batı hem de Doğu bloğuna eşit mesafede yaklaştığı görülüyor. Bayram Hindistan’ın kırmızı çizgisinin bu denge politikası olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Hindistan sadece Çin ve ABD arasında değil, herkesle denge politikası izlemek istiyor. Hindistan’ın belki de çıkmazı da bir yerde bu. Ama garip bir şekilde şu ana kadar başarılı bir şekilde bunu yürütebildi, yürütmeye de devam ediyor. Bunu yapabilmesi biraz kendi becerisiyle olsa da şartlar elverdiği için yapabildiğini söylemek gerekiyor. Amerika’nın inisiyatifiyle de olabilen bir şey bu.”
Bayram bu noktada CAATSA yaptırımlarını hatırlatıyor. Örneğin Türkiye Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini aldığı için CAATSA yaptırımlarına maruz kaldı ve üretici pozisyonunda da olduğu F-35 programından çıkarıldı. Halbuki Hindistan da Rusya’nın S-400’lerini almıştı ama ABD’nin F-16’larından satın alabildiği gibi geçen yıl Modi ABD’de istediği gibi bir ihtişamla ağırlandı. Bayram bunun sebebinin ABD’nin Pasifik bölgesinde Çin’e karşı dengeleyici güç olarak Hindistan’ı öne çıkarmak istemesini gösteriyor. Ama Hindistan’ın denge politikası güttüğünü bir kez daha hatırlatalım. Bayram özellikle Batı basınında çıkan “ABD’nin müttefiki Hindistan” gibi tanımlamaların çok da doğru olmayacağını söylüyor ve Hindistan’ın her ülkeye karşı belli bir mesafeden yaklaştığını vurguluyor.
“Hindistan’ın tek derdi Güney Asya’da ve daha geniş Hint-Pasifik bölgesinde en güçlü aktör olabilmek, dünya sahnesinde de küresel bir aktör ve hatta süper güçlerden biri olmak” diye anlatan Bayram, “Çünkü yeni bir dünya düzeni kurulacak. Şu anda dünya çalkantılı bir dönemden geçiyor ve kurulacak yeni dünya düzeninde Hindistan’da da küresel güçlerden biri olarak masada yer almak istiyor” diyor.