BBC’den kritik soru: Dünya liderleri neden Elon Musk’la görüşüyor?
İsrail dış istihbarat servisi Mossad'ın, dünyanın dört bir yanına dağılmış Hamas liderlerini öldürmeye hazırlandığını iddia edildi. WSJ'nin haberinde odaklanılan ülkelerden birinin de Türkiye olduğu yazıldı.
İsrail ile Filistinli örgütler arasında devam eden savaş tüm saldırganlığıyla devam ederken ABD’nin önde gelen gazetelerinden The Wall Street Journal, (WSJ) bir iddiayı gündeme getirdi. WSJ’nin iddiasına göre İsrail istihbarat servisi Mossad, dünyanın neresinde olursa olsun Hamas liderlerini öldürmeye hazırlanıyor. WSJ’nin bu haberi öncesinde ise İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Hamas liderlerinin hedef alınması için gerekli emirleri Mossad’a verdiğini ifade etmişti.
WSJ’nin haberinde de Hamas liderlerinin öldürülme planı kapsamında üç ülkenin öne çıktığı belirtildi. Gazetenin haberine göre suikast planlarının odağındaki üç ülke ise şöyle: Türkiye, Lübnan ve Katar.
Gazete, sözkonusu suikast planlarının, İsrail’in on yıllardır sürdürdüğü ve daha önce de Hollywood filmlerine konu olmuş gizli operasyonlarının bir uzantısı olacağını yazdı. İsrailli suikastçılar daha önce de Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta kadın kılığına girerek Filistinlileri öldürmüş ve Dubai’de de turist kılığında bir Hamas liderini hedef almışlardı. Eski İsrailli yetkililere göre İsrail, Suriye’de bir Hizbullah liderine suikast düzenlemek için bomba yüklü bir araba ve İran’da bir nükleer bilim adamını öldürmek için uzaktan kumandalı bir tüfek kullandı. Katar, Lübnan, İran, Rusya ve Türkiye gibi ülkeler ABD’nin terör örgütü olarak tanımladığı Hamas’a yıllarca koruma sağladı. İsrail de diplomatik krizler yaratmamak için zaman zaman bu ülkelerde bulunan Filistinlileri hedef almaktan kaçındı.
WSJ, gündeme gelen yeni suikast planlarının, Netanyahu’nun başarısız 1997 yılında Ürdün’de Hamas lideri Halid Meşal’i zehirleme girişimine atıfla şöyle yazdı: “Bu planlar, Netanyahu için ikinci bir şans anlamına geliyor.”
Meşal’in zehirlenme yoluyla ortadan kaldırılması yönündeki planın başarısız olması, o zamanlarda Hamas’ın ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin’in serbest bırakılmasına yol açmıştı.
1997 yılında sürgünde olduğu Ürdün’de iki Mossad ajanı tarafından öldürülmek istenen Meşal, panzehirle hayata tutunmuştu. Meşal’e panzehri veren ise enjekte edenlerle aynıydı: İsrail. Ürdünlü yetkililer suikast girişimini ortaya çıkarınca iki Mossad üyesi tutuklanmıştı. Dönemin Ürdün Kralı Hüseyin, Netanyahu’dan Meşal’e enjekte edilen maddenin panzehrini istedi. Panzehir talebini reddeden Netanyahu dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın baskısıyla panzehri temin etmişti.
İsrail genellikle bu tür operasyonları gizli tutmaya çalışsa da, ülkenin liderleri, tıpkı 1972’de Münih Olimpiyatları’nda 11 İsrailli sporcu ve antrenörün öldürüldüğü saldırının sorumlularına yaptıkları gibi, 7 Ekim saldırısından sorumlu olan herkesi öldürme niyetlerini açıklamak çekincesiz bir şekilde açıkladılar.
Netanyahu, gündeme gelen son planların bir sır olarak kalmasını isteyen bazı İsrailli yetkilileri şaşkına çevirerek, 22 Kasım’da ülke çapında bir konuşma yaptı. Bu konuşmada suikast niyetini açıkça bildirdi. Netanyahu Mossad’a atıfta bulunarak, “Mossad’a Hamas’ın liderlerine nerede olursa olsun karşı harekete geçmesi talimatını verdim” dedi.
Savunma Bakanı Yoav Gallant da aynı konuşmada Hamas liderlerinin “ödünç alınmış bir zamanda” yaşadıklarını söylemişti. Şöyle devam etmişti: “Ölüm için işaretlendiler. Mücadele dünya çapında; hem Gazze’deki teröristlere hem de pahalı uçaklarla yolculuk yapanlara karşı.”
İsrail’in bu hamlesi, ülkenin Gazze’deki savaşının bir uzantısı ve Hamas’ın bir daha asla İsrail için ciddi bir tehdit oluşturmamasını sağlama niyetinin bir yansıması. Bu çabanın bir parçası olarak İsrail, savaşı kısaltmanın bir yolu olarak binlerce alt düzey Hamas savaşçısını Gazze’den zorla çıkarmanın yollarını da arıyor. Yurtdışında hedefli öldürmeler uluslararası hukuku ihlal edebilir ve suikastçıların kendi izinleri olmadan faaliyet gösterdiği ülkelerin tepkisini çekme riski taşır. Ancak uygulamada İsrail ve diğerleri hedef gözeterek öldürme eylemlerini sürdürmüş ve yankılarını göğüslemişlerdir.
Mossad Başkanı David Barnea’nın bu hafta başında Doha’da CIA Başkanı William Burns ile bir araya gelmesiyle Katar rehine görüşmelerinin merkezi haline gelmişti. Doha, İsrail hapishanelerinde tutulan Filistinlilerin serbest bırakılması karşılığında Gazze militanları tarafından tutulan düzinelerce İsrailli rehinenin serbest bırakılmasına yardımcı oldu. İsrail’in açıklamasına göre Gazze’de şu an 130’dan fazla rehine bulunuyor. Suikast çalışmalarının odaklanacağı ileri sürülen ülkelerden biri de arabulucu Katar.
Netanyahu’nun nerede olurlarsa olsunlar, Hamas liderlerini yakalama sözü eski istihbarat yetkilileri arasında tartışmaya yol açtı. Eski Mossad yöneticisi Efraim Halevy,Hamas liderlerini öldürmenin tehdidi ortadan kaldırmayacağını söyledi. Bunun yerine grubun takipçilerini alevlendirme ve daha da kötü tehditlerin oluşmasını hızlandırma potansiyeli olduğuna dikkat çekti. Planı “aşırı” olarak nitelendiren Halevy, “Hamas’ı dünya çapında takip etmek ve tüm liderlerini sistematik olarak öldürmek, stratejik bir hedefe ulaşma arzusu değil, intikam alma arzusudur” dedi. Bir zamanlar ordunun istihbarat teşkilatını yöneten emekli İsrailli general Amos Yadlin ise planın “adaletin gerektirdiği şey” olduğunu söyledi. Yadlin, “Tüm Hamas liderleri, saldırıya katılan, saldırıyı planlayan, saldırı emrini veren herkes adalet önüne çıkarılmalı veya ortadan kaldırılmalıdır” dedi.
Belki de başka hiçbir ülke dünya çapında suikast planları yürütme konusunda İsrail kadar deneyimli değildir. İsrailli gazeteci Ronen Bergman’ın “Rise and Kill First” adlı kitabına göre İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana 2 bin 700’den fazla suikast operasyonu gerçekleştirdi. İsrail’in 1948’de kurulmasından önce bile Yahudiler, (Hagana üyeleri) Filistin Mandası’nın İngiliz yönetiminde görev alan Avrupalı diplomatları ve askerleri hedef almışlardı. 1960’larda İsrail casusları, Mısır’ın roket geliştirmesine yardımcı olan eski Nazi Almanyası bilim adamlarını hedef almak için mektupla gönderilen bombaları kullandı.
Ama bu planlar bazen geri tepti.
1997 yılında, o zamanlar başbakan olarak ilk dönemini yaşayan Netanyahu, İsrailli casuslara o sırada Ürdün’de yaşayan Hamas kurucularından Meşal’i öldürme emri verdi. İsrailli ekip Kanadalı turist kılığında Ürdün’e girdi ve Amman’daki Hamas siyasi ofisinin dışında Meşal’e saldırdı. İsrailli suikastçılardan biri Meşal’in kulağına zehirli bir madde sıktı ancak kaçamadan ekibin bir başka üyesiyle birlikte yakalandı. Meşal komaya girdi ve Ürdün, İsrail ile olan barış anlaşmasını feshetmekle tehdit etti. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, Mossad şefini Meşal’in hayatını kurtaran panzehirle birlikte Amman’a göndererek krizi sona erdirmesi için Netanyahu’ya baskı yaptı. İsrail daha sonra Hamas’ın ruhani lideri Yasin’i ve diğer 70 Filistinli mahkumu serbest bırakmayı kabul ederek Ürdün’deki ajanlarının özgürlüğünü güvence altına aldı.
Meşal daha sonra başarısız suikast girişimini Hamas’ın güçlenmesine yardımcı olan bir “dönüm noktası” olarak nitelendirdi.
İsrail, Hamas’a karşı suikast operasyonlarını yıllarca sürdürdü. 2010 yılında, sahte Avrupa pasaportları kullanan bir grup İsrailli ajan, Dubai’ye uçtu ve burada turist kılığında Hamas’ın askeri kanadının kurucusu olan ve grubun silah satın alma çabalarını yöneten Mahmud el-Mabhouh’un gelişini bekledi. Daha sonra güvenlik kameralarına yansıyan görüntülerde tenisçi kılığındaki ekip üyelerinin Mabhouh’u odasına kadar takip ettikleri ve burada İsraillilerin Hamas liderini felç ettikten sonra boğarak öldürdükleri görüldü. İsrail’in, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerinde meydana gelen hasarı onarması da yıllar aldı.
Ülkenin gizli suikastları bir hükümet politikası aracı olarak benimsemesini sağlayan, 1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrailli atletlere yönelik ölümcül saldırılar olmuştu. Kara Eylül olarak bilinen bir gruba mensup Filistinliler, Olimpiyat Köyü’nde bir grup İsrailli sporcu ve antrenörü rehin almış ve iki gün süren çatışmalar Batı Alman polisinin başarısız kurtarma girişimiyle sona ermişti. Rehin alınan 11 İsraillinin tamamı öldürülmüştü.
Bunun üzerine dönemin Başbakanı Golda Meir, İsrailli casuslara saldırıya karışan tüm Filistinlilerin yakalanıp öldürülmesi emrini vermişti. Bu gizli harekat “Tanrı’nın Gazabı Operasyonu” olarak adlandırıldı ve 2005 yılında Steven Spielberg’in Oscar adayı bir filmine konu oldu. İsrailli suikastçılar 20 yıl boyunca Münih saldırısıyla bağlantılı kişileri aradılar. Fransa, İtalya, Yunanistan, Kıbrıs ve Lübnan’da Filistinlileri öldürdüler. Fransa’da bir telefonun içine gizlenmiş uzaktan kumandalı bir bomba kullandılar ve Roma sokaklarındaki hedefleri öldürmek için susturuculu silahlar kullandılar. Yıllar süren bu operasyonlara katılanlar arasında, daha sonra başbakan olacak olan genç İsrailli komando Ehud Barak da vardı. 1973 yılında Barak, kadın kılığında, Münih saldırısıyla bağlantılı üç Filistinli militanı öldürmek için Beyrut’a gizlice giren ekibin bir parçasıydı. Üçünü de birkaç dakika içinde öldürdüler. Ancak Tanrı’nın Gazabı Operasyonu 1973 yılında İsrail’in en utanç verici gizli başarısızlıklarından birine de yol açtı: İsrailli bir grup ajan, Norveç’te yanlışlıkla Münih saldırısına karışan bir Filistinli olarak teşhis ettikleri Faslı bir garsonu öldürdü.
Mossad daha önce Beyrut, Dubai ve Şam gibi Arap kentlerinde düzenlediği operasyonların yanı sıra 2020’de İran’ın başkenti Tahran’da, nükleer programın başlatılmasında kilit rol oynayan nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade’yi, evinin yakınlarında düzenlediği suikastle öldürmüştü.