Koç Üniversitesinden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu 10Haber için yazdı. Amerika’da seçimi kazanan Donald Trump ve JD Vance, çok daha muhafazakar yeni bir Amerika yaratma şansı elde etti. Demokratlar'ı kaybetmeye götüren hatalar ise çok boyutlu.
Amerikan seçimlerinde adayların aldıkları oyların birbirine çok yakın olacağını biliyorduk. Yakın sonuç çıkacağını bildiğimiz birkaç eyalette sonuçlar gerçekten yakın çıktı. Ama, daha önemlisi, ülke geneline bakıldığında, Trump ve belki de Cumhuriyetçi Parti oyları öyle bir değişim gösterdi ki bildik seçmen dengeleri yeni bir renge büründü. Bu renk Cumhuriyetçilerin kırmızısının Demokratların mavisiyle karışmış yeni bir mor tonu denebilir. Kırmızının hâkim olduğu yerler görece yüksek gelirli kırsal ve muhafazakar Amerikan çevresine karşılık gelirken mavi renkteki seçim bölgeleri klasik endüstrinin bulunduğu, görece daha düşük gelirli azınlık gruplarla yüksek eğitimli Amerikan merkezi denebilirdi. Bu resmi Trump anlamlı bir şekilde değiştirmiş görünüyor.
Dar gelirli ve Latin kökenliler ağırlıklı olarak Cumhuriyetçilere destek verirken mavi yakalılar ve Afrika kökenlilerin geçmişte görülmedik bir oranının da Trump zaferine destek verdiği görülüyor. Bu görüntü partizan dengelerin değiştiği ve yeni bir dengenin ortaya çıkmaya başladığı bir seçime karşılık geliyor mu? Yeni ortaya çıkan toplumsal tabanın gelecek seçimde de devam ettiğini görmeden buna bir yanıt vermek mümkün değil. Ancak 2028’de Trump bir kez daha aday olamayacak. Bu seçim zaferinin mimarlarından biri olarak kabul edebileceğimiz, başkan yardımcılığına seçilen James David Vance henüz 40 yaşında. Trump’ın pek çok açıdan tam tersi, ama ideolojik olarak da onu daha sağlam temellerde tamamlayan bir muhafazakâr olarak Cumhuriyetçilerin yeni toplumsal tabanını 2028 seçimlerini kazanarak Vance oturtabilir.
Bu kritik seçimde Demokratların yenilgisi nasıl inşa edildi? Seçimin yakın olacağını görüyorduk. Ancak bunun dışında eldeki verilerin verdiği ipuçlarını dikkate almak istemeyenler de vardı. Örneğin, Harris ya da Trump’ın birkaç anket sonucunda bir, belki iki, ama hiçbir zaman üç ya da dört puanla önde göstermeyen sonuçları kendince birinin kazanacağına dair bulgu olarak görmek isteyenler vardı. Bu istatistiki aldanma mıdır, cehalet midir, yoksa kendini çok önemseyerek sonuçları bir yöne ittirme gayreti midir hiçbir zaman çözemedim. Araştırma sonuçlarının sistematik bir şekilde taraflı olduğunu Türkiye örneklerinden çok iyi biliyoruz. Ama bu tarafgir sonuçların etkili olduğunu söylemek çok zor. Bence bu manipülasyonlar beklenen etkiyi hiçbir zaman göstermiyor.
“Bana anket şirketini söyle sana ana sonuçları söyleyeyim” denebilir. Çok geniş olan Amerikan araştırma pazarında anketçilerin bir adayı sistematik olarak aşağıda ya da yukarıda bulmasının metodolojik nedenleri de var elbette. Yani kullandıkları yöntem onları bir yöne doğru ittiriyor çoğu zaman.
Trump’ın ilk zaferinde kırmızı boyunlu (red neck yani tarlada çalışan reaksiyoner muhafazakar beyaz Amerikalı) gruba ulaşılamamıştı. Bu hatayı düzeltirken bir başka yeni destek grubu olarak Latin kökenlilere erişme güçlüğü çekilince Trump ve Harris’in anket tahminleri güvenilir olmaktan çıkabiliyor. Bu araştırma teknolojisinin kısıtlarını bilerek ele geçen sonuçları dikkatlice yorumlamak şart. Bu dikkati gösteren medya kuruluşları bu seçimde gereksiz hata yapmadı ve tahminden geri durdular.
Ne olup bittiğinin bilinemez olduğu bu ortamda safdilli cesaretinin yanı sıra algıda ve yorumda seçicilik hatasına düşenler de oldu elbette. Örneğin azınlık Afrika ve Latin kökenli bilhassa erkeklerin Trump’a oy vermeye yakınlaştığını kabullenmek istemeyenler vardı. Oysa tam da bu sonuç çıktı.
Ekonominin öneminin yadsınabileceğini ve onun yerine demokrasi tehdidi, kürtaj yasakları ve cinsiyet eşitliği hassasiyetlerinin ikame edilebileceğini varsayanlar vardı. Oysa ekonomiden daha önemli bir konu ya da hassasiyet olmadığı bugün çok net.
Belki daha önemlisi, geleceğe dair güven verirken geçmiş performansın unutturulabileceğini umanlar vardı. Bu da demokrat Başkan Biden’ın kötü performansının seçmen gözünde ne kadar önemli olduğunu gördükten sonra yanlışlandı.
Sıradan vatandaşın derdini onların söylediği şekilde kabullenmek yerine onlara dertlerinin ne olduğunu anlatmayı tercih edenler de vardı. Bu kaybedenlerin klasik hatasıdır! Bu yanlış yoldakilerin tümü Demokrat stratejisinin mimarları arasında olunca eğrisi doğrusuna denk gelmedi. Yanlış kurgulanan kampanya stratejisi zaferle sonuçlanamadı ve Başkan Yardımcısı Harris Başkan olamadı. Eski başkan ise yeniden başkan oldu. Hem de geçen seferki gibi toplam oyun azını almasına rağmen delege çoğunluğuna sahip olarak değil, hem oy çoğunluğunu hem de delege çoğunluğunu alarak kazandı. Oy sayımı henüz tamamlanmamış olduğundan bu durum kesin değil, ama aradaki farkın kapanıp ülke genelindeki oy fazlasının Harris’e geçmesi düşük bir olasılık.
Bu zaferin nedenlerini anlamak için birkaç hızlı ve kaçınılmaz olarak da yalapşap yapılmış medya araştırmalarıyla yetinilemez elbette. Partizan yorumlardan kurtulmak için ileri sürülen veriler ve bunlar üzerine yorumları dikkatle değerlendirmek gerek. En basitinden seçimden bir iki gün önce Harris’in Iowa’yı götüreceğini ileri süren bir araştırma ortaya çıktı. Bunu temel alarak Iowa’da bu araştırmaya göre ileri yaşlardaki bağımsız kadın seçmenlerin Harris oyunu yukarı taşıdığı yorumları medyada yer buldu.
Bu gelişmenin Harris’in kürtaj yasağına karşı tutumunun sonucu olarak görülmesi ise şaşırtıcıydı doğrusu. Genç kadınların da Harris’e yönelmekte olduğuna dair bir bulguya rastlanmıyordu. Amerika’daki kadar renkli, yaygın ve rekabetçi bir medya ortamında kutuplaşmış seçmene güvenerek tutarsız argümanlar yapma eğilimi birkaç gün içinde yanlışlanmış oldu. Harris Iowa’da yaklaşık 13 puan ya da 200 bini aşkın oy farkıyla yarışı kaybetti. Televizyon ekranlarında özgüven patlaması yaşayarak tahminlerde bulunan, bizim memleketten yakın bildiğimiz “uzmanlar” burada da yaya kaldı.
Eski Demokrat başkanlardan Clinton’un kampanyasını yöneten efsanevi James Carville de New York Times’ta seçime bir hafta kala yayınlanan yazısında Harris’in kazanacağından emin olduğunu söylemişti. Verdiği birinci neden Trump sonrasında Cumhuriyetçilerin hep kaybettiğiydi. Bugün bakınca bunun saçma bir neden olduğu çok açık elbette. Düne kadar olanların yarın da olacağı beklentisi bu tür çetrefil sosyal ortamlarda yapılabilecek en basit hatadır.
Elbette Carville’in kendince Cumhuriyetçilerin kaybediyor olmasına dair verdiği nedenler var. Bu nedenler arasında tanım gereği doğru olan ‘yeterince seçmen ona oy vermiyor’ gibi mantıksızları bir yana bırakırsak bu seçimde yanlışlığı kanıtlanan ‘kadınların kürtaj yasakları’ nedeniyle ona oy vermeyeceği beklentisi de var. Başkanlık seçimleriyle eş zamanlı olarak kürtaja erişim hakkı üzerine yürütülen referandum oylamalarında yedi eyalette kürtaj erişimine destek çıkarken Florida, Güney Dakota ve Nebraska eyaletlerinde kürtaj hakkı önerileri destek bulmadı. Yani kürtaj konusu Demokratların beklediği avantajı yaratamamış görünüyor muhafazakâr Amerika’da. Temelinde dindar hassasiyetlerin olduğu kürtaj karşıtlığının modern Amerika’da bu kadar etkili olabilmesi düşündürücü.
Bu konu üzerine daha çok makale yayınlanacaktır önümüzdeki yıllarda. Amerika’da kadın olmak pek çok başka ülkede olduğu gibi çok zor. Seksist ayrımcılığın yanı sıra, kadın vücudunun özgürlüğü gibi temel insan hakkının tanınmıyor olması söz konusu ve siyaseten de bu konu sık sık dile getirildi bu kampanyada. Ama şimdilik ne erkekler ne de kadınlar tarafından oy kararlarını birincil derecede etkileyen bir etmen olarak görülüyor bu konu. Trump o kaba seksist kampanya dili, kürtaj yasaklarını destekleyen duruşuna rağmen her yaştan milyonlarca kadının da oyunu almış görünüyor. Ama yine de Trump desteğinde daha çok kadın değil, erkek var elbette.
Carville’in nedenleri arasında Trump’ın seçmenler tarafından yaşlı bulunduğu ve bu yaşlılığının da kampanyanın son günlerinde aktif kalamamasıyla göze çarptığı iddiası da vardı. Biden’ın Trump ile tartışmasındaki performansı sonrasında bunu Harris adaylığına destek olarak öne çıkarması ilginçtir.
Biraz daha inandırıcılığı olan iddiası ise Trump destekçilerinin çok dar bir ideolojik koridor içinden gelmekte olmasına rağmen Harris’in destekçilerinin pek çok Cumhuriyetçi ve azınlık gruplarını da içine alır şekilde genişlemiş olduğuydu.
Bu bana en ikna edici argümanı olarak gelmişti ilk okuduğumda. Oysa hayatını burada yaşayan ve oy kullanan Amerikalılar için bu beş benzemez destek koalisyonunun inandırıcılığı ya da oyunu değiştirme yönünde ikna gücü olmadığını gördük. Beyonce’den Springsteen ve LeBron’a bu “çok ünlüler” tayfasının siyasete bir etki yapamadığı bir kez daha çok açık ortaya çıktı.
Kendisiyle birlikte çalışmış Cumhuriyetçi vatansever eski askerlerin ona faşist diyor olması da Trump seçmeni için ne sürpriz ne de çekinilmesi gereken bir kişilik bozukluğu olarak görülmüş gibi duruyor. “Trump’tır ne derse yeridir” der gibi görünüyor seçmen. Eski askerlerle olan çatışması yeni güvenlik ekibini kurarken ne kadar sorun edilecek göreceğiz.
Son olarak da Carville için Harris kampanyasının daha çok parası olması büyük avantaj olarak öne çıkıyordu. Son dönemeçte bu finansal avantajın seçmeni ikna amacıyla kullanıldığı açık olsa da bu paranın satın alabileceği ikna gücünün kısıtlı olduğu da ortaya çıkmış oldu seçim sonuçlarıyla.
Carville ve benzeri yorumcular ne kutuplaşmanın etkilerini ne de dinamik değişim sinyallerini çok dikkate almış görünüyor. Kampanya faaliyetleri ancak ulaşabildiği insanların fikirlerini etkileyebiliyor. Ulaşmak istediğiniz kitle sizi zaten defterden silmiş, düşük ahlaklı ve düşman olarak görüyorsa sizi zaten hiç duymuyor bile.
Eş zamanlı olarak Demokratlar ve onların benzeri olan partiler ki bunlardan hemen her yerde var, seçmeni samimiyetle dinleyip ne dediklerini anlamaya çalışmak yerine onlara kendilerini anlatmaya çalışınca kampanya da bir sağırlar diyaloğu haline dönüşüyor. Milyar doları aşan bütçeye rağmen Harris ve Demokratlar seçmene dokunamamış görünüyor. Bu bir sonraki seçimde kampanyalarına destek istediklerinde herkesin aklında olacak ve aleyhlerine işleyecektir.
Seçmene ders verme hatasını eski başkan Obama bile yaptı. Afrika kökenli erkeklere “seksist olmayın, bu kabul edilemez” deyince onların fikrini değiştirebileceğini varsaydı. Ve görünüyor ki kendilerine bu dersi vereni duyunca fikrini değiştirmeyen epey çok sayıda erkek Afrika kökenli seçmen Trump destekçisi olarak kaldı. Kampanyanın neredeyse en sonunda Trump kampanyası tarafından göçmenleri aşağılayıp Porto Riko’ya “çöp adası” denmiş olmasının da kritik Pennsylvania Latin kökenli seçmenleri üzerinde çok büyük bir etkisi olmuşa benzemiyor.
Bu soruların cevaplarını veri temelli olarak vermek zaman alacaktır. Ancak seçim sonuçlarının bıraktığı intiba Amerikalı olmuş olanların yeni vatandaş adayı göçmenleri istemedikleridir. Bu göçmenler kendi Latin köklerinden de olsa onları sınırın ötesinde tutmayı daha çok önemsiyor bu seçmenler.
Belki Trump zaferinin en düşündürücü olan tarafı bu zaferin aynı zamanda anayasayı görmezden gelip faşizan uygulamaları takip edeceği açıkça ortada olan bir adaya oy vermekten çekinmeyen bir çoğunluğun da bir zaferi olmasıdır. Bu konuda bir belirsizlik yok, anayasa ihlalleri olacak. Üstelik büyük olasılıkla gerek Senato, gerekse de Temsilciler Meclisi’nde kontrol Cumhuriyetçilerde olabilir gibi görünüyor. Trump’ın önümüzdeki dört yılda Yüksek Mahkeme’de iki yeni hakimi önerip Kongre’den geçirmesi de mümkün görünüyor. Dokuz üyeli Mahkeme’de zaten üç atamayı yapabilmiş olan Trump iki yeni hakimle dengeleri uzun sürecek bir muhafazakar gündemle şekillendirmiş olacak.
Demokratlar bu kadar çok yanlışı nasıl oldu da göremedi? Başkan Biden’ı bir son dakika operasyonuyla saf dışına itip seçime sadece birkaç ay kala bir azınlık kadın adayı muhafazakâr olduğu bilinen Amerikan seçmeninin karşısına ittirdiler. Bu şekilde Trump ve Cumhuriyetçiler bir yılı aşkın bir ön seçim süreci sonunda hem seçmenini harekete geçirmek, hem de ona hitap eden temalar ve kampanya stratejisini zaman içinde test ederek oluşturma fırsatını kullanırken Demokratlar bunların hiçbirini yapamamış oldu. Yani Biden bu kadar geç seçimden çekilmek yerine daha önce yarışı bırakmış olsa Harris hatta bir başka aday Trump’ın karşısına çıkabilir miydi?
Harris’in son dakika adaylığı biraz olmayacak duaya amin demek gibi olmuş olabilir. Ya da Biden’ın da Trump’ı yenebileceğine olan temelsiz özgüven Trump ile o felaketle sonuçlanan tartışmaya kadar Demokratlar için hala geçerliydi. O özgüvenin yıkılmasıyla Harris’in adaylığı bir acele oldubittiye gelmiş oldu. Ve Harris de ancak bu kadar bir kampanya yürütebildi.
Harris kampanyası içinden Biden’a eleştiriler gelmeye devam edecek gibi görünüyor. Bu eleştiriler Demokratların aynen bizde seçimleri tekrar tekrar kaybeden partilerin yaptığı gibi bir iç hesaplaşmaya girmekte olduğunu gösteriyor. Oysa Demokratların bunun ötesine geçmesi gerek.
Trump ve ardından büyük ihtimalle Vance’in adaylığıyla Cumhuriyetçiler yepyeni ve daha muhafazakar bir Amerika yaratma olanağına kavuşmuş olabilir. Bu yeni Amerika sadece muhafazakar değil, aynı zamanda Latin ve Afrika kökenli düşük gelirli vatandaşların hassasiyetlerine de cevap üretmek zorunda olacak bir iktidar yaratmış görünüyor.
Bu iktidar iklim değişikliği ve toplumsal cinsiyet eşitliği için bir felaket dönemi olabilir. Bu iktidar dünya ticareti için kaos olmanın yanı sıra Amerika’nın global güvenlik yapısında daha az aktif olmaya doğru ittirilmesi anlamına gelebilir.
Bu yeni seçim sonucunda oluşan destek tabanı uluslararası arenada geleneksel olarak Demokratlar’dan daha aktif olan Cumhuriyetçilerin pasifize olması sonucunu doğurabilir.
Kendi içine dönük bir Amerika global ticaret, teknolojik gelişim ve güvenlik açısından yeni gelişmeleri davet edecektir. Bu gelişmeler içinde Trump’ın tahmin edilemez kaprisli tavırları herkese zor günler yaşatacak şüphesiz.
İlk başkanlığında Beyaz Saray ekibiyle yaşamış olduğu sorunları bu kez yaşamamak için dikkatli olacağı beklentisi hakim şu aralar. Ancak çalışacağı ekibi seçerken ilk ve en önemli kriterin sadakat olduğu bir ekipte kimler bulunacak? Hele içinde iş dünyasıyla yakın ilişkiler içinde olanların da bulunmasıyla global düzen için nasıl sorunlar üretilecek tahmini zor.
Kritik kampanya hataları tüm dünya için sorunlu bir dönemi aralamış görünüyor. Bu açıdan da Amerikan seçimlerinde hem Türkiye hem pek çok başka ülke siyasetiyle ilgili benzerlikler ve çıkarılacak dersler var.
*
Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, Koç Üniversitesi. Çarkoğlu halen Stanford Üniversitesi, Demokrasi, Kalkınma ve Hukukun Üstünlüğü Merkezi (CDDRL), Freeman Spogli Enstitüsünde misafir araştırmacı olarak görev yapıyor.