JPMorgan’a göre politika faizi seçim sonrası yüzde 30’a yükselebilir
2024’te bankacılık sektörü için en büyük risk ise mevcut ekonomi politikalarının olması gereken şekilde devam ettirilip ettirilmeyeceği. Özellikle son yıllarda ekonomi politikalarının sık sık radikal bir şekilde değiştirilmesi gelecek açısından kaygı
2024’e başlangıç yaptığımız bugünlerde, bankacılık sektörü açısından 2023’e baktığımızda yılın ilk yarısını ve ikinci yarısını ayrı değerlendirmek gerekir.
-Yılın ilk yarısı, 2021 sonunda ekonomi yönetiminin uygulamaya başladığı yeni ekonomi modelinin çarpık ve tutarsız ekonomi politikaları ile piyasa ekonomisi kurallarına uymayan şekilde alınan kararlarla bankalar üzerinde baskı kurulup başarı elde edilmeye çalışılan ortamın devamı şeklinde geçti.
-Yılın ikinci yarısında ise bu ekonomi politikalarının değiştirilmesi ile birlikte bankacılık sektöründe de nispeten daha rahat bir ortam başladı. Başta menkul kıymet tesisi uygulaması gibi bankalar üzerindeki baskı oluşturan uygulamalar göreli olarak azalmaya başladı. Kur korumalı mevduat (KKM) gözden düştü, “Yılın ikinci yarısında bu işten en az hasarla nasıl kurtuluruz” hesabı yapılmaya başlandı.
-Bunun dışında sektör politika değişikliklerine bağlı olarak reel olarak artıramadığı kârlılığını korumaya çalıştı. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre, 2023 Ekim sonunda bankacılık sektörü ortalama özkaynak kârlılığı yıllıklandırılmış bazda yüzde 35,7. Bu rakam ilk başta iyi bir getiri gibi görünmekle birlikte enflasyonun yıllık yüzde 65’lerde göründüğü bir ortamda çok düşük.
-Kamu bankalarının büyüklükler olarak sektördeki hakimiyeti sağlıklı olmamakla birlikte devam etti.
-2023’ün ikinci yarısında Merkez Bankası politika faiz oranlarını yükseltti.
-Bununla birlikte tüm faiz oranlarında yükselme yaşandı. Gerçekte mevduat faiz oranları seçim öncesinde de belirli bir düzeyde yukarı çıkmıştı. Yılın ikinci yarısında daha da yukarı hareketlendi. Mevduat faiz oranlarının yukarı çıkması elbette ki bankaların kaynak maliyetlerini artıran bir durum. Dolayısıyla bunun yansımaları kredi faiz oranlarında da yukarı yönlü hareket şeklinde görüldü.
-Bireysel kredilerin artmaması yönünde alınan önlemler yeterli sonuç vermedi. Özellikle kredi kartı kullanımı yüksek hızla artmaya devam etti.
-Diğer sektörlerde uygulanacak olan enflasyon muhasebesinin bankacılık sektöründe uygulanmaması kararı alındı. Enflasyon muhasebesi bankalara uygulansaydı bazı bilanço kalemleri enflasyondan arındırılacaktı. Böylece bankaların kârlılıklarında düşüş olacaktı ve daha düşük vergi vereceklerdi. Ancak iktidarın bankalardan, alabildikleri kadar yüksek vergi alma isteği bunların uygulama dışında tutmalarına neden oldu.
2024’e baktığımızda;
-İlk olarak yerel seçimler karşımıza çıkıyor. Seçimin etkisini belirli bir düzeyde kredi tarafında görebiliriz.
-Özellikle kamu bankalarının kredi kullandırımı konusunda daha rahat hareket etmeleri beklenmeli.
-Bunun dışında KGF teminatlı krediler yine gündemimize girebilir. Kullandırımı kısıtlanmaya çalışılan bireysel kredilerde de bir miktar rahatlama sağlanabilir. Ancak faiz oranlarının yüksek olması buradaki hareket alanını kısıtlıyor.
2024’te aynı politikalar devam ederse;
-Kredilerde yüksek faizin devam etmesi ve GSYH büyüme oranlarında düşüş görülmesi bekleniyor. Bu iki faktörün en önemli etkisi kredi geri dönüşlerindeki sıkıntıların artması yönünde. Bunun ne derece sorun yaratacağı ise ekonomik ortamdaki gelişmelere göre zaman içinde görülecek. S&P Global Ratings yayımladığı bankacılık sektörü değerlendirmesinde, önümüzdeki dönemde tahsili gecikmiş alacak oranının yüzde 4-5’lere yükselmesini beklediğini belirtti.
-Ekonomi yönetimince kredilerde seçici büyüme yaklaşımının sürdürülme olasılığı var. Bu çerçevede bireysel kredilerde daha düşük oranda bir büyüme olurken, ticari tarafta özellikle ihracat ve yatırım kredilerinde daha yüksek oranda büyüme olabilir. Ancak yüksek faiz ve düşük büyümenin bir başka etkisi, enflasyon dikkate alındığında kredilerde reel olarak daralma şeklinde görülecek. Bu da bankaların gelirlerini kısıcı etki yapacak.
-Mevduat tarafında göreli olarak TL mevduat faizlerinin daha cazip hale gelmesiyle toplam mevduat içindeki TL mevduatların oranında artış olabilir. Ayrıca yükselen faiz ortamında bankaların fon kaynaklarının maliyetlerini doğru yönetmeleri kendilerine avantaj sağlamak açısından çok kritik.
-Mevduat maliyetlerinin yükselmesi, kredi büyümesinin yavaşlaması, batık kredi oranının artması gibi beklentiler düşünüldüğünde kârlılıkta bir düşüş görülebilir. Kâr rakamları nominal olarak artsa da reel olarak gerileme ve özkaynak kârlılığının son yıllarda olduğu gibi hep enflasyonun altında kalması yüksek olasılık.
-KKM açısından bakarsak büyüklüğün azalmaya devam etmesi beklenmeli. Ancak beklendiği gibi hızlı erimemesi, başka önlemler getirilmediği takdirde 2024 sonunda da bu konuyu konuşacağımıza işaret ediyor.
-Bir başka konu faiz oranlarındaki yükselmeye bağlı olarak bankaların ellerinde bulunan düşük faiz getirili kredi ve menkul kıymetlerden dolayı zarar etmeleri. Bu da kârlılığı olumsuz etkileyecek bir konu.
-Bankaların kârlılıklarındaki azalma ve tahsili gecikmiş alacaklarında olası artışlar sermayelerini de olumsuz etkileyecek. Ancak sektörün sermaye yapısının genelde güçlü olduğunu düşünürsek bu azalmanın bankaları sarsacak boyuta gelmesi beklenmiyor.
-Bunun dışında bankalar finans sektörüne yeni giren banka dışı finansal kuruluşların rekabetini daha fazla yaşayacak.
2024’te bankacılık sektörü için en büyük risk ise mevcut ekonomi politikalarının olması gereken şekilde devam ettirilip ettirilmeyeceği. Özellikle son yıllarda ekonomi politikalarının sık sık radikal bir şekilde değiştirilmesi gelecek açısından kaygı ve belirsizlik oluşturuyor. Aslında bu risk sadece bankacılık sektörü açısından değil ekonomi içindeki tüm aktörler açısından geçerli.