Mehmet Şimşek: Erdoğan bana güveniyor
Sözcü yazarı Ege Cansen "KKM'nin Merkez Bankası'na maliyeti sıfırdır" diyerek ekonominin gündemine adeta bir bomba bıraktı. Dövizden dönüşümlü KKM'de Merkez Bankası'nın hiçbir zararı olmadığını öne süren Cansen'i bazı ekonomistler haklı bulurken, bazıları ise teorisinin eksik olduğu görüşünde.
Son günlerde iktisatçılar arasında ilginç bir tartışma yaşanıyor: Aralık 2021’de yaşanan kur şokunun ardından döviz kurlarındaki yükselişin ve dolarizasyonun önüne geçmek için alelacele devreye sokulan ancak şu anda ulaştığı 3,37 trilyon liralık hacmiyle adeta saatli bir bombaya dönüşen kur korumalı mevduatın (KKM) Merkez Bankası’na maliyeti var mı, yok mu? Temmuz başında yapılan düzenlemeyle Hazine’nin KKM uygulamasındaki yükünü Merkez Bankası’nın üstlenmesi kararlaştırılmıştı. Hatta eski Hazine Müsteşarı ve iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez de, 17 Ağustos’ta Kendime Yazılar bloğunda kaleme aldığı yazısında izni olmadığı için faizleri yükseltemeyen ekonomi yönetiminin panzehir olarak icat ettiği KKM’nin zararını Merkez Bankası’nın para basarak karşılamak zorunda kalacağını yazmıştı. Dolayısıyla herkes KKM’nin maliyetinin Merkez Bankası’na yükleneceğini düşünüyordu.
Bir süredir sosyal medyada da tartışılan bu konuyu Sözcü gazetesi yazarı Ege Cansen 31 Ağustos tarihli “KKM’nin Merkez Bankası’na maliyeti sıfırdır” başlıklı köşe yazısı ile birden bambaşka bir noktaya taşıdı. “Ekonomi basınında çok ilginç bir olay yaşanıyor. Benim izlediğim ekonomi yazarlarına ve onların yazdıklarını doğru kabul eden diğer yazarlara ve muhalefet liderine göre KKM Merkez Bankası’na şimdiye kadar yaklaşık 800 milyar lira maliyet yüklemiş. Ben ise (galiba tek başıma) böyle bir maliyetin olmadığını yani külfetin sıfır olduğunu savunuyorum. Hatta KKM’nin Merkez Bankası’na menfaat sağladığını söylüyorum. Ya ben yanılıyorum ya da KKM’nin Merkez Bankası’na yük tahmil ettiğini iddia edenler” diyen Cansen, böylece daha önce hiç kimsenin dile getirmediği bu konuyu ekonomi gündeminin tam merkezine yerleştiriverdi. Cansen yazısında şu örneği verdi:
1- 200 bin dolarlık Döviz Tevdiat Hesabı (DTH) olan bir kişi, bankasına gidip, bu mevduatın 100 bin dolarını KKM’ye dönüştürüp 6 ay vadeli TL hesabı açmak istediğini söylüyor. 100 bin doları sıfır faizle vadesiz DTH’de dolar olarak kalıyor.
2- Banka, bu kişinin 100 bin dolarını Merkez Bankası’na yolluyor. Merkez Bankası da bunun, o gün 20 TL olan dolar kurundan karşılığı olan 2 milyon TL’yi bankaya veriyor.
3- Kişinin o bankada artık 200 bin değil, 100 bin dolarlık DTH ile 6 ay vadeli 2 milyon TL’lik KKM’si vardır. 100 bin doları bankada değil emaneten Merkez Bankası’ndadır.
4- Banka vadeli TL mevduatı olan KKM’ye yıllık %20 faiz yani 6 ay için %10 faiz ödemeyi üstleniyor. Elindeki 2 milyon TL’yi de yıllık %40 faizle krediye dönüştürüyor.
5- Vade sonunda, kişinin KKM’deki 2 milyon TL’si %10 faizi ile birlikte 2 milyon 200 bin liraya baliğ oluyor. Bu arada dolar kuru ise 23 TL’ye çıkmıştır. DTH’de kalan 100 bin doları 2 milyon 300 bin TL olmuştur. Kişi, KKM’ye geçtiği için 100 bin TL zarardadır. Ancak Merkez Bankası “kur koruması sözü verdiği için” bu kişinin hesabına 100 bin TL yolluyor. Şimdi KKM’de de 2 milyon 300 TL’si vardır. Merkez Bankası da 100 bin doları rezervinde göstermeye devam ediyor. Ödediği meblağı “döviz değerleme hesabına” gelir (değer artışı) olarak yazıyor.
6- Merkez Bankası defterlerinde 100 bin TL kur farkı ödemiş görünüyor. Ancak 200 bin dolarının 100 bin dolarını KKM’ye geçen tasarruf sahibinin servetinde ek bir artış yoktur. KKM’ye geçmese de 200 bin dolar karşılığı 4 milyon 600 bin TL’si olacaktı. Şimdi de 4 milyon 600 TL parası var. Alana gelir olmayan, verene (Merkez Bankası) gider olamaz.
7- 2 milyon 300 TL’ye ulaşan KKM’nin vadesi 6 ay daha uzatılıyor. Banka KKM’ye yine yıllık %20 faiz (6 ay için %10) ödemeyi kabul ediyor. Vade sonunda KKM 2 milyon 530 TL’ye baliğ oluyor. Dolar da 25 TL’ye çıkıyor. 2.530.000, 2.500.000’den büyük olduğu için kur kaybı oluşmuyor. Merkez Bankası herhangi bir ödeme yapmıyor.
8- Bir yılın sonunda kişi, araba satın almak için KKM’deki 2 milyon 530 bin lirasını bankadan çekiyor. 100 bin doları da Merkez Bankası’nın malı oluyor. Ya da banka, Merkez Bankası’na 2 milyon 500 bin lira (yoksa 2 milyon 100 bin lira mı?) verip 100 bin doları geri alıyor.
9- Birinci 6 ayın sonunda 100 bin TL kur farkı ödeyen Merkez Bankası ya, a) cari fiyatı 25 TL olan doları, 21 TL’den satın almış oluyor ya da b) verdiği TL kadar TL alıp, doları iade ediyor.
10- Zarar bunun neresinde? Bendeki bilgiler bunu söylüyor. Merkez Bankası’ndan, DTH’den KKM’ye ve KKM’den DTH’ye veya TL’ye geçişteki “özgün yasal” ve “fiili” uygulamayı sayısal örneklerle kamuya (bana değil) açıklamasını rica ediyorum. Bu arada ben de işin doğrusunu öğrenirim.”
Bunun üzerine Merkez Bankası eski Başekonomisti ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda tespitin doğru olduğunu söyledi ancak Cansen’in yazısında TL’den dönüşen KKM’den bahsetmediğine dikkat çekerek, “Bu kısım kur zıplayınca Merkez Bankası’na ciddi zarar yazıyor. TCMB de muhtemelen bu nedenle TL’den dönüşen KKM’den daha hızlı çıkmaya çalışıyor” dedi.
Bu yazıyı okumamıştım ama birçok ciddi iktisatçı yorum yapınca okudum.
Yazıda dövizden dönüşümlü KKM’nin TCMB’ye bir maliyeti olmadığına dair yapılan muhasebesel tespit doğru görünüyor.
Elbette makro ekonomik açıdan resim epey farklı, fakat yazı zaten makroya girme iddiasında…
— Hakan Kara (@ali_hakan_kara) September 1, 2023
Kara daha sonraki tweet’inde ise konuya ekleme yaparak, “İktisatçı arkadaşlarım maliyet analizinde KKM’nin opsiyon değerinin de dikkate alınması gerektiği konusunda uyardı. Doğru; dövizden dönüşümlü KKM’de TL değer kaybettiğinde TCMB zarar etmiyor fakat TL değer kazandığında zarar ediyor. Bunu hesaba katmayınca analiz eksik kalıyor” yorumunu yaptı.
Bu paylaşıma yanıt veren Prof. Dr. Evren Bolgün ise KKM’nin TCMB’ye maliyetinin bilançosunda mevcut olduğunu şu sözlerle savundu:
Yazı KKM-Mevduat-Kredi şeklinde muhasebesel bir bakış açısı üzerinden yazılmış.
Ancak KKM’nin TCMB’ye maliyeti bilançosunda mevcuttur.
Maliyet parasallaşarak karşılanmaktadır.
Sıfır primli $125 Milyarlık KKM’nin çok ciddi bir opsiyon maliyeti devlet tarafından yüklenilmiştir!
— Prof.Dr.Evren Bolgün (@ebolgun) September 1, 2023
Daha sonra konuya Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay da Merkez Bankası’nın kârı açısından bakarak dahil oldu:
TCMB’nin temel amacı kar elde etmek değil, fiyat istikrarını sağlamak.
Burada asıl mesele, KKM ve KKM’nin TCMB’ye transferi ile yaratılan makro sorunlar.
Maliyet/kar açısından bakılacaksa illa, bir de şu noktaya dikkat etmek gerekir:
KKM TCMB’de olunca, kur sıçrayınca TCMB’nin… https://t.co/SSkz1iiN84— Fatih Özatay (@OzatayFatih) September 1, 2023
İktisatçılar arasında Twitter dahil pek çok mecra üzerinden yapılan bu tartışmayı doğru anlamak için konuyu aslında ikiye bölmek gerekiyor.
Konunun bir tarafında doğrudan döviz bozdurularak yapılan KKM hesapları var. Salt muhasebe yöntemi açısından bakıldığında burada Ege Cansen bazı varsayımlar altında haklı gibi gözüküyor. Çünkü Merkez Bankası açısından bakıldığında vatandaştan bankaya döviz cinsi para geliyor. Bu paranın kurunun artması Merkez Bankası muhasebesine çok dokunmuyor. Banka bu paranın karşılığında para arzını arttırıyor ama bu arz artışı da piyasaya çıkan bir para değil, daha çok kağıt üzerinde kalan bir para.
Eğer vatandaş döviz bozdurarak açtığı KKM hesabını vade sonunda yeniden dolara dönmek isterse o yaratılan TL defterden siliniyor, Merkez Bankası o doları vatandaşa verilmek üzere bankaya teslim ediyor.
Ama vade sonunda vadandaş TL’si TL olarak çekmek ve bir alımda harcamak isterse o zaman Merkez Bankası’nın sanal olarak yarattığı emisyon gerçeğe dönüşüyor, dolaşımdaki para miktarı artıyor. Ancak bu paranın ‘karşılıksız basıldığını’ söylemek doğru değil; karşılığında vatandaş dolarını Merkez Bankası’na satıyor. Dolaşımdaki TL miktarındaki artışı ‘temizlemek’ ise Merkez Bankası’nın görevi, bu yapılmazsa enflasyon artıyor.
Fakat KKM hesaplarının tamamı böyle değil. Bir de doğrudan TL yatırılarak açılmış hesaplar var. Bu hesaplar için Merkez Bankası son düzenlemeyle birlikte kur riskini üstlenmiş durumda. (Daha önce bu risk Hazine’nin üzerindeydi ve Hazine kasasından ciddi bir para KKM’ye aktı.) İşte burada Merkez Bankası, kurlarda artış olduğu zaman kasasında olmayan dolarlar sanki kasasındaymış gibi kur farkı gideri yaşıyor, bir miktar para yaratmak zorunda kalıyor.
Vatandaş bu parasını vade sonunda bankadan çekecek olursa iki yönlü bir risk yaşanıyor: Eğer o parayla döviz alınacak olursa kur yükseliyor; o para harcanacak olursa enflasyon artıyor. Çünkü o parayı Merkez Bankası karşılıksız bastı.