Beyaz yakalının maaşı yaşam maliyetine de kiraya da zor yetiyor
Türkiye’de 2024 yılında bir emekli başına 1,63 sigortalı çalışan düşüyor. EYT düzenlemesinden önce 2022 yılında 2,01'le zirve yapan, ardından 1,66'ya düşen oranın bu yıl da aşağı yönlü trendini sürdürerek dip yaptığı görülüyor.
Raporda "Türkiye aynı zamanda son on altı çeyrektir ise aralıksız olarak sürekli büyüyen bir ekonomidir. Bu dönemde emekli sayımız artmış, toplam nüfusa oranı da yükselmiştir. Bu artışa rağmen emeklilerin milli gelirden aldığı pay küçülmüştür” denildi. İstanbul’un bilimsel çalışmalar ışığında farklı disiplinlerden uzman, akademisyenlerin katkıları ve İstanbulluların katılımıyla planlanması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olarak çalışan İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) Türkiye’de sosyal güvenlik sistemini incelediği “Sosyal Güvenlik Sisteminde Sürdürülebilirlik: Türkiye’nin Sosyal Güvenlik Karnesi” başlıklı rapor durumun pek iç açıcı olmadığını gösteriyor.
İPA Başkanı Dr. Buğra Gökçe ve vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl tarafından hazırlanan ve Prof. Dr. Aziz Çelik, Prof. Dr. Murat Şeker, Doç. Dr. Burak Cop’un katkıda bulunduğu raporda Türkiye’de son yıllarda derinleşen yoksulluğu en çok emeklilerin hissettiği vurgulandı.
Raporda sosyal güvenlik sistemine yönelik sorunlar “düşük istihdam oranı,” “kayıt dışı istihdam ve ücretlerin kayıt dışı bırakılması,” “genel olarak ücretlerin düşüklüğü,” “sık sık çıkarılan aflar,” “sisteme iktidarda kalma saikiyle yapılan popülist müdahaleler,” “Prim ile emekli aylığı arasındaki illiyet bağını koparan politika ve uygulamalar,” “Kurumsal yapıdaki zafiyetler, kötü idari/teknik yönetim, siyasi müdahaleler nedeniyle prim gelirini artırma kapasitesinin düşük kalması,” “Kötü ekonomik yönetim, mali disiplinden uzak bütçe sistemi, artan usulsüzlük, yolsuzluk ve israf nedeniyle sosyal güvenlik sistemine bütçeden ayrılabilecek kaynak kalmaması” ve “Bütçe harcama tercihlerinde sosyal devlet ilkesinin ikinci plana atılması” olarak sıralandı.
İPA’nın raporunda sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliğinin ve aktüeryal (gelir-gider) dengenin önemli ölçütlerinden olan emekli ve çalışan oranıyla (Aktif/pasif oranı) ilgili de çarpıcı tespitler var. Raporda “Aktüeryal denge kritik eşiğin de altında, cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesinde” denirken Türkiye’de 2009 yılından bu yana değişim ve özellikle EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) düzenlemesinin ardından gözlenen şekil bir grafikle anlatıldı:

Grafiğe göre Türkiye’de 2024 yılında 1 emekli başına 1,63 sigortalı çalışan düşüyor. EYT düzenlemesinden önce 2022 yılında 2,01 zirve yapan ardından 1,66’ya düşen oranın bu yıl da aşağı yönlü trendini sürdürerek dip yaptığı görülüyor. Ancak Türkiye bu oranla Avrupa ülkeleri arasında üst sıralarda yer alıyor. Birçok Avrupa ülkesinde sosyal güvenlik sistemi için tehlike çanları çalıyor.

Raporda dikkat çeken verilerde biri emeklilerin milli gelirden aldığı payın düşmesi oldu. “Türkiye ekonomisi 2003-2022 döneminde ortalama %5,4 büyümüştür. Türkiye aynı zamanda son on altı çeyrektir ise aralıksız olarak sürekli büyüyen bir ekonomidir. Bu dönemde emekli sayımız artmış, toplam nüfusa oranı da yükselmiştir. Bu artışa rağmen emeklilerin milli gelirden aldığı pay küçülmüştür” dendi. 2010 yılında emekli aylığı ödemelerinin GSYH’ye oranı yüzde 6,8 olurken 2022 yılında bu oran yüzde 4,5’e kadar düşüyor. 2023’te ise oranın yüzde 5,4’e çıktığı görülüyor.

İstihdam yapısından kaynaklı sorunlar başlığı altında raporda sosyal sigorta sisteminin sürdürülebilirliği için aktif sigortalı sayısının fazla olmasının önem taşıdığı belirtilirken istihdam alanında işgücüne katılım oranının düşüklüğü, işsizlik oranının yüksekliği ve kayıt dışı istihdamın boyutu gibi faktörlere de dikkat çekildi. Raporda Türkiye’de işgücüne katılım oranının OECD ülkeleri arasında son sırada yer aldığı belirtildi. İşgücüne katılma oranının düşüklüğü, toplam çalışan ve prim ödeyen sayısını doğrudan etkilerken prim sistemindeki dengeyi de olumsuz etkilediği vurgulandı.

Raporda genç nüfus düşüşüne de dikkat çekildi. “Bağımlı nüfus toplamının çalışma çağı nüfusunun yarısından az olduğu dönem için demografik fırsat penceresi” denirken gelecek projeksiyonlarında çalışan nüfusun azalarak, emekli olan nüfusun artışı da şu şekilde tabloya yansıdı:
“Çocuk nüfus olarak tanımlanan 15 yaş altı nüfusun toplam nüfusun yüzde 30’undan az, yaşlı nüfus olarak tanımlanan 65 yaş üzeri nüfusun ise toplam nüfusun yüzde 15’inden az olduğu dönemde demografik fırsat penceresinin açık olduğu şeklinde değerlendirilmektedir. Projeksiyon sonuçları 2030’un ilk yarısında yaşlı nüfus oranının yüzde 15’i aşacağına ve demografik fırsat penceresinin kapanacağına işaret etmektedir.”