İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan enflasyonun geçmiştekilerden 'hasar' bakımından çok farklı olduğunu söyledi. Fiyat kaosunun yaşandığını söyleyen Bahçıvan 'Bir hafta sonrasını bile öngöremez hale geldik' dedi.
Ekonominin 2024-2026 yol haritasını sunan Orta Vadeli Program (OVP) 25 Eylül 2023’te açıklanmıştı. Burada enflasyon, istihdam, büyüme gibi temel makro ekonomik hedeflerini açıklayan hükümet büyüme beklentisini bir önceki OVP dönemine göre düşürdü ve yüzde 4,4’e çekti.
Programa göre hükümetin üç yıldaki dört temel hedefi şöyleydi:
Hedefler ve gerçekleşme olasılıkları başından beri tartışma konusu. Hükümet ise 2025-2027 dönemini kapsayacak OVP değerlendirmesi için de kolları sıvadı.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin ağustos olağan toplantısının gündemi de OVP’ydi. Toplantı ‘OVP Bir Yılını Tamamlarken Türkiye’de Üretim Hayatının Değerlendirilmesi’ başlığıyla yapıldı.
Toplantıda açılış konuşmasını İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan yaptı.
Bahçıvan, OVP’deki temek makro hedeflerin tutarlılık göstermesi gerektiğini söyledi: “Kabul etmemiz gerekiyor ki geçtiğimiz yıllarda OVP’lerin iddialı hedefleriyle tüm kesimlerde beklenti ve heyecan yaratmasına rağmen, bunun kısa sürdüğüne ve istenen sonuçların alınamadığına sıklıkla tanıklık ettik. Bu durum bazen açıklanan hedeflerin gerçekçiliği konusundaki kuşkuların giderilememesinden, bazen de muhtelif sebeplerle uygulamada ortaya çıkan sıkıntılardan kaynaklandı. OVP’nin rolü, sadece gelecek yılın bütçe kanununa ve gelecek üç yılın ekonomi politikalarına temel oluşturmakla sınırlı değil. Aynı zamanda reel sektöre, finans dünyasına ve kamuoyuna verdiği sinyallerle ekonomik beklenti ve davranışları da etkiliyor. Maalesef güven kaybının nelere mal olacağının somut örneklerinden birini, halen geride bırakmaya çalıştığımız enflasyonist dönem bize net bir şekilde gösterdi.”
Fiyat istikrarının bozulmasının kısa sürede finansal istikrarı da tehdit eder boyuta ulaştığını belirten Erdal Bahçıvan “Kendimizi büyük bir fiyat kaosunun içinde bulduk ve neredeyse bir hafta sonrasını bile öngöremez hale geldik. Tüm bunlar yalnızca satın alma gücünün ve refahın değil, maalesef ticaret hayatındaki etik değerlerin de ciddi şekilde aşınmasına yol açtı. Neyse ki bu sürdürülebilir olmayan yaklaşım, 2023 ortasından itibaren ekonomi yönetimindeki değişikliklerle birlikte yerini çok daha sağlıklı bir yönelime bırakmış durumda” dedi.
İSO başkanı başkanı rekorlar kıran enflasyonla ilgiliyse şunları söyledi: “Geçen yılki öngörümüzü doğrulayacak şekilde, dezenflasyonu sağlamak için ekonomik büyümeden vermemiz gereken taviz düşündüğümüzden daha yüksek olabilir. OVP’nin odak noktasında yer alan ‘fiyat istikrarının tesisi’ konusuna gelirsek; mayısta yüzde 75 düzeyinde zirve yapan yıllık enflasyonun haziranda düşmeye başlamasıyla birlikte mevcut programın ‘geçiş süreci’ sona ererken ‘dezenflasyon süreci’nin başladığı ilan edildi. Başta döviz kuru olmak üzere maliyet baskılarındaki hafifleme, temel mal fiyatlarının artışında önemli bir gevşeme sağlamış görünüyor. Diğer yandan, hizmet enflasyonunda ise katılığın kiralar öncülüğünde sürdüğü ve bu tarafta iyileşmenin daha gecikmeli olacağı anlaşılıyor. Genel beklenti ise enflasyonun bu yılı Merkez Bankası’nın tahmin aralığının üst bandı olan yüzde 42 dolayında kapatacağı yönünde. Tabii enflasyon demişken bugünün enflasyonu ile çoğumuzun hatırlayacağı 70’li, 80’li, 90’lı yılların enflasyonunu karşılaştırmamak, karıştırmamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bugünkü enflasyonun, ekonomik olarak da sosyolojik olarak da ve daha önemlisi topluma kalıcı olarak bırakmış olduğu hasar bakımından da o yıllardaki enflasyondan çok daha farklı olduğunu kabul etmeliyiz. Bunu her geçen gün biraz daha çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Kısacası bu enflasyon sosyolojik olarak çok daha farklı bir enflasyon.
“Neden bugünkü enflasyon geçmiştekinden farklı? Her şeyden önce o günlerin Türkiye’sindeki tüketim kalıpları, tüketim harcamaları ve tüketimin çerçevesi çok dar ve kısıtlıydı. Bugün ise 2000’li yılların başından itibaren 100-150 milyar dolarlık bir Türkiye’den 1,2 trilyon dolara yaklaşan ve zenginleşen, buna bağlı olarak tüketim alışkanlıkları değişen, hayatın her alanında daha rahat borçlanmaya gidilen, risk alınan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ekonomisi daha küçük bir ülke sosyolojisindense bugün zenginleşmiş bir toplumda böyle bir enflasyona yakalandığınız zaman ekonomide oluşan tahribat ve bunun toplumda yarattığı hasar da daha büyük oluyor. Zaten bunun yansımalarını ve etkilerini, üretimden tüketime kadar hayatımızın her alanında görüyoruz. Fiyat istikrarından uzaklaştığımız, yüksek enflasyon ile yaşadığımız her geçen gün bunun toplumdaki sosyolojik ve psikolojik etkileri daha da ağırlaşıyor. Çalışma dünyası ve günlük hayatın etik ve ahlak kurallarında bu enflasyonun yarattığı tahribat maalesef artarak kendini gösteriyor. Zaman zaman meclisimizde yaptığım konuşmalarda geçmişte bu konuda yaptığımız uyarıları hatırlatıyorum. Bugün o söylemlerimize ve uyarılarımıza değinmek istemiyorum. Ama o zamanki uyarıcı söylemlerimizin özünde işte bu vardı. Şimdi itiraf etmek gerekirse biz bu konuyu maalesef çok hafife almışız. Dahası bu sürecin başında işin nereye varabileceğine ilişkin söylemlerimize karşın, biz bile neticenin bu kadar ağır olacağını tahmin etmiyorduk. Bu nedenle bugün yeni ekonomi yönetimimizin bu konuda verdiği mücadelenin hiç ama hiç hafife alınmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ekonominin yeniden fiyat istikrarına kavuşması noktasında alınan kararları yerinde buluyor ve sonuçları için toplumun her kesimine sorumluluk düştüğünü söylüyoruz. Bu konunun normale döneceği günler için sabır ve fedakârlık göstermeliyiz.”