Milli gelir ve büyüme rakamları açıklandı. Türk ekonomisi 2024’te deprem inşaatlarının sayesinde yüzde 3 büyüdü, kişi başı gelir TL’nin değerlenmesiyle 15 bin 463 dolara yükseldi. Bu gelirle zengin ülke sınıfına mı girdik? Eğer öyleyse bu zenginliği biz neden hissetmedik?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ekim-Aralık 2024 dönemini kapsayan gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) verilerini açıkladı. Buna göre, Türkiye ekonomisi 2024 yılının tamamında yüzde 3,2 büyürken; 2024’ün son çeyreğinde ise, yüzde 3,0 büyüme gerçekleştirdi.
Ekonomistler, geçen yılın dördüncü çeyreğinde yıllık bazda Türkiye ekonomisinin yüzde 2,98; 2024 yılının tamamına ilişkin ise, yüzde 3,12 büyüyeceğini öngörmüştü.
Türkiye ekonomisi, 2024’ün ilk çeyreğinde yüzde 5,3, ikinci çeyreğinde yüzde 2,4 ve üçüncü çeyreğinde yüzde 2,1 büyüme kaydetmişti.
Üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH, 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 63,5 artarak 43 trilyon 410 milyar 514 milyon TL oldu.
Kişi başına GSYH 2024 yılında cari fiyatlarla 507 bin 615 TL, ABD doları cinsinden 15 bin 463 olarak hesaplandı.
GSYH’yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde; 2024 yılında bir önceki yıla göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak; inşaat sektörü toplam katma değeri yüzde 9,3, ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar yüzde 7,7, finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 4,9, tarım yüzde 3,9, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 3,4, hizmetler yüzde 3,1, gayrimenkul faaliyetleri yüzde 2,4, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri yüzde 1,8, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 1,4, diğer hizmet faaliyetleri yüzde 1,2 ve sanayi yüzde 0,5 arttı.
GSYH 2024 yılının dördüncü çeyrek ilk tahmini; zincirlenmiş hacim endeksi olarak, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 3,0 arttı.
Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,7 arttı. Takvim etkisinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, 2024 yılının dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 3,1 arttı.
Üretim yöntemiyle Gayrisafi Yurt İçi Hasıla tahmini, 2024 yılının dördüncü çeyreğinde cari fiyatlarla bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 49,0 artarak 12 trilyon 704 milyar 50 milyon TL oldu. GSYH’nin dördüncü çeyrek değeri cari fiyatlarla ABD doları bazında 369 milyar 368 milyon olarak gerçekleşti.
Yerleşik hanehalklarının nihai tüketim harcamaları, 2024 yılında bir önceki yıl zincirlenmiş hacim endeksine göre yüzde 3,7 arttı. Hanehalkı tüketim harcamalarının cari fiyatlarla GSYH içindeki payı yüzde 59,2 oldu.
Hanehalkı nihai tüketim harcamaları 2024 yılının dördüncü çeyreğinde yüzde 3,9 arttı. Devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 1,6, gayrisafi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 6,1 arttı.
Bir önceki yıl zincirlenmiş hacim endeksine göre 2024 yılında mal ve hizmet ihracatı yüzde 0,9 artarken ithalatı yüzde 4,1 azaldı. Mal ve hizmet ihracatı, 2024 yılının dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 2,0 azalırken ithalatı yüzde 1,6 arttı.
İşgücü ödemeleri 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 90,0 artarken, net işletme artığı/karma gelir yüzde 46,5 arttı. 2024 yılının dördüncü çeyreğinde ise işgücü ödemeleri bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 75,4 artarken, net işletme artığı/karma gelir yüzde 35,9 arttı.
İşgücü ödemelerinin cari fiyatlarla Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı geçen yıl yüzde 32,5 iken bu oran 2024 yılında yüzde 37,9 oldu. Net işletme artığı/karma gelirin payı ise yüzde 47,0 iken yüzde 42,2 oldu.
Büyüme rakamlarının açıklanması, özellikle kişi başı gelirim 15 bin 463 dolar olarak duyurulması kendi başına bir tartışma yarattı. Acaba Türkiye zengin ülkeler sınıfına mı girmiş oldu böylece? Eğer zengin olduysak biz neden bunu hissetmedik?
Bazı iktisatçılar bu konuyu sosyal medyada tartıştı. Önce eski Merkez Bankası ekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara ardı ardına iki paylaşım yaptı.
Türkiye son yıllarda dolar bazında kişi başı milli gelirde gelişmekte olan ülkelere ciddi fark atarak yüksek gelirli ülkeler sınıfına girdi. Değerli TL sağ olsun, vatana millete hayırlı olsun. pic.twitter.com/n3NB7tyJR9
— Hakan Kara (@ali_hakan_kara) February 28, 2025
Biz neden hissetmiyoruz diye çok soran olmuş. Dolar bazında gelirimiz çok arttı ama dolar bazında da epey pahalı bir ülke olduk, ondan. pic.twitter.com/ctHkUNstE3
— Hakan Kara (@ali_hakan_kara) February 28, 2025
Onu East Capital International AB Kıdemli Portföy Danışmanı Emre Akçakmak izledi.
Turkiye’nin 15 bin dolari gecen kisi basi milli gelirini daha önceki zirve ile karsilastirilabilir olarak degerlendirmak icin iki duzeltme yapiyorum:
1) Dönem boyu olusan dolar enflasyonu
2) Gecici göcmen statusunde rapor edilen ancak kisi basi gelir hesabina dahil edilmeyen… pic.twitter.com/K5cTycy9dk— Emre Akcakmak (@akcakmak) February 28, 2025
Tartışmaya Prof. Dr. Ensar Yılmaz da katkı verdi.
Kiş başı milli gelir son dört yılda yaklaşık iki katına çıkmış (8600$’dan 15.500$’a). İnanılmaz:)
i. ortalama milli gelir dolar cinsinden artıyor, döviz kuru etkisi olduğu açık (p*q/E); p (fiyat), E (döviz kuru)’dan daha fazla arttı, fakat q (miktar) sınırlı artıyor pic.twitter.com/1eAlwJhkZb— Ensar Yılmaz (@ensar_yilmazz) February 28, 2025
Eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay görüşünü duyurdu.
Türkiye’nin Dünya Bankası (DB) sınıflandırmasına göre “yüksek gelirli ülkeler” sınıfına girdiği söyleniyor.
Doğru değil. Henüz bir üst lige çıkıp çıkmadığımız belli değil.
Çünkü:
DB sınıflaması cari kura (dolayısıyla değerli kura) dayanmıyor; Atlas yöntemi kullanılıyor.
TL cinsi…— Fatih Özatay (@OzatayFatih) February 28, 2025
Büyüme rakamlarını değerlendiren Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Tüm bu kazanımlarımızı kalıcı hale getirmek için ülkemizin yapısal dönüşümünü hızlandıracak politikalarımıza devam edeceğiz.” dedi.
Şimşek açıklamasında şunları söyledi:
“Ekonomimiz 2024 yılının son çeyreğinde yıllık yüzde 3, çeyreklik yüzde 1,7 büyüdü. Böylece 2024 yılı büyümesi yüzde 3,2 gerçekleşti. Milli gelirimiz 1,3 trilyon doları aşarken kişi başı gelir 15 bin 463 dolara ulaştı.
İşgücü ödemelerinin gayri safi katma değer içindeki payı son çeyrekte tarihi yüksek seviyesi olan yüzde 40,5’e yükseldi.
Sanayi katma değeri iki çeyreğin ardından pozitife döndü ve son çeyrekte üretim tarafından tüm sektörler büyümeyi destekledi.
Potansiyel büyümemiz için önemli olan makine teçhizat yatırımları son çeyrekte yüzde 4,2 büyüdü. 2024 yılında iç talebin 2,1 puan, net dış talebin 1,1 puan katkısıyla dengeli bir büyüme gerçekleşti.
Böylece cari açığın milli gelire oranı 2,8 puan gerileyerek 2O24’te yüzde 0,8 oldu. Azalan cari açık; dış finansman ihtiyacının gerilemesine, rezerv birikimine ve ekonomik istikrarın güçlenmesine önemli katkı sağladı.
Ekonomik aktivitedeki ılımlı seyre rağmen işgücü piyasasında güçlü görünüm devam etti. 2024 yılında istihdam yaklaşık bir milyon kişi arttı, işsizlik oranı 2012’den sonraki en düşük seviyesi olan yüzde 8,7’ye geriledi.
2025 yılında ticaret ortaklarımızın büyümesindeki artış, daha destekleyici küresel finansal koşullar ve ılımlı emtia fiyatı beklentileri büyümeyi olumlu etkileyecek unsurlar olarak ön plana çıkarken küresel ticarette artan korumacı politikalar ve jeopolitik gelişmeler risk faktörleri arasında yer alıyor. Yurt içinde dezenflasyonla uyumlu olarak oluşacak daha elverişli finansal koşullar, politikalarımızla artan öngörülebilirlik ve iyileşen güvenin ekonomik aktiviteyi olumlu etkileyeceğini değerlendiriyoruz.
Programımızla bugüne kadar birçok alanda önemli başarılar elde ettik, kırılganlıklarımızı azalttık ve makro temellerimizi sağlamlaştırdık. Tüm bu kazanımlarımızı kalıcı hale getirmek için ülkemizin yapısal dönüşümünü hızlandıracak politikalarımıza devam edeceğiz.”
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Nail Olpak, 2024’ün bir yandan dezenflasyon süreci, bir yandan da küresel ekonomik görünüme ilişkin riskler sebebiyle zor bir yıl olduğunu belirterek, “Bunların da etkisiyle yılın ilk çeyreğine yüzde 5,4 büyümeyle başladıktan sonra ikinci ve üçüncü çeyrekte büyümemiz sırasıyla yüzde 2,4 ve 2,2’e gerilemişti.” ifadesini kullandı.
Özellikle sanayi üretimindeki negatif büyümenin dikkatle takip edilmesi gerektiğini dile getirdiklerini anlatan Olpak, iş dünyası olarak son çeyrekte yakalanan büyümenin tekrar yüzde 3’e yükselmesini ve sanayi üretiminin eksiden artıya geçerek yüzde 1,4 artmasını, yıllık büyümenin ise yüzde 3,2 şeklinde olmasını sevindirici bulduklarını vurguladı.
Olpak, sanayi üretiminin pozitife geçmesine ilaveten tüm sektörlerin büyümeye pozitif katkı vermesinin de olumlu olduğunun altını çizerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Talep tarafında baktığımızda ise hane halkı tüketiminin yüzde 3,9 artarak büyümede öncü olmasıyla birlikte, yılın başındaki yüzde 7,3’ten bu seviyeye inmesi bir başka başlık. Yatırımların yılın ikinci ve üçüncü çeyreğindeki sıfıra yakın büyümesinden sonra yüzde 6,1’e yükselmesi önemli. Diğer taraftan, son çeyrekte ihracatımızın büyümeye eksi katkı vermesi, dikkatle takip etmemiz gereken bir diğer başlık. 2025’te gerek ABD’nin uygulamaya koyduğu korumacı politikaların küresel ticarete olumsuz yansımaları gerek jeopolitik riskler önümüzdeki önemli başlıklar olacaktır. DEİK olarak ihracatımızı ve uluslararası yatırımlarımızı artırmak için ticari diplomasi faaliyetlerimizi büyük gayretle sürdüreceğiz.”

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç de Türkiye’nin 2024’te yakaladığı yüzde 3,2’lik büyümenin, finansal istikrar ve enflasyonla mücadeleye adanmış bir yıl için önemli ve kıymetli bir oran olduğunu belirtti.
Açıklanan verilerin geleceğe ilişkin ipuçlarını da içerdiğine işaret eden Avdagiç, yatırımlardaki büyümenin son çeyrekte yeniden hızlanmasının umut verici olduğunu bildirdi.
Avdagiç, 2024 yılında büyümeye en yüksek katkıyı veren kalemin 2,4 puanla iç tüketim olduğunu kaydederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hem milli gelirimizi artırmak hem de enflasyonda kalıcı düşük oranlara kavuşmak için büyümenin ana taşıyıcısı net ihracat ve yatırım olmalıdır. Büyüme kompozisyonumuzu ihracat ve yatırım ağırlıklı yapıya kavuşturarak kalıcı refaha ulaşacağız. Dördüncü çeyrek verilerini ayrı ele aldığımızda, ihracatta negatif ve ithalatta pozitif yansıyan tablodan yapıcı sonuçları çıkarmamız önemli. Son çeyrek bazında net ihracatın büyümeye katkısı eksi 0,8 puan oldu. Yıllık dış ticaret rakamlarımızda da ara malı ve sermaye malı ithalatımız azalırken tüketim malı ithalatımızda artış trendi söz konusu. Bu tabloyu tersine çevirecek adımları hızla atacağımıza inanıyoruz.”
Avdagiç, özellikle ABD’nin gümrük vergisi hamleleriyle karışan dış konjonktürden Türkiye’nin avantajlı çıkabileceğini belirterek, “Yeter ki rekabet gücümüzü önce koruyalım, sonra artıralım. Bu adımları beklemeden, şimdi atmalıyız. Bu nedenle iş dünyası olarak enflasyonla mücadelede maliye politikalarının devreye alınması, finansman ve kur tarafında ise ihracatımıza destek olacak bir dengenin kurulması gerektiğine inanıyoruz.” görüşünü paylaştı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe de geçen yıl Türkiye ekonomisinin yüzde 3,2 büyüyerek küresel belirsizliklere rağmen istikrarlı performans sergilediğini belirtti.
Bu büyüme oranının, uluslararası beklentilerin bir miktar üzerinde gerçekleştiğini ve ekonominin dayanıklılığını bir kez daha kanıtladığını vurgulayan Gültepe, “Hem ihracatta hem küresel ekonomiler arasında ilk 10 ülke arasına girmeyi hedefliyoruz. Dolayısıyla istikrarlı şekilde büyümeye devam etmemiz gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Gültepe, 2024’te yerleşik hane halklarının tüketiminin yüzde 3,7 arttığının ve iç talebin güçlü seyrettiğinin görüldüğünü kaydederek, ihracatın büyümeye 1,1 puan pozitif katkı verdiğinin altını çizdi.
Son yıllarda ihracatın büyümenin dinamosu olmasına alıştıklarını ifade eden Gültepe, şu açıklamalarda bulundu:
“Bu durumdan da oldukça memnunduk çünkü en sağlıklı büyüme, üretimle ve ihracatla olandır ancak yılın son çeyreğinde net ihracatın büyümeye katkısı negatif oldu. Bu durum, küresel talep dalgalanmalarına ve rekabetçilikteki gerilemeye işaret ediyor. Sanayicimizin yatırım iştahı yüksek olmasına rağmen dış talepteki daralma ve rekabet gücündeki kayıplar, ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Bu tabloyu iyi okumak gerekiyor. 2024, ihracatımızın rekabetçilikle sınandığı bir yıl oldu. Bu sorunu aşabilirsek önümüzdeki dönemde ihracat, büyümenin dinamosu olmaya devam edecektir.”

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Mahmut Asmalı ise 2024’ün ülke ekonomisi açısından ciddi bir sınanma yılı olarak geride kaldığını belirterek, “Böylesi zor dönemde Türkiye ekonomisinin pozitif büyüme patikasında yoluna devam etmesi ve yüzde 3,2 büyümeyi başarması, takdire şayan bir gelişme olmuştur. Aynı zamanda milli ekonomimiz, yılın son çeyreğinde kaydettiği yüzde 3’lük büyümeyle 18 çeyrek üst üste pozitif büyüme başarısı göstermiştir.” ifadelerini kullandı.
Büyümenin kompozisyonuna bakıldığında topyekun genişleme kaydedildiğinin görüldüğüne dikkati çeken Asmalı, iç ve net dış talebin büyümeye katkısına değindi.
Asmalı, “Bu dönemde inşaat sektörünün yıllık yüzde 9,3’lük büyüme oranı ön plana çıkarken tarım sektörünün yüzde 3,9 ve hizmetler sektörünün yüzde 3,1 genişlemesi de diğer olumlu gelişmeler olmuştur. Sanayi sektörünün büyüme oranı ise 0,5 puanda kalarak nispi bir durgunluk arz etmiştir.” görüşünü paylaştı.
Verisi açıklanan ülkelere göre Türkiye’nin birçok dev ekonomiyi geride bıraktığını kaydeden Asmalı, 2025’te de pozitif büyümenin süreceğinin altını çizdi.
Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç, yazılı açıklamasında, 2024 yılına ilişkin büyüme verilerini değerlendirdi.
Büyümeye sınai üretimin değil, özellikle iç talebin ve inşaat sektörünün kaynaklık ettiğine işaret eden Ardıç, “Mevcut konjonktüre rağmen büyüme rakamları umut verici. Ancak sürdürülebilir ve dengeli bir büyüme için yatırım ortamının iyileştirilmesi ve finansmana erişimin kolaylaştırılması, ülkemizin uzun vadeli büyüme potansiyelini artıracaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Ardıç, sanayi sektöründeki artışın sınırlı kaldığına işaret ederek, ülkenin istikrarlı ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması için sınai üretime önem verilmesi gerektiğini vurguladı.
Sanayi sektörünün, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) büyümesinin oldukça altında kaldığını ifade eden Ardıç, şöyle devam etti:
“Sektörünün yeniden ivmelenmesi için rasyonel ekonomik politikalarla birlikte yapısal reformlar da vakit kaybetmeden hayata geçirilmelidir. Özel sektör ve kamunun işbirliği içinde daha güçlü bir sanayi ekosistemi oluşturması gerekiyor. Yüksek enflasyon, finansmana erişim zorlukları ve küresel tedarik zincirlerindeki aksaklıklar gibi risklerin yakından takip edilmesi gerekiyor. Bu noktada, sanayimizin ihtiyaç duyduğu destek mekanizmalarının hayata geçirilmesi ve kalıcı çözümler üretilmesi kritik önemdedir.”
Ardıç, tüketim harcamalarının dördüncü çeyrekte yüksek seyrettiğini aktararak, “Büyümeye tüketimin kaynaklık etmeye devam ettiğini görüyoruz. Bir önceki çeyreğe göre net ihracatın büyümeye katkısının azaldığını görüyoruz. Diğer taraftan bir önceki çeyreğe göre gayri safi sabit sermaye oluşumunun GSYH içindeki payının gerilemiş olması, ekonominin üretim tarafındaki yavaşlamaya işaret ediyor. 2025 yılı için makroekonomideki en önemli konu enflasyon olmaya devam edecektir. Enflasyonla mücadelenin kararlı şekilde sürdürülmesini doğru buluyoruz.” ifadelerini kullandı.
Sürdürülebilir bir büyüme için düşük enflasyonun en önemli ön şart olduğunu vurgulayan Ardıç, sağlıklı büyümenin, üretim odaklı yüksek katma değer yaratan ve ithalata bağımlı olmayan bir üretim modeliyle gerçekleşebileceğini sözlerine ekledi.
Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, yazılı açıklamasında, 2024 yılına ilişkin büyüme verilerini değerlendirdi.
Enflasyonla mücadelenin doğal sonucu olarak ekonominin belirli ölçüde soğutulmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Baran, “Yaşadığımız dezenflasyon sürecine kıyasla elde edilen büyümeyi başarı olarak değerlendiriyoruz. 2024 yılı itibarıyla Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 1,1 trilyon dolardan 1,3 trilyon dolara yükseldi. Kişi başına düşen gelirimiz ise 15 bin doların üzerine çıkarak yeni rekor kırdı.” değerlendirmesinde bulundu.
Baran, gayri safi yurt içi hasıla artışının sürdürülebilir ve kalıcı olması için gelir dağılımında adaletin sağlanması gerektiğini belirterek, refahın, toplumun tüm kesimlerince hissedilebilmesi için vergi sistemi dahil kapsamlı iyileştirmelere ihtiyaç olduğunu aktardı.
Büyümenin ve enflasyondaki düşüşün devamı için beklentilerin doğru yönetiminin önemine işaret eden Baran, şunları kaydetti:
“Fiyat istikrarını sağlamak ve üretim odaklı ekonomi politikası benimsemek, öncelikli hedef olmalıdır. Para politikası bu süreçte kritik rol oynamaktadır ve kamu tasarruflarını da kapsayan destekleyici tüm tedbirler etkin şekilde devreye alınmalıdır.”