Para politikasına ilişkin bir değerlendirme
Son zamanlarda artan çocuk ölümlerinin aynı nedende kesişmesi çocuk yoksulluğunu bir kez daha ortaya koydu. TEPAV'a göre 22,2 milyon çocuğun 7,6 milyonu yoksul, 2 milyonu ise 'derin' yoksul ve OVP'de çocukları koruyacak hiçbir bütçe ayrılmadı.
Son zamanlarda ardı ardına yüreğimizi dağlayan çocuk ölümü haberleri alıyoruz. Önce İzmir Selçuk’ta devrilen bir elektrik sobasından çıkan yangında minicik beş çocuk öldü. Çocukların babası cezaevinde, annesi ekmek peşindeydi, evden dışarı hurda toplamak için çıkmıştı. Bakıma muhtaç çocuklar bir barakada kalıyordu.
Ardından İstanbul’dan kötü bir haber geldi. 26 Eylül Perşembe günü Dilek Ç. iki yaşındaki oğlu Emre Ç.’yi de alıp Bağcılar’da bir parka gitti. Dışarıdan çocuğunu parka götüren bir anne olarak görünse de onun planı çok farklıydı. Çocuğunu biberonla besler gibi görünen kadın aslında ona tiner içiriyordu. 2 ay yoğun bakımda kalan çocuk önceki gün yaşam mücadelesini kaybetti. Annenin çocuğa bakamadığı için böyle bir yola başvurduğu söylendi.
Peki neden bu kadar artıyor çocuk ölümleri? Yapılan araştırmalar, ölüm nedenlerinin “yoksulluk”la kesiştiğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Vakfı’nın (TEPAV) mayıs ayında yayınladığı “OVP’de çocuğun adı yok: Çocuk yoksulluğuna ilişkin politika eksikliği” adlı rapor, Türkiye’de 2023 yılında 22,2 milyon çocuğun 7,6 milyonu göreli yoksulluk sınırının altında yaşadığını gösteriyor.
İktisatçı H. Hakan Yılmaz tarafından hazırlanan rapora göre, erken çocukluk döneminde (0-8 yaş arasında) göreli yoksul çocuk sayısı ise 3,5 milyon ve çocuk yoksulluğu oranı yetişkin yoksulluğunun yaklaşık bir kat üzerinde. Yetişkin yoksulluğu yüzde 17-18’ler seviyesindeyken çocuk yoksulluğu oranı yüzde 33-34’ler seviyesinde çıkıyor. Dolayısıyla yetişkinlere göre çocuklar arasında geniş tanımda eşitsizlik çok daha yüksek. Yine çocuk yoksulluğu oranı ele alınan bu dönem boyunca yetişkin yoksulluğunun aksine azalmamış. Çocuk sayısı düşmesine rağmen yoksulların oranı artmış durumda. Yaklaşık 2 milyon çocuk ise yoksulluğu daha derin yaşıyor ve yaşamını eşitsiz koşullarda sürdürüyor.
Açıklanan Orta Vadeli Program’da (OVP) çocuk eşitsizliğiyle mücadeleye yönelik gerek bütçe programları özelinde (harcama ve vergi) gerekse yapısal reformlar alanında bir politika önerisinin bulunmadığına dikkat çekilen raporda “OVP’de bir anlamda çocuğun adı yok diyebiliriz” deniliyor.
Ekonomide izleyen dönemde olası daralma (veya düşük büyüme) ve işsizlik oranlarındaki artışla yoksulluk çizgisinin biraz üzerinde olan riskli hanelerin yoksulluk çizgisinin altına düşmesiyle yoksul çocuk sayısının artmasının muhtemel olduğuna dikkat çekilen raporda, şu ifadelere yer veriliyor:
“Ekonomik programın uygulamasında tasarruf kesintileri, EYT gibi kamu harcama programlarındaki genişleme ve sosyal koruma programlarında çocuğa yönelik doğrudan yardımların düşük olması nedeniyle 2024-2025 yıllarında çocuklara aktarılan kaynakların reel olarak azalması beklenmektedir. Özellikle
vergi politikalarının eksikliği ile harcama programlarındaki farklılaştırma ve öncelik sorunu burada da devletin derde deva olmasını sınırlamaktadır.”
AB ülkeleri ile kısa bir karşılaştırma yaparsak birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi konunun neden bir kamu programı önceliği olması gerektiği daha iyi görülecektir. AB ülkeleri içinde çocuk yoksulluğunun (eşitsizliğin) en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir. Türkiye’de çocuk yoksulluğu oranı yüzde 30’un üzerinde çıkarken bu oran 27 AB ülkesi ortalamasında yüzde 19’lar seviyesindedir.
Yetişkin yoksulluğu oranlarında ise Türkiye’nin AB ortalamasında farklılaşması göreli olarak daha düşük seviyede. Başka bir ifadeyle piyasa dağılımı sonrası kamu sosyal transferleriyle düzelen ikinci gelir dağılımında yetişkinlerin durumu çocuklara göre daha fazla iyileşiyor. Ülke sıralamasına bakıldığında, Türkiye’yi İngiltere, Romanya ve İspanya izlerken yoksulluğun en düşük olduğu ülkeler Danimarka ve Finlandiya.
Rapora göre Türkiye’de çocuk yoksulluğunun yüksek olmasının nedeni piyasa gelir dağılımındaki sorun kadar çocuklara yönelik sosyal yardım ve desteklerin düşük kalması ve yetişkin odaklı olması. AB ülkelerinde piyasa gelir dağılımı sonrasında kamu sosyal transferleri yapıldığında çocuk yoksulluğu oranı ortalamada yüzde 40 düşerken, bu oran ülkemizde yüzde 20’ler seviyesinde kalıyor. Aksine yetişkin yoksulluğunda transferler sonrası düşme oranı (yüzde 48,4) AB ortalaması ile hemen hemen aynı.
“Sosyal transferlerin özellikle AB ülkelerine göre ülkemizde düşük olması (2022 yılında AB ortalaması kamu sosyal koruma harcamalarında GSYH’ye oran olarak yüzde 20, ülkemizde ise yüzde 6,1) yanında sosyal transferler içinde çocuğa ayrılan payın da düşüklüğü (AB ortalaması GSYH’ye oran olarak yüzde 1,7, Finlandiya gibi ülkelerde yüzde 2,9, bizde ise bu oran yüzde 0,055 gibi oldukça düşük seviyede) çocuk eşitsizliğinin yapısal formunu sürdürmesine yol açıyor” tespitine yer verilen raporda “Ülkemizde göreli olarak daha düşük olan sosyal koruma yardımlarının yaklaşık yüzde 86’sı doğrudan emeklilik sistemi üzerinden yaşlı nüfusa aktarılıyor. Özellikle EYT başta olmak üzere son dönem politika kararları ve tasarruf tedbirleri ile mali baskının çok daha arttığını söyleyebiliriz” deniliyor.
İzleyen OVP döneminde çocuk eşitsizliğinin azaltılmasına yönelik programlar geliştirilmesi ve uygulanmasının önemli olduğuna dikkat çekilen raporda yer alan öneriler şöyle sıralanıyor:
-İzleyen dönemde gelir vergisinde beyanname sistemine geçişe yönelik düzenlemeler kapsamında orta vadede çocuğun korunması, eğitimi ve sağlığı ile ilgili giderlerin mutlaka gelir vergisi ile ilişkisinin kurulması, kısa vadede ise gelir vergisinde asgari ücret indirimi yanında çocukların eğitimine yönelik vergisel teşvikler geliştirilmesi.
-Ailelere yönelik sosyal yardım ve destek programlarında çocuğun, özellikle erken çocukluk çağındaki çocukların (0-8 yaş) korunmasına yönelik harcama programlarının kurumlarla (merkezi kurumlar yanında yerel kurumlarla) fonksiyonel tasarlanması ve etkin bir şekilde uygulanması.