Enflasyonda zirvenin sinyali: İstanbul’da perakende fiyatlar mayısta yıllık yüzde 82,2’ye yükseldi
Moody’s cuma günü Türkiye’nin notunu bir kademe yükseltebilir. Eğer yaparsa önümüzdeki hafta başında borsada coşkulu bir başlangıç görebiliriz. Ama böyle olsa bile Moody’s’in kararının tümüyle ekonomik gerekçelere dayandığını söyleyebilir miyiz?
Hafta başında televizyon kanalında izlediğim genç ekonomist yerel seçimlerin ekonomi açısından öneminin olmadığını, bugünkü politikaların marttan sonra da sürdürüleceğini söylüyordu. Ben ise gençliğini geride bırakmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak sendromu olan sinizmle malulum.
Sinizm Wikipedia’da şöyle tanımlanıyor: “Sinizm başkalarına güvenmeme ve iletişimde bulunulan kişilerin gerçek karakterlerini yansıtmadıkları inancıdır.” Eh işte bu benim, açıkçası siyasete ve siyasilere pek güvenmem, aldıkları kararların, yaptıkları açıklamaların gerçeği olduğu gibi yansıttığı konusunda kuşku duyarım.
Mehmet Şimşek’in Merkez Bankası’nın yarın Amerika’nın New York kentinde düzenleneceği “Yatırımcı Günleri”ne katılmayacağı haberini alalım ele. Bu normal bir gelişme mi şimdi? Normal olsa ekonomi ve piyasalar açısından çok önemli olan etkinliğe iki gün kala mı öğrenirdik?
Borsa da çok normal olmadığını düşünmüş olmalı ki, dün bu haberin duyulmasıyla hisse senetlerine biraz satış geldi. Bunda toplantıya yabancı yatırımcıların yeterince ilgi göstermediği, Şimşek’in gitmekten bu yüzden vazgeçtiği yönündeki düşünce etkili oldu galiba.
Şimşek’in gitmekten vazgeçmesinin sebebi bu mu, bilmiyorum. İktidar ve ekonomi yönetimi içindeki dengelerle ilgili bir karar da olabilir. Ama işin içinde bir iş olduğu açık.
Amerika demişken, sahi Washington Büyükelçisi Murat Mercan neden Ankara’ya dönüyor?
Hafta başında bizim 10Haber’de Türk-Amerikan İş Konseyi Başkanı ve Aydın Doğan’ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ’ın Washington’a büyükelçi olarak atanacağı yönündeki söylentilerle ilgili çok önemli bir haber vardı. Eğer doğruysa iş dünyasından bir ismin Amerika’yla ilişkilerin başına atanması çok önemli bir gelişme.
Peki ama Washington elçiliğinde henüz iki yılını doldurmayan Murat Mercan neden dönüyor? Halefi Serdar Kılıç yedi yıl, onun halefi Namık Tan dört yıl görev yapmıştı. Onlardan önce Nabi Şensoy ve Faruk Loğoğlu’nun da dörder yıl görev yaptıklarını biliyoruz.
Mercan’ın erken denebilecek bir tarihte Türkiye’ye dönüşünün arkasında başka konuların yanı sıra ekonomi yönetiminin belirlenmesinde oynadığı rolün yarattığı hayal kırıklığının da payı olduğu Ankara kulislerinde konuşuluyormuş. Muş dedim çünkü bir anda bastıran kışta bulunduğu ilçenin dışına çıkmamaya kararlı bir İstanbullu olarak bunu Ankara’da olan biteni yakından izleyen bir kaynağımdan öğrendim. (Ama bu akşam Sözcü TV yayınına katılmak üzere Maslak’a gideceğim, zamanınız varsa ekranınızın başına beklerim.)
Sinizmle başladık, onunla devam edelim. Erdal Sağlam dün 10Haber’de mevduat faizlerinde yaşanan düşüşün arkasında yerel seçim hesabının olduğu yönündeki izlenimini aktararak “Seçimlere kadar likidite fazlalığıyla piyasanın rahat etmesinin istendiği anlaşılıyor” diye yazdı.
Gerçekten de mevduat faizlerinde son bir haftada beş-altı puanlık düşüşler var. Yerel seçimlerin ekonomi açısından herhangi bir öneminin olmadığını savunan genç ekonomist bunun tümüyle teknik sebeplerden (piyasadaki TL bolluğu başta olmak üzere) kaynaklandığını söylerdi herhalde. Ama Erdal Sağlam’ın belirttiği üzere ekonomi yönetiminin elinde mevduat faizlerinde düşüşe yol açan teknik nedenleri ortadan kaldıracak yeteri kadar araç var. Buna rağmen faizlerdeki düşüşe müdahale edilmediği, bir anlamda yol verildiği anlaşılıyor. İyi, güzel. Peki ama “sıkı” para politikasına ne oldu? Sahi iktidar enflasyonla mücadelede ne ölçüde samimi? Tam bir siniğin soruları, öyle değil mi? Bir sinik sorusu daha sorayım da tam olsun.
Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s cuma gecesi Türkiye’ye dair kredi notu değerlendirmesini açıklayacak. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü Moody’s’in yıllık takviminde 12 Ocak’ta Türkiye’ye dair değerlendirme yapacağı konusunda bir not var.
İyi ama 15 Aralık 2023 tarihi için de aynı not düşülmemiş miydi? Moody’s 15 Aralık’ta pas geçti. Hafta sonunda piyasaları yakından izleyen bir dostumla konuşurken (Mevduat faizlerinde düşüş başladığı konusunda beni ilk uyaran da oydu) Moody’s’in 15 Aralık’ta Türkiye değerlendirmesini pas geçmesinin siyasi bir karar olabileceğini, bu hafta alacağı kararda da siyasi hesabın etkisinin olacağını söyledi. Açıkçası bu aklıma gelmemişti, “Nasıl siyasi hesap?” diye sordum, “İsveç’in NATO’ya üyeliği” diye cevap verdi.
Gerçekten de Ankara önce İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylayacağı izlenimi vermiş (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekimdeki onayıyla), sonra onay tekrar sürüncemeye girmişti. Moody’s’in 15 Aralık’ta pas geçmesinin arkasında bu olabilir mi? Genç ekonomist olsa bu soruya da “Olur mu canım öyle şey?” yanıtı verirdi herhalde. Nitekim izlediğim yayında Moody’s’in cuma günü Türkiye’nin kredi notunu artıracağı yönündeki beklentisini tümüyle ekonomik gerekçelere dayandırarak anlatıyordu.
Moody’s cuma günü gerçekten de Türkiye’nin not görünümünü değil, notunu bir kademe yükseltebilir. Eğer böyle yaparsa önümüzdeki hafta başında borsada coşkulu bir başlangıç görebiliriz. Ama böyle olsa bile Moody’s’in kararının tümüyle ekonomik gerekçelere dayandığını söyleyebilir miyiz?
Ben İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarımdan beri tanıdığım arkadaşımla aynı fikirdeyim. İkimiz de bu ülkede görünenin arkasında görünmeyen başka şeyler olduğunu öğrenecek kadar uzun yaşadık çünkü.