Merkez Bankası faiz artışı için açık kapı bırakmadığına pişman
İktisatçı Uğur Gürses, kur üzerinde baskı yaratan koşullar ortadan kalkmadığı sürece her an bir döviz krizinin patlak verebileceğine dikkat çekerek, "Siyaset ve ekonomi kulvarında izlenen yola bakılırsa bugünkü ‘dövizde sıkıyönetim’ koşulları altında bile kontrolün kaybedilmesi mümkün" diyor.
Seçime sayılı günler kala, son zamanlarda göstergeleri iyice bozulan ekonominin akıbetiyle ilgili en çok merak edilenlerden birisi de, Aralık 2021’deki kur şokundan bu yana “arka kapıdan satış” müdahaleleriyle tutulan döviz kurlarının ne olacağı. Her ne kadar son günlerde artan baskı nedeniyle banka ve Kapalıçarşı arasında yaklaşık 1 liraya ulaşan kur makası nedeniyle, “serbest piyasa” olarak tanımlanan fiyatlarla döviz alış ve satışı artık tarihe karışsa da, yabancı bankaların arka arkaya yayınladıkları raporlarda dolar için bu yıl 24 liradan 30 liraya kadar değişen tahminler dolaşıyor. Bu da yakın zamanda yeni bir kur krizi yaşanabileceğine dair söylentilerin artmasına neden oluyor. Ekonomist Uğur Gürses, kur üzerinde baskı yaratan koşullar ortadan kalkmadığı sürece her an bir döviz krizinin patlak vermesinin mümkün olduğuna dikkat çekiyor. “Gerek siyaset gerekse ekonomi politikası kulvarında izlenen yola bakılırsa bugünkü ‘dövizde sıkıyönetim’ koşulları altında bile kontrolün kaybedilmesiyle krize düşmek mümkün” diyen Gürses, şunları söylüyor:
“Mevcut iktidarın devam edebileceğine dair görünüm TL’nin daha da zayıflamasına neden olacaktır. Bugünkü döviz kurunun arka kapı yöntemleriyle tutulması uygulaması bırakıldığında da kur zıplaması mümkün. Ancak yeni kadro ve politikaların devreye gireceğinin görülmesiyle kısa sürede sönümlenebilecek bir niteliği olacaktır. Kısa vadeli kur zıplamaları kalıcı olmaz, enflasyonu tetikleme gibi hasarlara da yol açmaz.”
İktidarın devamı halinde kur baskısının devam edeceğinin açık olduğunu vurgulayan Gürses, “Ancak değişim olursa TL’nin değerlenmesi güçlü olasılık ama Merkez Bankası’nın döviz alarak hem açığını kapatması hem de değerlenmeye fazla izin vermemesi daha güçlü olasılık. Tahminime göre kurun nominal seviyeden aşağı düşmesi pek olası değil” diye konuşuyor.
Uğur Gürses, seçim harcamaları nedeniyle ister mevcut iktidar devam etsin, isterse bugünün muhalefetinin seçimden önce verdiği taahhütler hesaba katılırsa iktidara gelsin, seçimden sonra ek bütçenin kaçınılmaz olduğunu belirterek, “Hem Rusya’ya yapılan ödemelerin ertelenmesi nedeniyle ‘halı altına saklanan’ nitelikte olan sübvansiyonlar hem de özellikle de deprem sonrası ortaya çıkan büyük ihtiyaçlar veri iken. 2023 için Orta Vadeli Plan’da öngörülen 660 milyar TL’lik bütçe açığının 1 trilyon TL’yi aşacağı çok açık” şeklinde konuşuyor. Gürses, seçimi mevcut iktidarın kazanması veya 21 yılın ardından Altılı Masa’nın kazanmasıyla birlikte yeniden parlamenter sisteme geçilmesi halinde ekonomide olacak değişimleri ise şöyle sıralıyor:
“Mevcut iktidarın kazanması, ekonomik görünümü ve güvensizliği iyileştirmez, devam ettirir. Üstüne üstlük bugün seçime kadar tutulmaya çalışılan basınç alanları da artık tutulamaz. Ekonomi içe kapanır. İktidar değişirse bugünkü yanlış yürütülenlerin terse çevrilmesi ve güvenin tesisi ile hızlı bir iyileşme mümkün görünüyor. Yurtdışından içeriye sermaye akımının hızlanması, yerleşiklerin dolarizasyon eğiliminden uzaklaşmaya başlaması, TL’nin üzerine değerlenme baskısı oluşması, enflasyon bekleyişlerinin iyileşmesi gibi önemli unsurlar belirgin olacaktır. Ancak yine de çok iyi organize edilmiş bir ekonomi yönetimi oluşturulması gerekiyor.”
Uygulanan yanlış ekonomi politikalarının yarattığı tahribat ve halı altına süpürülen enkaza 6 Şubat depreminin potansiyel mali yükü de ekleneceği için yeni gelecek iktidarın işinin zor olduğuna dikkat çeken Gürses, “Ancak bu tablonun yükünü orta vadeye yayacak biçimde basiretli bir politika çerçevesi oluşturulursa ve bunu icra edecek ehil ve saygın kadrolar göreve getirilirse işler çok daha kolay olacaktır. Yerleşiklerin geleceğe bakışını etkileyerek güven oluşturulduğunda yolun yarısı aşılmış olacaktır” diyor.
Uğur Gürses, yine çok konuşulan konulardan birisi olan “seçimden sonra Türkiye’ye yeniden sıcak para ve yabancı yatırım gelmesi” olasılığı hakkında ise şunları söylüyor:
“Politik olarak normalleşen bir tablo ortaya çıkarsa bunun için de istikrarlı bir orta vade görünümü ortaya koyulabilirse her iki nitelikte sermaye akımının hızla içeriye yöneleceğine hiç şüphe yok. Enflasyonun düşeceğine dair bakış güçlenirse bugünkü açmazlar hızla çözülür, istikrar görünümü uzun vadeli sermaye akımını da tetikler. Özellikle de en netameli yer olan kur korumalı mevduat hesaplarının vadesi doldukça TL mevduat ya da TL enstrümanlara geçmeleri çok önemli.”
Mevcut iktidarın değişmesi halinde kurulacak yeni hükümetin programında ilan ettiği şekilde liyakate dayalı saygın kadroların atanması ve bugünkü yanlış kararların ortadan kaldırılmasını öncelik haline getirmesi gerektiğini de belirterek, “Faizlerin yükseltilmesi ve TL’yi aşağı çeken enflasyonda düşüş beklentilerinin kuvvetlendirilmesi gerekir” diye konuşuyor.
Yeni hükümetle birlikte oluşturulacak yeni yasaları, şeffaflığı güçlendiren, kanun gücünün kötüye kullanılması veya kamu gücünün kanuna aykırı biçimde kullanılması gibi alanlarda gerekli gördüğünü söyleyen Gürses, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Hesap sorma ve hesap verme koşullarını güçlendiren, kayırmacılığı önleyen kuralların hemen hayata geçirilmesi şart. Türkiye özellikle son 10 yılda neyin yanlış olduğunun her mahallede farkına vardı. Hesap sorma ve şeffaflığı güçlendiren düzenlemelerde kamu görevlilerine kişisel sorumluluk ve tazminat yüklenebilmesi çok önemli.”