Rezerv artışının adı rasyonel politika oldu
Bireylerin alımlarına sınırlama getirmek başka hiçbir şeye benzemez. Güven bir kere yıkılırsa bunun önceden kestirilemeyen sonuçları olabilir. Bu açıdan bu “nükleer” seçenek. Düğmeye basanın canını yakabilir. O nedenle ne yapıp ne edip iktidarın bu yolu kullanmaktan kaçınacağı söylenebilir.
Bankalar şirketlere döviz satışını iyice kıstı; bazı bankalar 10 bin, bazıları 5 bin dolardan fazla vermiyor. Bazılarında bu kadarını almak dahi zor. Şirketlere getirilen döviz kısıtlaması seçimden sonra bireylere, yani vatandaşlara da genişletilir mi? Herkesin aklındaki soru işte bu.
Tümevarım yöntemini kullanarak bu soruya evet yanıtı vermek mümkün. Şirketlere bunu yapan vatandaşlara yapmaz mı? (Tekil bir olaydan genel çıkarsama yapmaya tümevarım denir, bildiğiniz gibi.)
Ama tümevarım hayattaki her duruma uygulanabilecek bir yöntem değil. Bireylerin alımlarına sınırlama getirmek başka hiçbir şeye benzemez. Güven bir kere yıkılırsa bunun önceden kestirilemeyen sonuçları olabilir. Bu açıdan bu “nükleer” seçenek. Düğmeye basanın canını yakabilir. O nedenle ne yapıp ne edip iktidarın bu yolu kullanmaktan kaçınacağı söylenebilir.
Ama bir de tümdengelim var. Genel eğilimin bütünün parçalarında tekrar etmesi. Finansal krize giren ülkelerin vatandaşların döviz çekimine sınırlama getirdiğini biliyoruz. 2015’te Yunanistan’da bireylerin döviz çekimi günlük 60 euro ile sınırlandırılmıştı. (Bkz: Yunanistan’da 60 eurodan fazlası yasak!) Arjantin’de de yakınlarda aynısı oldu. Lübnan’da da.
Türkiye henüz Arjantin ya da Yunanistan’ın yaşadığı türden ağır bir krizin içinde değil ama eşiğinde olabiliriz. Enflasyon yüksek ve seçim öncesinde yapılan harcamalar ve verilen sözler nedeniyle yükselme eğiliminde. Cari açığın milli gelire oranı kriz alarmı olan yüzde 5’in üzerinde. İhracat artışı durdu, düşüş başladı. Merkez Bankası’nın rezervi, swap (para takası) ile başka bankalardan borç aldığı dövizler çıkarıldığında ekside. Hem de eksi 60 milyar doların üzerinde. Bugüne kadar AKP’nin ekonomideki en güçlü yanı olan mali disiplin de bozuldu, bütçe açığının milli gelire oranının yıl sonunda yüzde 5’e ulaşması, kamu borcunun milli gelire oranının da yüzde 50’ye yaklaşması bekleniyor.
Bu koşullarda döviz üzerindeki kontrolü sürdürmek seçimden sonra imkansız. Ya 28 Mayıs’tan sonra ya dövizde kontrollü bir yükselişe izin verilecek ya da faizde kallavi bir artışa gidilecek.
İkinci turda kazanmaya Kılıçdaroğlu’na göre daha yakın olan Erdoğan, yeni dönemde düşük faiz politikasının aynen devam edeceğini söyledi. Öyleyse geriye kalıyor seçimden sonra dövizi bir miktar serbest bırakma seçeneği. Böylece Merkez Bankası rezervindeki erime duracak. İthalatın cazibesi azalacak, ihracat yeniden artmaya başlayacak. Cari açık kapanacak.
Peki ya iktidar bunu da yapmaz ve önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimlere kadar “Aynen devam” derse? İşte o zaman “nükleer” seçenekten başka çaresi kalmayabilir.
Uluslararası yatırım bankası Goldman Sachs, geçen hafta Türkiye ekonomisiyle ilgili yayınladığı notta bankacılık sistemindeki döviz mevduatlarında 3 milyar dolardan fazla erime olduğunu belirterek, aynı hafta TL mevduatların da azalmasının bankacılık sisteminden para çıkışının başladığını işaret ettiğini yazdı.
Gerçekten de banka şubeleri seçimden önce parasını çekmek isteyenlerle dolu. Benim gördüğümü herkes görüyor olmalı.