Merkez neyi değiştirecek; enflasyon hedefini mi, faizi mi?
Cumhurbaşkanı Yardımcı Cevdet Yılmaz’ın ‘orta gelir seviyesi’ sözü gerçekçi mi? Uluslararası kurumlar bu gösterge için kişi başına düşen milli gelir düzeyini 14 bin dolar civarında saptarken, bunu 21 yıldır sadece bir kez yakalayan AKP’nin kriz ortamında bunu başarabilmesi mümkün mü?
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Yardımcı Cevdet Yılmaz’ın “orta gelir seviyesi” sözleriyle yeni bir tartışma başladı. Yılmaz’ın dediği gibi orta-üst gelir rakamına henüz yakın değiliz ama yakın olsak bile, ülkenin mevcut ekonomisi, gelir dağılımı, demokrasisi ve üretim yapısıyla oraya çıksak bile bir işe yaramaz.
Cevdet Yılmaz ve Bakan Mehmet Şimşek’in şimdiye kadar beklenti yönetimi kredibilitesi için, piyasalara gerçekçi mesajlar verdiğini söyledik. Piyasalar da henüz rasyonel politikalara geçemeseler de, yeni yönetimin bu tavrını alkışladı. Cevdet Yılmaz’ın bu sözleri ise gerçekçi bir yaklaşımdan uzaktı. Daha siyasi demeç talimatı mı verildi bilinmez ama Yılmaz, bundan sonra söyleyeceklerinin inandırıcılığını azaltmış oldu.
Gelelim Türkiye’nin orta-üst gelir düzeyine çıkmasına. Uluslararası kurumlar bu gösterge için bir kişi başına milli gelir düzeyi saptıyor. Türkiye kriz nedeniyle bu seviyelerin altında kalmıştı, sonra 2011 yılında o rakamı yine yakaladı. O zaman bu rakamın tantanası yapılmıştı. Şimdi bu seviye 14 bin dolar eşiğinde, bizim 2022 yılı rakamımız 10 bin 500 dolar. Kısacası; AKP iktidarlarında bu seviye bir yıl yakalandı sonra tekrar 10 bin dolar civarına geri çekildi.
Büyüme oranları, deflatör ve toplam dolar bazında milli gelirin nüfusa bölünmesiyle kişi başına dolar bazında milli gelir rakamı ortaya çıkıyor. Yani TL aşırı değerlendiyse, kur artışı deflatörün altında kaldıysa bu rakam daha büyük çıkıyor. Bu rakam, gelir dağılımını içermeyen bir rakam.
İktisatçılar bu yılın deflatörünü Merkez Bankası’nın yılsonu tahmininin az üzerinde yüzde 57 gibi hesaplıyorlar. Dolar kurunun geçen yıl ortalaması 16.55 TL iken, mevcut veriyle 23.60 TL. Bu yılın geri kalanında aylık yüzde 3’lük kur artışı tahminine rağmen bile kurlar enflasyonun çok altında kalacak görünüyor. Dolayısıyla reel olarak değer kazanan bir kurdan söz ediyoruz ve bu nedenle kişi başına düşen milli gelir, olması gerekenden yüksek çıkacak diyebiliriz.
Özetle; yüzde 3 büyüme hesabıyla bile, bu yıl sonunda kişi başına milli gelir rakamı 11 bin 500 doların üzerine çıkabilir. Geçen yıl 10 bin 500 dolardı, bu yıl bin dolar artmış olacak. Cevdet Yılmaz’ın şimdiden bu konuya girmesi, belki de seçim öncesinde “kişi başına milli geliri yükseltiyoruz” demek içindir. Öyle olsa bile, demeç abartılı, çünkü bu seviyenin 2 bin dolar altında kalacağız.
Yani kaba hesaplarla milli gelir hesabı artmış olsa bile belirtilen seviyenin epey altında kalacağız. Kaldı ki, bu seviye çıkmanın geniş toplumsal kesimler için hiçbir anlamı yok. Bu seviyeye çıkmak, ancak toplum nüfusunun büyük bölümünün geliri kişi başına milli gelir rakamına yakınsa anlamı olabilir. Yani zenginler ile yoksullar arasındaki gelir farkı bu kadar büyükken, bu seviyeye çıkmanın toplumsal olarak hiçbir anlamı kalmıyor.
Gelir dağılımının giderek bozulduğu, açlık sınırının altında kalan asgari ücretin çalışanların yarısından fazlasının aldığı ücret olduğu bizim gibi bir ülkede kişi başına milli gelir rakamının artık anlamı kalmıyor.
2011 yılında bu seviyeye çıkmışken, durum bu kadar kötü değildi. 2001 krizinden sonra IMF programı sayesinde sağlanan mali ve parasal disiplinin ardından, uygun küresel şartlarla büyük yabancı sermaye girişi olmuş, bu sayede TL değerlendirilerek kişi başına düşen milli gelir artırılmıştı. Bu dönem değerlendirilen kurların sıkıntısını sonradan da çektik.
Hem de o dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çıraklık dönemi” idi ve büyümeden şimdiye kıyasla daha geniş toplumsal kesimler pay alıyordu. Ülkenin büyümesinden çok sayıda vatandaş ekonomik olarak faydalanıyordu.
Özellikle son 3-4 yıl içinde, Cumhurbaşkanı’nın kendi deyimiyle, “büyük ustalık” dönemi yaşanıyor ve yanlış ekonomi politikalarıyla sağlanan büyüme tümüyle çok küçük bir kesime yarar sağladı. Seçim öncelerinde asgari ücrete yüksek zamlar yapılsa da, tercih edilen enflasyonlu büyüme nedeniyle, geniş kesimlerin geliri giderek daha fazla azaldı. Yani kişi başına düşen milli gelir rakamını, toplumun çok ağırlıklı bir bölümü hiç hissetmiyor, aksine gelirlerinin azaldığını somut olarak yaşıyorlar.
Aslında sadece daha adil milli gelir rakamı da yetmiyor. Refah düzeyi, gelişmişlik düzeyi önemli. Demokrasinin yaşanmadığı, insanların fikirlerini söylediği veya muhalif oldukları için içeride tutulduğu, iktidarın yüzde 90’ını kontrol ettiği medyaya sahip bir ülkede, kişi başına düşen milli gelir artsa ne olabilir? Adil gelir dağılımı ve sağlıklı işleyen demokrasi birbirini besliyor.