Yenidoğan çetesi davasında sanıklar arasında yer alan Gizem Büyükköleş günlüğü 20 bin TL olduğu için bebeklerin zorla yoğun bakımda tutulduğunu söyledi.
Kamuoyunda yaygın olarak ‘yenidoğan çetesi’ olarak anılan, 10Haber’in başından bu yana detayları ‘Türkiye’nin gelmiş geçmiş en vicdansız çetesi’ anonsuyla okurlarına aktardığı suç örgütüyle ilgili davanın ikinci duruşması dün yeniden başladı.
Bilindiği üzere Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 22’si tutuklu toplam 47 sanık yargılanıyor. Örgütün elebaşları için talep edilen cezalar yürekleri soğutmaya yetmiyor. 112 Acil görevlisi Gıyasettin Mert Özdemir hakkında 589 yıl, hastane sahibi ve doktorlar Fırat Sarı ile İlker Gönen hakkında ise 582 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
İkinci duruşmanın ikinci oturumunda sanık kürsüsüne ilk olarak hemşire Ceren Hatice Kırım çıktı. Gazeteci Rojda Altıntaş’ın aktardığına göre mahkeme başkanının sorduğu sorulara yanıt veren Kırım maaşını Medilife Beylikdüzü Hastanesi ve Medisense şirketinden aldığını ifade etti.
Mahkeme başkanı Fırat Sarı’ya ait Medisense şirketinin neden ödeme yaptığını sorduğunda Kırım bu ödemelerin mesai ücreti olarak yapıldığını, kendisine tecrübesi nedeniyle kıdem ücreti olarak ekstra ödeme yapıldığını belirtti.
Kırım’ın ifadesi şöyle devam etti:
Mahkeme başkanı: Kolluktaki ifaden doğru mu?
Ceren Hatice Kırım: Evet, doğru.
Mahkeme başkanı: Şöyle demişsin: “Fırat Sarı ve İlker Gönen istişareli çalışmaktadır.”
Ceren Hatice Kırım: Evet, bir örgüt söz konusu değildir, dedim. Bildiğim her şeyi anlatacağım dedim ve anlattım da.
Savcı Kadir Kocakaya: Neden başkasının kullanması için hat çıkarıyorsun? Bu devirde insan kardeşine bile kolay kolay hat vermez. Neden Fırat Sarı’ya?
Ceren Hatice Kırım: Çocuk nöroloji.……Avcılar Hospital’de bir poliklinik nedeniyle bu hattı çıkarmamı istedi.
Savcı Kadir Kocakaya araya girerek: Çok basit bir soru sordum. Bu adam kendi adına hat çıkaramıyor mu?
Ceren Hatice Kırım: Çocuk nöroloji önemli bir alan, o yüzden.
Savcı Kadir Kocakaya: Yani sorgulamadın, çıkardım verdim diyorsun.
Ceren Hatice Kırım: Evet.
Savcı Kadir Kocakaya: İlaç satımıyla ilgili “Ondan bir altı tane vereyim” diyorsun. Bayağı konuşma var. Ama “vermedim, yapmadım” diyorsun. Yapmadığın bir şeyin konuşmasını neden ayrıntılı şekilde yazıyorsun?
Ceren Hatice Kırım: Hasan Basri o konuda biraz diretti. Daha sonra doktorlarla görüştüm ve böyle bir şeyin mümkün olamayacağını bildiğim için kendisini oyaladım.
Savcı Kadir Kocakaya: Niye oyalama ihtiyacı duyuyorsun? Bu hayatın olağan akışına aykırı. Biri bana “Bu bilgisayarı ver” dese “Devlet malı” der geçerim.
Ceren Hatice Kırım: Belki acil bir durum için istiyor diye uzatmışımdır. Bir çocuğun ihtiyacı olabilir diye düşündüm. Konuşmalarda da sormuşum zaten.
Hatice Ceren Kırım’ın avukatı: Ama örgütse bu asgari ücretle çalışan bir örgüt.
Kırım’ın avukatı müvekkil savunmasında şunları söyledi:
“Herkes takmış bu örgüte. Bu örgüt üyesi hiç mi sormaz ciro hem 600 bin lira 700 bin lira… Evde dededen kalma silah bulunsa bu da örgütün silahı derler. Takmışlar çünkü örgüte. Fezlekede savcı bey “Kendilerine bağlı çalışanları kiraladıkları hastanelerin başına geçirmişler. Aralarında iletişim sağlıyorlar” diye yazmış. Sayın savcı, buradaki çalışanların hastane personeli olduğunu bilmiyor ve “Fırat Sarı’nın adamlarıymış” demiş.
Soruşturma aşamasında savcı sanıkların IBAN’larına gelen parayı çok iyi araştırıyor ama bu paraların nereye çıktığını araştırmıyor. Bu bir ticari işletme mi, örgüt mü? Eğer ticari bir işletmeyse, Fırat Sarı’ya “Kardeşim, kaç para kazandın?” diye sorgu yapamazsınız. Ama örgütse bu, asgari ücretle çalışan bir örgüt.
Müvekkilimin hesabına sadece 7 bin TL para yatmış. Bu paranın da ticari bir faaliyet mi yoksa suç unsuru mu olduğu açıkça ortaya konmalıdır.”
Duruşmada ifade veren eski CHP’li Ahmet Atilla Yılmaz suçlamaları reddetti ve emekli cerrah olarak aldığı maaşı vurgulayarak kendi mesleki durumuna dikkat çekti. Beylikdüzü ve Bağcılar Medilife Hastaneleri arasındaki farkları açıklama gereği hissettiğini belirten Yılmaz başhekim olarak hastane cirosunu artırma kaygısı taşımadığını ifade etti. Bebek ölümleri üzerinden yargılanmadığı için duyduğu minnettarlığı dile getiren Yılmaz dört kız çocuğu babası olarak böyle bir suçlamaya maruz kalmadığı için şükrettiğini söyledi. Yılmaz sağlık çalışanlarına yönelik bakış açısının ve yaşadıkları zorlukların kendisini en çok üzen konu olduğunu belirtti.
Yılmaz ifadesine şöyle devam etti:
Mahkeme başkanı: Danışmanlıkla ilgili görüşmeleri kim yapmıştı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Ben de zamanına göre yaparım ama bu görüşmelerin şartları ve süreçleri nasıl olacak, tam olarak bilmiyorduk. Ancak mutlaka yönetim kurulu ile bir danışmanlık hizmeti almak istiyorduk.
Mahkeme başkanı: Sanıklardan tanıdığınız var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Doktor Fırat Sarı ve Doktor İlker Gönen’i tanıyorum. Ayrıca 20 yıldır aynı bölgede çalışıyorum, bazen tanıdığım insanlar oluyor ama nereden tanıdığımı hatırlayamıyorum.
Mahkeme başkanı: Danışmanlık ile ilgili Fırat Sarı veya İlker Gönen ile hiç görüşmeniz oldu mu?
Ahmet Atilla Yılmaz: Doktor İlker Gönen ile hasta güvenliği hakkında konuşurduk. İlker Bey’le görüşmemizi hatırlıyorum, yenidoğanın çok önemli olduğunu söylemişimdir.
Mahkeme başkanı: Hastane müdürünün görevi nedir?
Ahmet Atilla Yılmaz: Biz mesul müdürüz. Resmi muhatap anlamında, tekdir ve başhekimdir.
Mahkeme başkanı: Hasta sevkleriyle ilgili bilginiz var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Her sevki yani…
Bu davadan sonra inceledim açıkçası. Bize dışarıdan çok sevk gelmez, biz de çok dışarıya sevk etmeyiz.
Mahkeme başkanı: Bu danışmanlık şirketi ile anlaşmanın içeriğini biliyor musunuz? Siz ne kadar maaş ödüyordunuz?
Ahmet Atilla Yılmaz: Resmi bir anlaşmamızın olmadığını biliyordum.
Ahmet Atilla Yılmaz: Bir de teşekkür etmek isterim. Bu süreçte avukat bulmakta bile zorlandık. Ancak tüm sanık avukatlarımıza gerçekten teşekkür ediyorum. Ben bir cerrahım ve hiçbir hastama, AIDS taşıdığı için sırtımı dönmedim. Bu mesleğin gereği, her zaman elimden geleni yapmaktır.
Savcı Kadir Kocakaya: Fırat Sarı’nın şirketiyle resmi bir anlaşma yok dediniz. Bu paranın çıkışını ne diye gösterdiniz?
Ahmet Atilla Yılmaz: Danışmanlık hizmetinin resmi formatının yazılı olup olmamasının bir önemi yok.
Savcı Kadir Kocakaya: Para çıkışını nasıl yapıyorsunuz? Sonuçta bu parayı vergilendirmeniz gerekiyor. Neyi, niçin ödediğiniz belli değil. Denetimde bunu sormuyorlar mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Denetim daha çok vergi usulüyle ilgili. Bunun muhatabı başhekim değil.
Savcı Kadir Kocakaya: Peki, siz maaşınızı nasıl alıyorsunuz?
Ahmet Atilla Yılmaz: Şirket üzerinden alıyorum. Yaptığım ameliyatlar üzerinden de alıyorum.
Savcı Kadir Kocakaya: Tamam, nasıl alıyorsunuz? Uzatmadan.
Ahmet Atilla Yılmaz: Şirket üzerinden.
Savcı Kadir Kocakaya: Sabit mi?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır, ameliyatlara ve hastalara göre değişiyor. Ayda 70 ameliyat yaparsam ayrı, 30 yaparsam ayrı.
Savcı Kadir Kocakaya: Ciro artınca maaşınız da artıyor mu?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Savcı Kadir Kocakaya: Hemşireniz “Fırat Sarı bebek getiriyordu” dedi. Ne diyeceksiniz?
Ahmet Atilla Yılmaz’ın avukatı soruya itiraz etti.
Mahkeme başkanı: Bu sorunun sorulmasına karar verdim.
Ahmet Atilla Yılmaz: Fırat Sarı bebek getirmez, zaten hayır…
Savcı Kadir Kocakaya: Veya şöyle sorayım: Senin çalışanların sana “Fırat Hoca böyle bebek getiriyor” dedi mi?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Savcı Kadir Kocakaya tekrar soru sormak istedi.
Savcı Kadir Kocakaya: Size bağlı hemşirelerin Medisense’den (Fırat Sarı’nın şirketi) aldığı paralar var. Bilginiz var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Savcı Kadir Kocakaya: Ama kendileri “Hastaneden geliyor sandık” dediler.
Ahmet Atilla Yılmaz: Ceren hemşire öyle demedi.
Savcı Kadir Kocakaya: Dün bu şekilde ifade verenler için soruyorum.
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır, bilgim yok.
Savcı Yılmaz’ın ifadesine müdahale etti
Ahmet Atilla Yılmaz’ın denetim süreçleriyle ilgili olarak mevzuata yönelik sorulara yanıt verme girişimi savcı Kadir Kocakaya’nın müdahalesiyle kesildi. Yılmaz savcının niyetini sorgulamak gibi bir amacının olmadığını belirterek savcıya yönelik herhangi bir yorum yapmadan durumu aktarmaya çalıştı. Ancak, savcının sert müdahalesi, sanık ve savcı arasında gerilime neden oldu ve Yılmaz’ın savunmasının daha fazla detaylandırılmasını engelledi.
Yılmaz’ın ifadesi sanık avukatlarının sorularıyla devam etti:
Volkan Karataş’ın Avukatı Burak Mengü: “Hastaneniz daha önce Sağlık Bakanlığı denetimi geçirdi mi?”
Ahmet Atilla Yılmaz: Defalarca.
Burak Mengü: Usulsüzlük tespit edildi mi?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Sanık kürsüsüne getirilen Gizem Büyükköleş yenidoğan yoğun bakım hemşiresi olarak çalıştığı dönemde yaşanan olaylar hakkında mahkemede ifade verdi. Özellikle bir bebek üzerinden yapılan mali kazanç sağlama iddialarını detaylandırarak, bebeklerin sağlık durumlarının yanlış yönetildiğini ve bunun sonucunda sağlık sorunları yaşandığını belirtti. Hakan Doğukan Taşçı’nın bebek üzerinden yapılan işlemlerde finansal kazanç elde etme odaklı olduğunu, sağlık standartlarını göz ardı ettiğini ifade etti.
Mahkeme başkanının Fırat Sarı ve Hakan Doğukan Taşçı ile olan ilişkileri üzerine sorduğu sorulara Gizem bu kişilerle sınırlı ve görev odaklı iletişimlerinin olduğunu belirtti. Özellikle bebekle ilgili ciddi bir sorun yaşandığında sorumluluk zincirinin nasıl işlediğine dair detayları paylaştı. Gizem, Doğukan Taşçı’nın olaylarda aktif bir rol oynadığını ve çoğu zaman bebeklerle ilgili kararların onun üzerinden yürütüldüğünü ifade etti.
Gizem Büyükköleş ifadesinin devamında sorulara şöyle yanıt verdi:
Mahkeme başkanı: Gece hiç çocuk doktoru kalıyor muydu?
Gizem Büyükköleş: Hiç görmedim.
Mahkeme başkanı: Sen bir bebekte sorun yaşandığında kimi arıyordun?
Gizem Büyükköleş: Şöyle, ben kendi vardiyamdaki şiftime söylüyordum, o Doğukan’a söylüyordu, Doğukan da doktoru arıyordu.
Mahkeme başkanı: Mesela şiftin kimdi?
Gizem Büyükköleş: Tuğçe Toptemel’di.
Mahkeme başkanı: Opera bebek ilk geldiğinde kim almış bebeği?
Gizem Büyükköleş: Ben bilmiyorum. Benim nöbetim akşam 18.00’de başlıyor, bebek 16.00’da gelmiş. Doğukan almış diye duydum.
Mahkeme başkanı: Fırat Sarı ile ilgili bir şey duydun mu?
Gizem Büyükköleş: Onayı var diye biliyorum.
Mahkeme başkanı: Şeyhmuz Çelik? (Dr)
Gizem Büyükköleş: Şeyhmuz Çelik gündüz çok ilgilenmezdi.
Mahkeme başkanı: Kime sorsak hiçbir şeyden haberi yok. Hemşire “doktor biliyor” diyor, doktor “başhekime sorun” diyor. Ben anlamıyorum, siz bu hastaneleri nasıl böyle yürüttünüz?
Mahkeme başkanı: Bebek büyük diye sizin tuhafınıza gitmedi mi? 6 aylık büyük bir bebek…
Gizem Büyükköleş: Evet, Tuğçe Toptemel itiraz etti ama bize bu şekilde cevap gelince bir şey yapmadık.
Mahkeme başkanı: Tuğçe Toptemel monitörün öttüğünü söyledi ve hastanın bir anda kötüleştiğini belirtti. Tuğçe Toptemel’in Doğukan ile konuştuğu sırada siz yanınızda mıydınız?
Gizem Büyükköleş: Evet, sesi hoparlördeydi.
Mahkeme başkanı: Kalp atımını hissedemediğini söyledi, siz de kontrol ettiniz mi?
Gizem Büyükköleş: Hayır, o sırada başka bir şeyle ilgileniyordum.
Mahkeme başkanı: Herhangi bir doktoru aramak aklınıza geldi mi?
Gizem Büyükköleş: Ben bizzat duymadım, ancak bu süreçte Doğukan Taşçı, kendisinin aranması gerektiğini söylediği için bu şekilde ilerlemiş bir sistem vardı.
Mahkeme başkanı: 20 bin TL’den bahsediliyor, ne diyeceksin?
Gizem Büyükköleş: Benim bu fiyat konularıyla ilgili bilgim yok ama nöbeti teslim alacağımız zaman bize söylenen şey şuydu: Bebeğin günlüğünden 20 bin TL alınacağını, bu yüzden bakılacağını söylediler. Sonra Şeyhmuz Çelik alana gelip “20 bin TL’yi aileye hemen geri atın” demiş. Bana da bunu gündüz şiftindeki arkadaşım anlattı.
Mahkeme başkanı: Kim o arkadaşın?
Gizem Büyükköleş: Yaren.
Gizem Büyükköleş: Monitörlerimiz çok sağlıklı değildi ama kötü durumdaki hastalara genelde çalışan monitörlerimiz takılırdı. Ancak eksikliklerimiz çoktu.
Mahkeme başkanı: Nasıl eksiklikler?
Gizem Büyükköleş: Monitörlere fazla güvenmezdik. Bazen hasta başında oturarak durumu kontrol ederdik.
Mahkeme Başkanı: Denetim yapılmıyor muydu?
Gizem Büyükköleş: Bakıma gönderiliyordu galiba, ama nasıl yapılıyordu bilmiyorum.
Mahkeme Başkanı: 20 bin TL olayından kimin haberi vardır?
Gizem Büyükköleş: Hepsinin vardır bence.
Mahkeme başkanı: Kim mesela?
Gizem Büyükköleş: İsim isim bilemiyorum.
Mahkeme başkanı: Şenay Çalıkoğlu biliyor mudur?
Gizem Büyükköleş: Biliyordur.
Mahkeme başkanı: Bir işi neden yaptığını ya da yapmadığını öğrenmezsen, hayatta hep ezbere iş yaparsın. Bir bebeğe bir ilacın neden verildiğini ya da verilmediğini sorgulamazsan, hep ezbere çalışırsın. Diğer türlü, “bilmiyorum” cevabından öteye gidemezsin
Üye Hakim: Opera bebek hastaneye nasıl getirildi, kabulünü kim yaptı?
Gizem Büyükköleş: Benim akşam nöbetim başlıyordu, bilmiyorum. Ama genelde Fırat Sarı olurdu.
Üye hakim: Senin nöbetin başlayınca Fırat Sarı geldi mi, bebeği gördü mü?
Gizem Büyükköleş: Hatırlamıyorum.
Üye hakim: Bebek ölene kadar hiçbir doktor bu bebeği görmedi, öyle mi?
Gizem Büyükköleş: Evet.
Savcı Kadir Kocakaya Birinci Hastanesi sahibi Ali Aksu’yu sordu:
Savcı: Bazı hemşireler “Aldığımız parayı diğer hemşirelere dağıttık” dedi. Sen aldın mı?
Gizem Büyükköleş: Hayır, hiçbir şekilde almadım.
Savcı: Ali Aksu’yu tanır mısın? (Birinci Hastanesi sahibi)
Gizem Büyükköleş: İsim olarak duydum.
Savcı: Opera bebeğin orada olmasından Ali Aksu’nun haberi var mıydı?
Gizem Büyükköleş: Bilmiyorum.
Savcı: Şeyhmuz Çelik ile ilgili az önce “hastalarla ilgilendiğini düşünmüyorum” dedin. Şeyhmuz gelip bebekleri muayene etti mi, gördün mü?
Gizem Büyükköleş: Görmüşümdür ama çok sık görmedim.
Savcı: Yani, yenidoğan ünitesine gelip bebeklere düzenli olarak muayenede bulunur muydu?
Gizem Büyükköleş: Hayır
Öğlen arasının ardından devam eden duruşmada Doktor Şeyhmus Çelik savunmasını yaptı. Uzun yıllardır doktorluk yapan Şeyhmus Çelik yöneltilen suçlamaları reddetti ve iftira atıldığını söyledi. Fırat Sarı tarafından işe getirilen Hakan Doğukan Taşçı’nın görevini ihmal ettiğini ve profesyonel olmayan tutumlar sergilediğini iddia etti. Çelik, Taşçı’nın kendisine hakaret ettiğini ve işbirliği içinde olmadığını belirtti. Soruşturma savcısı için de “Allah O’ndan razı olsun. Bu olayların ortaya çıkmasını sağladı” dedi.
Ayrıca Çelik, Hakan Doğukan Taşçı ve Hasan Basri Gök’ün hastaları kendi adını kullanmak suretiyle usulsüz şekilde başka hastanelere sevk ettiklerini ve bu durumun maddi menfaat sağlamak amacıyla yapıldığını ifade etti. Fırat Sarı’nın mahkemede kendisine ödeme yaptığını söylemesine rağmen Şeyhmus Çelik böyle bir ödemenin gerçekleşmediğini açıkça belirtti.
Çelik savunmasının devamında şunları söyledi:
“Emirlerimi yerine getirmeyen ve sürekli geç gelen Hakan Doğukan Taşçı, Birinci Hastanesi’nde görev başında olması gerekirken Tekirdağ Çorlu ilçesinde olduğu HTS kayıtlarıyla tespit edilmiştir. Fırat Sarı’ya bu durumu defalarca şikayet etmeme rağmen Hakan Doğukan Taşçı görevine devam etmiştir. Hiçbir hastanın ailesinden ne kendim ne de çalıştığım hastaneler için çıkar sağlamış değilim.
Nitelikli dolandırıcılık suçuna gelince şunu söyleyeyim: Ne SGK’yı ne de başka bir kurumu dolandırmak için belge düzenledim. Çalıştığım hiçbir hastanede gerçeğe aykırı belge hazırlamadım.”
Şeyhmus Çelik Birinci Hastanesi’nde öldürülen Bebek Serdarov hakkında da çeşitli bilgiler aktardı. Çelik “Birinci Hastanesi’nde çocuk kardiyoloji bölümü olmadığını bilmelerine rağmen bu hastayı Gıyasettin Mert Özdemir getirip bırakmış. Bebek Türkmen vatandaşı, ücretli bir hasta. Hasan Basri Gök bu aileden para almış. Ancak bebeğin ameliyat olacak durumu yokmuş. Bu durumu Emine Avcı sayesinde öğrendik. İşte bunlar da vicdan böyle maalesef.
İlk olarak Sağlık Müdürlüğü’nden, Birinci Hastanesi’nin yenidoğan yoğun bakım ünitesine denetime geldiler. Orada yetkili bir bayana durumu anlattım. Türkmenistanlı bir bebeğin kalp hastası olduğunu, maddi durumu olmadığını, ameliyat olmazsa öleceğini söyledim. “Tamam, yardımcı olacağım, Sağlık Müdürlüğü’ne iletirim” dedi. Ancak oradan bir dönüş olmadı. Bebek hastanede kaldı, kimse almadı. Aile alsa bile nereye götürecekti? Tekrar söylüyorum, Savcı Bey’den ve emniyetten Allah razı olsun. Tapelerden gördüm; Hakan Doğukan Taşçı, “Fırat Sarı demiş ki bu hastayla ilgilenme” demiş. Hasan Basri Gök’ün de tapelerde bu olayı bildiği açıkça görülüyor” dedi.
Bunun üzerine Çelik’e soru geldi:
Mahkeme başkanı: Siz hiç duymadınız mı adınızın kullanıldığını?
Doktor Şeyhmus Çelik: Yok, duymadım. Zaten kendisi lise mezunu, hastanede iki-üç soru sorsalar üçüncü soruya cevap veremez. Kesinlikle ona “Kendini doktor olarak tanıt” demedim. Kendisi yapmış, zaten sorumsuz biri.
Doktor Şeyhmus Çelik: Yenidoğan yoğun bakımı bitti, artık çalışmam.
Mahkeme başkanı: Çalışır mısınız bilemem, herhalde emekli olursunuz.
Mahkeme başkanı: Cansu Akyıldırım’ı tanır mısınız?
Şeyhmus Çelik: Evet.
Mahkeme başkanı: Nereden?
Şeyhmus Çelik: Birinci Hastanesi’nden.
Mahkeme başkanı: Fırat Sarı?
Şeyhmus Çelik: Evet.
Mahkeme Başkanı: Hakan Doğukan Taşçı?
Şeyhmus Çelik: Maalesef evet.
Mahkeme başkanı: Hakan Doğukan için “basit bir lise mezunu” dediniz. Ancak Hakan Doğukan “Benim altımda 20 hemşire çalışıyor” diyor. Siz Fırat Sarı’ya şikayet etmişsiniz ama size göre basit olan bir kişiyi koskoca bir doktor hastaneden gönderememiş.
Şeyhmus Çelik: Sayın Hakim “koskoca doktor” tabiri devlet hastanelerinde geçerlidir, özel hastanelerde değil. Hasan Basri Gök de Hakan Doğukan da sevdiğim insanlar değillerdi. Ama ne demek ya, 112’den para karşılığı bebek sevk edip kendilerini “Doktor Şeyhmus” diye tanıtmak? Bu nasıl bir şey?
Üye Hakim: Size çok basit ve anlaşılır bir soru soracağım. 112 sisteminde bir doktorun numarası nasıl kayıtlıdır? Mesela TRG Hastanesi ile hiçbir bağınız yok, ama sizin adınıza TRG’den aranıp nasıl hasta kabul edebiliyor?
Şeyhmus Çelik: Ben de onu bilmiyorum. Onu 112’de çalışan Gıyasettin Mert Özdemir…
Üye Hakim: Tamam, bilmiyorum diyorsunuz.