Türkiye'nin kültür savaşlarında Sultan 2. Abdülhamid'in özel bir yeri var. Erzurum Valisi dün Cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirdi, Abdülhamid'in kendisinin bile aklına gelmeyeni yapıp onun tahta çıkış günü için özel bir mesaj yayınladı.
Türkiye’de siyaset politika, özellikle de sosyo ekonomik düzenle ilgili politika rekabeti üzerinden yapıldığından daha çok bir kültür savaşı olarak yapılıyor. Kim daha milliyetçi, kim daha dindar, kim daha muhafazakar, kim daha Batıcı, kim daha modern, kim daha çok halka benziyor gibi toplumu da ‘Sizden’-‘Bizden’ diye ikiye bölen bu kültür savaşları içinde Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamid’in özel bir yeri var.
Türkiye’nin kendini ‘Modernleşmeci’ diye adlandıranlarına göre 2. Abdülhamid ‘Kızıl Sultan’dı, eli kanlı bir diktatördü ve gericiydi. ‘Muhafazakar’ olduğunu söyleyenlere göre ise Abdülhamid, İmparatorluğun çöküş döneminde görev yapan en iyi padişahtı, ülkesini zor dönemde başarıyla yönetmiş, 1908 yılında Rumeli’de ayaklanan askerden gelen baskılara dayanamayıp 2. Meşrutiyeti ilan edip Anayasayı yeniden yürürlüğe sokmak ve parlamentonun açılmasına izin vermek zorunda kalmıştı. Abdülhamid, 13 Nisan 1909’da, yani Meşrutiyet’i ilan ettikten 10 ay kadar sonra çıkan 31 Mart ayaklanması nedeniyle tahttan indirildi.
Bu öykülerin ikisinin de gerçekle ilişkisi son derece sınırlı. Modern Türkiye’yi kuran kadroların tamamı, Abdülhamid döneminde yapılan eğitim reformları sonucu kurulan okullardan mezundu. Yani Abdülhamid de aslında eğitim reformlarına devam eden bir modernleşmeciydi. Öte yandan Sultan Abdülhamid döneminde, onun uygulamaya çalıştığı uluslararası denge siyasetine rağmen Osmanlı’nın toprak kayıpları artarak büyümüştü.
Ancak güncel kültür savaşı, 2. Abdülhamid’in uzun padişahlık döneminin hep kendine göre belirli bir dönemine odaklanarak devam ediyor. 20 yılı aşam Ak Parti ve muhafazakarlar iktidarında Abdülhamid yüceltildi. TRT’de Abdülhamid’i neredeyse bir süper kahraman gibi gösteren dizi de yapıldı. Geçmişte ise onu ağzından kan damlayan bir canavar gibi tanıtan karikatürler çok meşhurdu.
2. Abdülhamid’in adı üzerinden yapılan kültür savaşlarında dün, daha önce kimsenin aklına gelmeyen yeni bir aşamaya tanık olduk. Osmanlı Sultanları, kendileri kendi tahta çıkış günlerini pek kutlamazdı; bu adet daha çok Birleşik Krallık’ın kraliyet ailesine özgü bir şey. Ne Osmanlı tarihinde ne de Cumhuriyet tarihinde bir sultanın tahta çıkma günü özel olarak anıldı. Ama bizim Erzurum Valimiz Mustafa Çiftçi dün 2. Abdülhamid’in tahta çıkışının yıl dönümü vesilesiyle özel bir mesaj yayımladı.
Vali Çiftçi, 2. Abdülhamid’i ‘Ulu hakan’ olarak niteliyordu ve adının tarihe altın harflerle geçtiğini öne sürüyordu. Valinin mesajı şöyleydi:
“Bugün Osmanlı Cihan Devleti’nin büyük Sultanı ve Halifesi 2. Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının yıl dönümünü idrak ediyoruz. Sultan Abdülhamid Han 31 Ağustos 1876’da dünyanın ve devletimizin en buhranlı dönemlerinden birinde, üç kıtaya hükmeden Cihan İmparatorluğu’nun başına geçmiş; iradesi, kararlılığı, dehası ve ileri görüşlülüğü ile milletimize rehber olmuştur.
Düyûn-ı Umûmiye idaresini kurarak devletin borç yükünü hafifletmiş, memlekette büyük bir imar ve eğitim seferberliği başlatmıştır. 33 yıllık hükümdarlığı süresince cami, mektep, medrese, hastane, çeşme ve köprü gibi pek çok eseri Osmanlı coğrafyasına kazandırmış, Hicaz Demiryolu’nu inşa ettirmiştir. Özellikle eğitim ve ilim meselelerine verdiği değerle Osmanlı Cihan Devleti’nin ve milletimizin kalkınması için çok büyük adımlar atmıştır. Nitekim Osmanlı tarihinde ilk defa meclis açan ve ilk defa anayasa ilan eden padişahtır.
Sultan Abdülhamid Han Osmanlı Cihan Devleti’ni güçlü bir diplomasi ile yönetmiş, emperyalist güçlerin baskılarına boyun eğmeyerek ayakta durmayı başarmıştır. Cesareti, metaneti ve bağımsız kararları ile Osmanlı Devleti’ni dirayetle yönetmiş, ‘ulu hakan’ olarak adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Bu vesileyle Sultan 2. Abdülhamid Han’ı rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.”
Vali Çiftçi’nin Abdülhamid döneminde Osmanlı’nın yurt dışından aldığı borçları ödeyememesi üzerine Batılı banka ve diğer alacaklıların gelip Osmanlı devletinin vergi toplama mekanizmasının başına geçmesini sağlayan ‘Duyun-u Umumiye’nin (Borçlar İdaresi) kurulmasını Abdülhamid’in bir ‘başarısı’ gibi göstermesi, bu konudaki kafa karışlıklığının açık ifadesi.
Türkiye’de bugün Uluslararası Para Fonu IMF’nin sürekli eleştirilen bir korku konusu olmasının, dış borçlanmadan hep çekinilmesinin arkasında tarihimizdeki bu Duyun-u Umumiye uygulamasının rolü çok büyük. Bugünkü İstanbul Erkek Lisesi binasını yapan ve buraya yerleşen Duyun-u Umumiye Osmanlı Devletinin vergi gelirlerini kendisi topluyor ve alacaklı Batılılar için alacakları daha kaynağında tahsil ediyordu. Duyun-u Umumiye uygulaması ancak Lozan Antlaşmasıyla sona erdi, genç Cumhuriyet Batılı güçlere ‘Osmanlı’nın bütün borçlarını biz öderiz, sizin gelip toplamanıza gerek yok’ dedi ve Osmanlı’dan kalma bu borçlar ödendi.
Vali mesajında Abdülhamid için ‘Nitekim Osmanlı tarihinde ilk defa meclis açan ve ilk defa anayasa ilan eden padişahtır’ diyor. Bu ifade yanlış değil; çünkü Abdülhamid tahta Osmanlı bürokrasisinin önce Sultan Abdülaziz’i, ardından 5. Murat’ı tahttan indirmesinin ardından ‘Anayasa ilan etme ve Meclis açma’ şartını kabul ederek çıktığı biliniyor. Nitekim 1776 yılında 1. Meşrutiyet’i ilan eden, yani Osmanlı’yı İngiltere gibi ‘Meşruti bir krallık’ yapmayı hedefleyen Anayasayı ilan eden ve Meclis’in seçimle gelmesini sağlayan da o oldu.
Ama Abdülhamid kısa süre içinde bu sözünden döndü. Aynı Anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullanarak Meclis’i kapattı, Anayasayı da askıya aldı. Osmanlı’yı da tek adam olarak yönetti. Yeniden Anayasa ilan edilmesi ve Meclis açılması için 1908 yılında Abdülhamid’in tahttan indirilmesi beklendi.