Anadolu Ajansı’ndan İmamoğlu’na dava: Çalışanlarımız saldırıya uğradı
"DHKP-C terör örgütü Türkiye sorumlusu” denerek tutuklanan Ayten Öztürk'ün dosyasına hakim karşısına çıkmadan önce Adalet Bakanlığı’na bağlı birimler tarafından “Kaçar-kaçırılır” notlu dilekçe eklendiği ortaya çıktı.
İstanbul Çağlayan Adliyesi C Kapısı önündeki güvenlik noktasına 6 Şubat’ta düzenlenen silahlı saldırının ardından “DHKP-C terör örgütü Türkiye sorumlusu” denerek tutuklanan Ayten Öztürk 30 Ekim’de hakim karşısına çıktı. Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu olan Ayten Öztürk hakkında Adalet Bakanlığı’na bağlı birimlerin “Kaçar-kaçırılır” notlu dilekçe sunması tepki çekti.
İstanbul Çağlayan Adliyesi C Kapısı önündeki güvenlik noktasına 6 Şubat’ta DHKP-C terör örgütü tarafından düzenlenen silahlı saldırıda üçü polis altı kişi yaralanmış, yaralılardan biri daha sonra hastanede şehit olmuştu. Saldırganlar Emrah Yayla ve Pınar Birkoç polisler tarafından öldürülmüştü.
Saldırıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada 48 şüpheli tutuklandı. Tutuklananlar arasında ev hapsinde olan Ayten Öztürk de vardı. Saldırının ardından yürütülen soruşturma neticesinde 73 sayfalık iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesinde Ayten Öztürk’ün “DHKP-C terör örgütü Türkiye sorumlusu” olduğu iddia edildi.
‘Silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçundan 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis talebiyle tutuklu yargılanan Ayten Öztürk İstanbul 26’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı.
Duruşmadaki ifadesinde gözaltına alındığında ev hapsinde olduğunu, ayağında kelepçe bulunduğunu, bu koşullarda dahi evinin kapısı kırılarak içeri girildiğini söyleyen Ayten Öztürk “Bana dedikleri tek şey ‘Çağlayan’da bir olay oldu, seni gözaltına alacağız’ oldu. Çok terörize bir gözaltı süreciydi. Ellerim saatlerce arkadan kelepçeli kaldı. Ben herkesi toplatıp delil üretilmeye çalışacaklarını düşündüm, öyle de oldu. Savcılıkta bana hiç ilgim alakam olmayan sorular soruldu” dedi.
Öztürk savunmasının devamında “Şu ana kadar evimde hiçbir suç unsuruna rastlanmadı, hastaneye gitmek için bile mahkemeden izin alıyordum. Beni birkaç kişinin yalan beyanıyla ‘Ayten’i de alalım’ diye aldılar. Bu iddiaların hepsi yalan ve iftira; hiçbir suçu kabul etmiyorum. Tahliyemi talep ediyorum” diye konuştu.
Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla mahkemede sesi değiştirilip yüzü gizlenen gizli tanık ise Ayten Öztürk’ün “Örgüte eleman sağlama işleri, örgütün varlığının sürdürülmesine yönelik işler yapıyordu” dedi.
Bunların ardından söz alan Ayten Öztürk’ün avukatı Oğuzhan Topalkara müvekkilinin “DHKP-C terör örgütü Türkiye sorumlusu” olduğuna dair hiçbir kanıt, somut bir delil olmadığına ve iddianamede de buna dair bir husus görülmediğine dikkat çekti.
Oğuzhan Topalkara duruşma öncesi Adalet Bakanlığı tarafından “Kaçar, kaçırılır” diyerek dilekçe yazıldığını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Orhan Aydın tarafından duruşmanın yapılacağı İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildiğini belirtti.
Topalkara Adalet Bakanlığı’nın “Kaçar-kaçırılır” dilekçesiyle yargıya müdahale ettiğini, “Aynen iade edin, cezaevine geri gönderin” denmek istendiğini söyledi. Topalkara “Adalet Bakanlığı ‘kaçar, kaçırılır’ diyor, kolay mı burada tahliye kararı vermek, bence zor. Burada açıkça yargıya müdahale olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Silahlı saldırı gibi bir olay olduğunda, emniyetin ve savcının ilk silahı kimin aldığı, kimin teslim ettiği, delil toplanması gibi süreçlerin olması lazımdı. Onun yerine operasyon yapalım dendi ve insan toplandı” diyerek Ayten Öztürk’ün tahliyesini istedi.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi Ayten Öztürk’ün tutukluluk halinin devamına hükmetti, diğer sanığın dinlenmesi için duruşmayı 15 Ocak’a erteledi.
Yıllar önce Beyrut Havalimanı’nda gözaltına alındıktan sonra aylarca kendisinden haber alınamayan ve bu sürede işkence gördüğünü söyleyen Ayten Öztürk iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış, “tutukluluktan beklenen fayda gerçekleşti” diyerek tahliye edilmişti.
Ayten Öztürk’ün yargılandığı davaya konu olay ise şuydu: 5 Kasım 2008 tarihinde, Okmeydanı’nda kimi tanıklara göre çok sayıda kişi ellerinde demir çubuklarla S.C.’ye saldırdı. Saldırganların “tecavüzcü bu” diye bağırdığı ve dakikalarca S.C.’ye demir çubuklarla vurduğu ifade edildi. İddialara göre S.C. mahallede çocuklara cinsel tacizde bulunmuş, telefonunda da görüntülerini saklamıştı.
Kaldırıldığı hastanede polise ifade veren S.C. saldıranlardan şikayetçi olmadığını söyledi. S.C iki gün sonra yaşamını yitirdi.
S.C.’nin ölümünün ardından Okmeydanı’nda üç kişi gözaltına alındı. Bu üç kişinden biri Mesut P. idi. Mesut P. iddiaya göre polisin düzenlediği fezlekeyi imzaladı. Ardından polis Okmeydanı’nda 10 kişi daha gözaltına aldı ve tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da olaydan bir yıl sonra, 2 Ocak 2009’da dört sanık hakkında iddianame düzenlendi. 2 Aralık 2009 tarihinde de 15 sanık hakkında yeni bir iddianame hazırlandı.
Soruşturma sürecinde kolluk kuvvetleri tarafından dosyadaki sanıkların telefon tapelerinin dinlenmesi, dökümünün yapılması, imhası işlemleri, ev arama, gözaltı, el koyma, yakalama, kan-kıl-tükürük örneklerinin alınması istemlerine imza atan Terörle Mücadele Amiri Mutlu Ekizoğlu’ydu. Mutlu Ekizoğlu FETÖ’nün Poyrazköy başta, birçok kumpasında yer almıştı. Emniyet Müdürü Ekizoğlu 15 Temmuz darbe girişiminin ardından “Yetkisini veya nüfusunu kendisine veya başkasına çıkar sağlamak amacıyla veya kin ve dostluk nedeniyle kötüye kullanmak” gerekçesiyle ihraç edildi. Ardından kumpas davalarda yer almasından dolayı yargılandı.
Ekizoğlu’nun imzasının bulunduğu evraklarla S.C.’nin ölümünün ardından hazırlanan iddianamede adli bir olay olmasına rağmen sanıklara “Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme, Tasarlayarak Öldürme, Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Mala Zarar Verme” suçlamaları yöneltildi.
İddianamede sanıkların DHKP-C militanı oldukları, olayın örgütlü yapıldığı öne sürüldü. Davada gizli tanıkların beyanları da dikkat çekiciydi.
Gizli tanık beyanlarında saldırının Okmeydanı Haklar ve Özgürlükler Derneği tarafından gerçekleştirdiği iddiası yer aldı. Gizli tanık “Adalet” de S.C.’ye biri siyah diğeri kırmızı maskeli iki kişinin demir sopalarla saldırdığını, etrafta elli kişi daha olduğunu söyledi.
Gizli tanık “Adalet” çevredeki elli kişiden tespit ettiklerinin Okmeydanı Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği’ne girip çıktıklarını öne sürdü.
Soruşturma sırasında ifadeleri alınan sanıklardan Mesut P. ve Burak A., S.C.’nin dövüldüğü sırada etrafta olanları teşhis ettiğine dair beyanlarına yer verildi. Bu beyanlar esas kabul edildi. Tutuklu sanıkların avukatları da dava dosyalarında hiçbir kamera kaydının yer almamasına dikkat çekti.
Davada tutuklu yargılanan sanıklar hakkındaki tek kanıt, bu ifadelerdi. FETÖ’nün sık sık kumpas davalarda kullandığı “gizli tanık” da bu dosyaya eklenmişti. İstanbul 10 Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılamanın dördüncü celsesinde gizli tanık Ada davaya konu edilen derneğin görevlilerinin veya derneğin bu olayda etkisi olup olmadığı konusunda ifade vermediğini söyledi. Halbuki gizli tanık Ada’nın 7 Kasım 2008 tarihli Tem Şube Müdürlüğü polislerince alınan ifadesinde olayın örgütsel faaliyet olduğuna ilişkin değerlendirme vardı.
Yargılamanın bulunduğu aşamanın üstünden iki sene geçtikten sonra mahkeme kanun değişikliğiyle el değiştirdi. Dava dokuz yıl boyunca adeta askıda kaldı. Davayı devralan İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi 10 Haziran 2021 tarihinde kararını verdi. Kararda “Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme, Tasarlayarak Öldürme, Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Mala Zarar Verme” suçlarından ceza çıktı. Ağırlaştırılmış müebbet cezaları verildi.
Davada iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlardan biri Ayten Öztürk’tü. Ayten Öztürk’ün anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği ve tasarlayarak öldürme gerçekleştirdiği söylendi.
Ayten Öztürk hakkındaki tek kanıt Mesut P.’nin beyanıydı. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında “Mesut P.’nin soruşturma sırasında yaptığı teşhislerde Ayten Öztürk’ü Okmeydanı Haklar ve Özgürlükler Derneğinde uyuşturucu ve kumar üzerine düzenlenen toplantıya katılan ve SC’nin linç edildiği sırada olayı izleyen kişi olarak teşhis ettiği” ifade edildi. Öte yandan Öztürk’ün S.C.’nin dövülmesini izlediğine dair bir kamera kaydı yoktu.
Ayten Öztürk hakkında bir diğer beyan Burak Altundal’a aitti. Altundal ifadesinde Öztürk’ü Okmeydanı Haklar ve Özgürlükler Derneği’nin binasında gördüğünü söyledi.
Yani Ayten Öztürk, S.C.’nin dövülmesini kaldırımda izlediği ve dernek binasında görüldüğü beyanları üzerine iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
2018 yılından itibaren tutuklu olan Öztürk “tutukluluktan beklenen fayda gerçekleşti” denerek 2021’de tahliye edildi. Ve ev hapsi cezasına mahkum edildi.
Ayten Öztürk 8 Mart 2018’de Beyrut Havalimanı’nda gözaltına alınmıştı. Öztürk beş gün boyunca burada tutuldu ve 13 Mart 2018’de Beyrut polisi tarafından Türk yetkililere teslim edilmesi sırasında iddiaya göre başına çuval geçirilerek bilinmeyen bir yere götürülmüştü. Öztürk’ün avukatlarına göre aylarca burada işkence görmüştü. İşkenceye dair doktor raporları da vardı. Avukatlara göre Öztürk’e süngerli hücrede çıplak tutulma, 24 saat kamerayla izlenme, hücreye sıcak hava, soğuk hava, sigara dumanı doldurma, askıya alma, parmak uçlarından elektrik verme, falaka, cinsel taciz gibi işkenceler uygulanmış, iğneyle ne olduğu bilinmeyen bir kimyasal madde enjekte edilmişti.
Avukatlarının ifadelerine göre vücudunda 898 yara izi olduğu söylenen Öztürk işkencenin ardından 28 Ağustos 2018’de Ankara Yapracık’ta bir tarlaya yanında iki valiz ve bir sırt çantasıyla birlikte bırakılmıştı. Hemen ardından da Ankara TEM şube polisleri Öztürk’ü gözaltına almıştı. Öztürk üç gün sonra da 31 Ağustos 2018 tarihinde adliyeye sevk edilip tutuklanmıştı.