‘Furkan Karabay’ın tutuklanması haber alma özgürlüğüne karşı bir gözdağı’
Hukuk camiasının iki önemli isminden Furkan Karabay’ın tutuklanmasına itiraz geldi. Ceza hukuku mimarlarından Adem Sözüer hukuksuzluğu farklı aşamalarla anlattı. Eski AYM raportörü Osman Can da “Tutuklama nedeni yalın gazetecilik faaliyeti” dedi.
Gazeteci Furkan Karabay dört gündür tutuklu.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanarak yerine kayyım atanmasını haberleştiren, bununla ilgili sosyal medya paylaşımları yapan 10Haber muhabiri Furkan Karabay 8 Kasım’da gözaltına alındı.
Ertesi gün, 9 Kasım’daysa sevk edildiği hakimlikçe tutuklandı ve Silivri Cezaevi’ne sevk edildi. Karabay’a yönetilen suçlamalar şu şekildeydi:
“Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme’, ‘kamu görevlisine hakaret’, ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma.”
Bunlardan sadece birinden, “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” suçlamasından tutuklandı.
Özer’in yargılama süreciyle ilgili bir haber yapmış, kişisel X hesabından da haberiyle ilgili paylaşımlar yapmıştı Karabay. Bir paylaşımında da soruşturmanın başındaki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve Özer’i tutuklamaya sevk eden İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Can Tuncay’ın adı geçiyordu.
İfadesinde ‘soruşturma dosyasının incelenip tarafsız bir şekilde bir gazeteci gözü ile yazılmış haberler’ yaptığını söyleyen Karabay “Hiçbir çarpıtma, dilekçede olmayan bir şeyi yazmam söz konusu değildir, ben sadece gazetecilik görevimi yerine getiriyorum” dedi.
Karabay’ın tutuklanmasına siyaset, sanat dünyasından, basın meslek örgütlerinden ve uluslararası camiadan tepki yağdı.
Şimdi de Türkiye’de hukuk camiasının iki önemli isminden ‘Furkan’ın tutukluluk hali hukuksuzdur’ açıklaması geldi.
Biri Türk Ceza Kanunu’nun mimarlarından olan İstanbul Bilgi Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, diğeri Anayasa Mahkemesi’nin eski raportörü Prof. Dr. Osman Can.
Prof. Dr. Adem Sözüer hukuk garabetini 10Haber’e dört aşamada anlattı: Öncelikle haberin ceza yaptırımı olamayacağını, savcılığın böyle bir durumda dava açmaması gerektiğini, üçüncü olarak savcılık istese bile iddianamenin iade edilmesi gerektiğini ve son olarak ceza alacak bile olsa tutuklamanın ölçüsüz olduğunu anlattı.
Anayasada ve Türk Ceza Kanununda haber verme hakkı olduğunu söyleyen Prof. Adem Sözüer ‘gerçek, güncel, kamu yararı taşıyan ve ölçülülük koşullarına uygun’ bir yayında haber verme hakkının kullanıldığını söyledi ve “Hakkın kullanılması Türk Ceza Kanunun 26. Maddesinde öngörülen bir hukuka uygunluk nedenidir” dedi.
Bu durumda haberin tüm hukuk düzeni bakımından hukuka uygun hale geleceğini söyleyen Prof Dr. Sözüer “Habere sadece ceza hukuku yaptırımı değil, tazminat veya idari yaptırım da uygulanamaz” dedi.
Savcılığın böyle bir durumda dava açmaması gerektiğini söyleyen Sözüer “Savcılık dava açmak istedi ve iddianame düzenlediyse bu iddianame iade edilmeli” dedi. Haber verme hakkını kullanan gazeteci için soruşturma aşamasında tutuklama kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu söyleyen Sözüer bir ila üç yıl arasında hapis cezası olan bir suç nedeniyle tutuklama verilmesinin ‘her şeyden önce ölçüsüz’ olduğunu da sözlerine ekledi.
Sözüer şöyle devam etti:
“Delilleri karartma ve yeri yurdu belli gazeteci için kaçma şüphesi de söz konusu değil elbette. Bu tür tutuklamalarla ifade özgürlüğü ihlal ediliyor, haber verme ve eleştiri haklarının kullanılması engelleniyor.
Böyle cezalandırma ve düşünceleri açıklamaktan caydırma amaçlı tutuklamaların hukuka aykırı olduğu AYM ve AİHM kararlarıyla da sabittir.
Kanundaki koşullara uymadan yapılan ve tutuklamayı tedbir amacından saptırarak bir tür baskı aracına dönüştüren uygulamadan vazgeçilmelidir.”
“Haberleştirmeler haber değeri taşıyan ve toplumda ve siyasette ciddi yansımaları olan bir tutuklama ve kayyım olgusuyla ilgili” diyerek söze başlayan Prof. Dr. Osman Can, Özer’in en büyük muhalefet partisi tarafından yerel seçimlerde aday gösterilip seçildiğini ve seçilmesinde DEM Partisinin desteğini olduğunu hatırlatarak “Sayın Özer gerek kültürel arka planı, gerekse dünya görüşü itibariyle mevcut iktidara muhalif, onun politikalarını benimsemeyen, onun politikaları çerçevesinde görev ifa etmeyen, etmek zorunda da olmayan bir siyasetçidir” şeklinde sözlerine devam etti.
İktidardaki partinin liderinin muhaliflere karşı tüm kamu gücünü kullandığını, diğer bir ifadeyle kamuya ait olması gereken yetki ve imkanları parti politikasına uygun bir şekilde kullandığı yönünde de kamuoyunda yaygın bir kanaat hakim olduğunu söyleyen Can “Sayın Özer kendisine karşı yapılan isnatların doğruluğundan/yanlışlığından bağımsız olarak Anayasanın 127. maddesinin 4. fıkrası ve Belediye Kanununun 47. maddesinin öngördüğü usule göre görevden geçici olarak uzaklaştırılmamıştır. Aksine olağanüstü hal döneminde çıkarılan, ancak hem usulen hem de esas yönünden Anayasadaki tüm güvencelere aykırı, adeta bu güvenceleri yerle bir eden bir yöntem olan kayyım usulüyle görevden uzaklaştırılmıştır” dedi.
Özer’in gece yürütülen bir operasyonla göz altına alındığını, evinin ve makam odasının arandığını ve ardından tutuklandığını hatırlatan Can, Özer’in tutuklanma usulünün de kamuoyunda çok ciddi tartışmalara ve eleştirilere neden olduğunun altını çizdi.
“İktidar gücünü kullanan, onların kontrolündeki medya ve bu süreçte yetki kullanan kişiler dışında tutuklulukla ilgili olumlu değerlendirmeye rastlamak neredeyse mümkün değildir” diyen Prof. Dr. Can iktidar tarafından yapılan açıklamalarda dahi teknik hukuki değerlendirmenin ötesinde ‘masumiyet karinesiyle bağdaşması mümkün olmayan gerekçelendirmelere’ rastlanmakta olduğunu ve üyesi bulunduğumuz uluslararası kuruluşlardan da sert eleştiriler geldiğini söyledi.
Konuyla ilgili “Toplumun geneli, özellikle iki muhalefet partisi bu girişimin politik olduğu yönünde kesin bir kanaatle hareket etmektedir. Kendisine yönelik isnatlar ile ilgili avukatları ve kamuoyunda konusunun uzmanı saygın bilim insanları hukuki görüş hazırlamışlardır” şeklinde değerlendirmelerde bulunan Can “Kuşkusuz bunlarla ilgili yargısal değerlendirme yargının görevidir” dedi.
Kayyım ataması ve tutukluluk tedbirlerinin hukukiliği konusunda bu kadar yoğun ve yaygın kuşkular varken bu durumun ‘tüm boyutlarıyla, aktörleriyle ve aktörlerin muhtemel bağlantı, tutum ve işbirlikleriyle birlikte’ haber ve inceleme konusu olmamasının düşünülemez olduğunu da sözlerine ekledi:
“İktidar yetkililerinin kamu yararı doğrultusunda herkese eşit ve tarafsız bir şekilde kullanmaları gereken yetkileri politik amaçlarla kullandığı, bakanlık, bakan yardımcılığı ve savcılık atamalarında bu amaç doğrultusunda hareket edildiği kuşkusu yoğunluk kazanmış ve savcılık görevine yapılan atamalarda aynı zamanda ödüllendirme mekanizmalarının devrede olduğu yönünde kamuoyuna yoğun bilgi yansıması söz konusu iken, süreçte yetki kullanan Başsavcı ve yardımcılarının haber konusu olmaması düşünülemez. Esasen bu yöndeki haberleştirmeler kamuoyu denetimi için zorunludur da.”
Sürecin bütünüyle politik olduğunu söyleyen Can “Yargısal bir değerlendirmenin boyutlarını esaslı bir şekilde aştığı bir yerde konuya ilişkin tüm değerlendirme ve haberleştirmelerin yorumsuz ve objektif olmasını beklemek de mümkün değil, zorunlu da değil” dedi.
Can’ın gazeteci Karabay’ın tutukluluğuyla ilgili görüşleriyse şu şekildeydi:
“Sayın Karabay bu konuyla ilgili haberleştirme ve araştırma faaliyetleri ve bunları yayınlama eylemi nedeniyle tutuklanmış görünmektedir. Başkaca ve kamuoyuna yansımayan suç unsuru barındıran eylemler söz konusu değilse tutuklama nedeninin yalın gazetecilik faaliyeti olduğunu kabul etmek gerekir.
Bu da sonuç olarak Anayasada güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünü, kişi güvenliği ve özgürlüğünü temelden ihlal eder. Bunun da ötesinde kamu gücünün kötüye kullanılması mahiyetinde olduğu için Anayasa Madde 14 ve AİHS 18. ihlali anlamına da gelir.”