Netanyahu bakanlarına yalan makinesi testi yapmaya hazırlanıyor
MEB, liselerdeki test usulü sınavlara son verildiğini, yazılı olarak yapılacağını duyurdu. 10Haber’e konuşan eğitim sendikaları ise üniversiteye giriş sınavının test olmasına dikkat çekti. Sendikalara göre sınav odaklı sistemden vazgeçilmediği sürece bu adım havada kalacak.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), liselerdeki sınavların yazılı yoklama şeklinde yapılmasına yönelik düzenlenme yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Resmi Gazetenin dünkü sayısında yayımlandı.
Yeni yönetmelikte liselerde sınıf tekrarı, devamsızlık ve açık öğretime geçişlere ilişkin hükümlerin yanında yeni maddeler de yer aldı.
Öğrencilerin sınavlarının nasıl yapılacağına ilişkin düzenlemenin yer aldığı yönetmelikte, daha önceki düzenleme ile bir dersin bir sınavının test usulü ile yapılabilmesi uygulamasına son verildi.
Bu kapsamda, cevaplarını öğrencinin oluşturduğu ve farklı bilişsel düzeylerdeki kazanımları ölçen maddelerden oluşan yazılı yoklama şeklinde yapılacak. Artık liselerde tüm kademelerde sınavlar, klasik ölçme yöntemleri ile yapılacak.
Türk dili ve edebiyatı dersi sınavlarının, dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerini ölçecek şekilde yazılı ve uygulamalı olarak yapılmasına yönelik düzenleme yapıldı. Bu kapsamda, bundan sonra Türk dili ve edebiyatı ders sınavları da yabancı dilde 4 dil becerisini ölçen sınav usulüne göre yapılacak.
10Haber’e konuşan Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, “Biz sınav odaklı sisteme karşıyız. Çocuklar bu sistemde hayatlarını sınav odaklı sürdürüyorlar. Dolayısıyla konuşmanın, yazmanın, resmetmenin, müziğin daha çok olduğu bir sistem istiyoruz. Bu bağlamda sınavların yazılı olarak yapılacak olması önemli ama sınav odaklı sistemi kaldırmadığınız sürece bunu deseniz bile hayata geçmez. LGS için YKS için yine öğrenciler sınava girecek. Bakanın söylediği ya da kağıtta yazılı olan değil hayata geçen önemli. Çocuklar birbirleriyle acımazsızca bir yarışa sokuluyorlar. Biz tabii ki de yazılı sınavların olmasını istiyoruz. Öğretmenler de kendi değerlendirmelerini yapsınlar. Fakat neticede üniversiteye geçerken bir sınavla ben bütün çocukları ölçeceğim diyen bir sistem kabul edilemez. Buna dair hiçbir şey söylemiyorlar. Öğretmenler için bir alan açmış gibi görünüyor ama veliler ve öğrenciler bu yarışın içerisinde öğretmenleri de, yönetici davranışlarını da değiştirirler. O yüzden sınav sisteminden vazgeçmeye ya da kademeli olarak terk etmeye dair bir vaadi olmadığı sürece biraz boşlukta kalan şeyler bunlar” değerlendirmesi yaptı.
10Haber’e konuşan Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay ise “Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıklamalarından anlıyoruz ki eğitimde yine bir dizi kritik kararlar alınmış durumda. Bu kararların bazılarını kısmen olumlu değerlendirmek mümkünse de, genel olarak sorunları çözmeye değil, onların şeklini değiştirmeye yönelik olduğu ortada” dedi.
Özbay, testlerin kaldırılmasıyla ilgili “Bu karar da yine ilk başta olumlu görünmekle birlikte hem mantık hem de işleyiş açısından hatalar barındırıyor. Çünkü zaten sınavlar, öğretmenlerin tercihine de bağlı olarak, hem yazılı hem test olarak yapılıyordu. Bundan sonra test yapılmayacak olması, öğrencinin gerçekten neyi ne kadar anladığını anlamak için iyi bir metot olarak görülebilir ama hem yeni değil hem de tüm itirazlara rağmen sınav odaklı hale getirilen bu sistemde, o canla başla hazırlanılan sınavalar test usulüyken, eğitim sürecinden test usulünü olduğu gibi koparmak tam olarak mantıklı değil. Özellikle öğrencilerin bir kısmı dershanelere gidebiliyorken, yardımcı kaynakları/testleri satın alabiliyorken, yani test usulünden kopmama şansı varken, yoksul öğrencilerin okulda dahi test yönteminden uzak tutulması, ailesi zengin öğrenci ile ailesi yoksul öğrenci arasındaki makası daha da açacaktır” diye konuştu.
Türk dili ve edebiyatı dersinin sınavları özelinde alınan karar için “Türkçe dersi özelinde alınan kararlar da sorunu kendinden başka herkeste arayan bir anlayışın meyvesi. 2023 YKS bize ne gösterdi? 40 Türkçe sorusunda geçen sene 17 olan net ortalaması bu yıl ancak 3 puanlık bir artışla 20’ye çıkabilmiştir. Türkçe’yi bile öğretemeyen bir eğitim sistemine sahip olduğumuz bir kez daha ispat bulmuştur. Oysa Türkçe’ye hakimiyet, öğrencilerin sadece kariyeri için değil meseleleri kavrayışı, kendini ifade edebilmesi gibi hayati becerilerinin de temelidir. Şimdi bu utanç verici tabloya bakıp “ben neden Türkçe’yi bile öğretemiyorum” diye düşünmesi gereken Bakanlık, bilgi transferi süreci yerine değerlendirme sürecine odaklanmış durumda. Oysa gericileştirilen müfredat başarısız, bilimsel eğitim doktrinlerinden uzak, kendi iddiasından bile o kadar uzak ki sürekli yardımcı kitaplarla yamanıyor. MEB’in bu konudaki tavrı, ters yola girmiş bir sürücünün karşıdan gelen tüm araçları suçlamasına benziyor. Bir kez olsun ‘hatalı olan ben miyim’ diye sorgulamıyor ve bu yolda ‘kazalar’ kaçınılmaz” dedi.
Özbay, sınıfta kalma sisteminin geri getirilmesini “Bu karar, öncelikle öğrenciyi kazanma değil, korkutma amacı taşıyor. Öğrencinin neden başarısız olduğuna, onu başarıdan alıkoyan nedenlere odaklanmayan bir anlayışın sonucu bu karar. Öğrenci maddi durumu nedeniyle bir yandan çalışıyor olabilir, öğrenci ailesi yoksul olduğu için tüm derslere karnı aç giriyor olabilir, öğrenci yaşıtları gibi özel dersler alamıyor olabilir, öğrencinin ailevi problemleri olabilir… Yani bir olguyu sonuç üzerinden değerlendirmek, o sonucu yaratan koşullara aldırış etmemek her şeyden önce çözüm odaklı bir yaklaşım değil. Ve MEB ısrarla bu konudaki nobranlığını sürdürüyor” değerlendirmesini yaptı. Özbay, olması gerekenin öğrenciyi sınıfta bırakmak yerine “tıpkı yükseköğretimde olduğu gibi ‘sorunlu geçiş’ sağlamak, sınıf geçirirken şerh düşmek” sözleriyle değerlendirdi.