Eylem Tok ve oğlunun dönmeye niyeti yok: Bir yıllığına ev kiralıyorlar
Marmara Bölgesi'nde ağustos ayı yağışları 1991-2020 yıllarına ait uzun dönem ortalamasına göre yüzde 65 azalırken geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 36 arttı.
Türkiye’nin en önemli tarım ve sanayi merkezlerinden Marmara Bölgesi son yıllarda iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini giderek daha çok hissetmeye başladı. Ağustos ayında düşen yağış miktarı bu durumun en somut göstergelerinden biri.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Marmara Bölgesi’nde ağustos yağışları 1991-2020 yıllarını kapsayan uzun dönem ortalamasına göre yüzde 65 azaldı. Bölgeye bu yıl ağustos ayında sadece 6,8 milimetre yağış düştü. Bu miktar uzun yıllar ortalaması olan 19 milimetrenin oldukça altında kalıyor. Geçen yıl aynı dönemde beş milimetre yağış kaydedilmişti, bu da bu yıl yüzde 36’lık bir artışa işaret etse de uzun vadeli düşüş eğilimi devam ediyor.
Yağışlardaki bu dramatik azalış sadece tarım faaliyetlerini değil, aynı zamanda bölgedeki baraj doluluk oranlarını ve yer altı su kaynaklarını da olumsuz etkiliyor. Özellikle Marmara’nın önemli kentlerinden Yalova’da ağustos yağışlarında normal seviyelere göre yüzde 92 oranında azalma yaşandı.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nde meteoroloji uzmanı olarak görev yapan Dr. Öğretim Üyesi Güven Özdemir konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda bu yağış azalışlarının arkasında yatan temel nedenleri ve olası sonuçlarını değerlendirdi.
Özdemir geçen kış mevsiminde kar yağışının çok düşük seviyelerde kaldığını ve bunun sonucunda kar kuraklığı yaşandığını vurgularken “Marmara Bölgesi’nde ağustos ayında yağışlar normaline göre yüzde 65 azaldı. Yaz ayları çok sıcak ve kurak geçti. Bu durum barajlardaki suları azaltmaya başladı” dedi.
Özellikle yaz aylarının kurak geçmesinin, su kaynakları üzerindeki baskıyı artırdığını ifade eden Özdemir tatlı su kaynaklarında ciddi bir azalma yaşandığına dikkat çekti:
“Türkiye’de bu sene art arda Afrika sıcakları geldi. Azot yüksek basıncının hakim olması, Afrika sıcağının Avrupa’nın içlerine kadar ulaşması yağışların olmamasına neden oldu. Alçak basınç sistemlerini, yağışlı sistemleri bu sene çok az aldık. Maalesef büyük bir kuraklık yaşadık ve halen de yaşayacağımız gibi gözüküyor.”
Özdemir ayrıca hidrolojik kuraklık tehlikesine de dikkat çekerek su havzalarında ve nehirlerde tatlı su miktarının endişe verici boyutlara ulaştığını belirtti:
Türkiye’nin dört bir yanındaki nehir, gölet ve barajlarda su seviyeleri alarm veriyor. Bu durum yalnızca içme suyu kaynakları için değil, tarımsal sulama açısından da büyük bir tehdit oluşturuyor.
Kuraklık sorununun temelinde iklim krizinin yattığını belirten Özdemir sera gazlarının yoğun bir şekilde salınmasının hava sıcaklıklarını yükselttiğini ve yağış rejimlerinde dengesizlik yarattığını dile getirdi:
“Artan sıcaklıklar sadece yaz aylarındaki sıcak hava dalgalarını artırmakla kalmıyor, aynı zamanda kış aylarındaki kar yağışını da azaltıyor. Bunun sonucunda, kar yağışıyla beslenen su kaynakları da hızla tükeniyor.”
Özdemir su kaynaklarını korumanın artık hayati bir önem taşıdığını ifade ederek “Su tasarrufu, bu süreçte her zamankinden daha önemli bir hale geldi” dedi.
Önümüzdeki aylarda, özellikle ekim ve kasım aylarında yağışların bir miktar artmasını beklediklerini ifade eden Özdemir bu artışın hidrolojik krizi tam olarak çözmeye yetmeyebileceği konusunda uyardı. “Ekim ve kasım aylarında yağışların biraz daha artacağını düşünüyoruz” diyen Özdemir uzun vadede iklim krizine karşı daha kapsamlı tedbirler alınması gerektiğini belirtti.