2 kez öldü sanıldı morga konuldu: Şimdi 98 yaşında
Bu hafta medyada yaşlılar ve haliyle 'yaşlılık' kavramı üstüne bolca haber vardı. Bazıları kimsesiz ölmüş, bazılarıysa hayatının son baharında 'üniversiteden mezun olmak' veya 'gençlere taş çıkarmak' gibi tecrübeler edinmişti. Gelin yakından bakalım.
“Dünya eskisi gibi değil. Örneğin artık yaşam daha uzun sürüyor. Seksenimi devireli çok oldu, yine de yetmiyor. Ziyadesiyle sağlıklıyım, üstelik uğruna sağlıklı olacağım bir şey de yok. Hayat yakamı bırakmıyor. Uğruna yaşayacak bir şeyi olmayanın, uğruna ölecek bir şeyi de olmuyor.” – Kjell Askildsen.
Genç sayılan birçok insan hayatının bir noktasında ‘yaşlılık’ üzerine düşünmüştür mutlaka. Yaşlı akrabalar, anne babanın bakımı, gündelik hayattaki manzaralar; bedenin yıpranması, yaşanmışlıkların yorgunluğu, yüzün, cildin değişmesi gibi ‘kaçınılmazlar’ önce bir endişe dalgası yaratsa da ‘an’a dönüldüğünde “Aman neyse, daha çok var” dedirtmiştir.
Peki yaşlılar, örneğin 70’lerini geride bırakmış ya da merdiven dayamış insanlar ne hissediyor, ne düşünüyor?
Minimalist öyküleriyle dikkati çeken Kjell Askildsen ‘Thomas F’nin Kamuya Açık Son Notları’nda ana karakteri yazarken 54 yaşındaydı. ‘Yaşlanmak’ üzerine çokça düşünmüş olacak ki okurlarını da bunu yapmaya mecbur bırakmıştı.
Thomas ve arkadaşlarının isteği ölümü beklemek, tüm belirsizlikleri tüketip bunca ‘deneyim’ üzerine hiçliğe süzülmek midir? Yanıt için sormak, dinlemek, izlemek, okumak gerekiyor; hele ki hayatı bilindik çizgide seyreden milyonların bundan kaçamayacağı düşünüldüğünde.
Bu hafta medyada yaşlılar ve haliyle ‘yaşlılık’ kavramı üstüne bolca haber vardı. Bazıları kimsesiz ölmüş, bazılarıysa klişe bir şekilde niteleyecek olursak ‘hayatlarının son baharında’ ‘üniversiteden mezun olmak’ veya ‘gençlere taş çıkartmak’ gibi tecrübeler edinmişti.
Altı çocuk annesi Ayşe Aydoğan Osmaniye’de yaşıyordu. Babası çocukluğunda okula göndermedi. Eşinin ölümünün ardından gündüz bakım evine gitmeye başladı. El işleri, resim ve çeşitli etkinliklerle hayata tutunuyordu. Ancak en büyük hayali okuma yazma öğrenmekti. 86 yaşında bunu da yaptı:
“Okumaya çocukken babam göndermemiş. İçimde kalmıştı. Bir türlü yakalayamadım okuma şansımı. İşte sonra çoluk çocuğa karıştık, olmayınca da kaldı içimde üzülüyordum. ‘Ben niye okuyamadım, niye okuma yazma öğrenmedim’ diye. Sonra da işte olmadı, kısmet olmadı. İki sene oldu eşim öleli. O öldükten sonra evde yalnız kaldım. Buranın açıldığını duydum. Arkadaşlarım haber verdi.
‘Belli bir yaştaki insanlara orada yardımcı oluyorlar, ilgileniyorlar, arkadaşlarınız var vakit geçirirsin.’ Ben de ‘bir gideyim, göreyim, memnun olursam devam ederim’ dedim. Memnun olmazsam da gitmem dedim. Geldim, memnun oldum. Bir buçuk sene oldu, buraya hiç aksatmadan geliyorum. Çocuklarım gezmemi istiyor gidelim, değişiklik olsun anne diyor. Benim okulum var, gitmem diyorum, ben burayı okul bildim. Burada da herkesin okuması var, benim yoktu. Ben orada bir eksiklik hissettim.
Buradaki görevliler ‘Fatma Hanım ve Fatih Bey’e her şeye yardımcı oluyorsunuz, her işte hocamız var. Ben okuma yazma öğrenmek istiyorum bana da bunu öğretin buranın görevlisisiniz’ dedim. Birkaç gün sonra bana bir kalem bir defter verdiler, okumaya başlayalım dediler. Allah bin sefer razı olsun Fatih bey ve Fatma hanımdan bana sabır ettiler, buraya kadar getirdiler. Ben kendi kendime daha güzel okuyorum ama burada azıcık heyecan yaptım. Kelimeleri birden çıkaramadım.
Amcamın kızı okudu, öğretmen oldu. Aynı yaştaydık, onu okuttular, ben okuyamadım. İşte çocuk aklı, yani direnemedim mi? Artık nasıl oldu ben de bilmiyorum. Keşke direnseymişim. Babamda öyle fazla sert bir baba değildi aslında. Kısmet olmadı okusaydım öğretmen olurdum. Çok seviyordum yani insanlara yardımcı olmayı çok seviyorum, anlayacağın. Burada mutluyum yavrum.”
İlknur Emniyet 65 yaşındaydı, Rize’de yaşıyordu. Bu yıl Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) girdi ve Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu (BESYO) parkuruna çıkmaya hak kazandı. Bu onun hayaliydi.
Parkuru 84 saniyede tamamlayınca sınavı yapan hocalar İlknur’u ayakta alkışladı:
“BESYO sınavlarına girmeye karar verdim. Çocuklarım sporcu. İmkansızlıklar nedeniyle bir türlü girememiştim. Şimdi sınava girmeye hak kazandım ve geldim. Kazanamazsam bile hayalimi gerçekleştirmiş oldum. Basit görünse de zorlu bir parkurdu yaşıma göre. Hayallerimi gerçekleştirdim. Çok da güzel oldu. Bütün hocalar beni alkışladı. Çok mutluyum.
Yavaş yavaş yaptım fazla koşmadım. Orada olmak çok güzeldi. Toplar çok hafif geldi bana. Yine bir ilki başardım. Ben böyle yaşıyorum. Rize’de hentbolda ilktim. Kadınlara öncü olmak için rafting yaptım. Ondan sonra gençler devam etti. Heyecan yapmasınlar. 65 yaşındayım, heyecan yaptım.”
70 yaşındaki İhsan Benli Konya’nın Kulu ilçesinde yaşıyordu. Bir yıl önce Anadolu Üniversitesi’nde ’emlak yönetimi’ bölümüne girdi. Yaşlı adam buradan bir yılda mezun oldu. Hem de onur belgesiyle:
“2023 yılının Ağustos ayında bir üniversiteye tekrar başladım. Daha önce lisans mezunuydum, tekrardan sınavsız üniversiteye kayıt oldum. Bazı derslerden muaf olduğum için bir yıl içinde mezun olabileceğimi hesapladım. Bir yıl içinde fazla fazla ders alarak tüm derslerimi verdim. Yıl sonunda da onur belgesi alarak mezun oldum.
Çalışmayı seviyorum ve hevesim var. Okumayı da çok seviyorum genellikle çok kitap okuyan birisiyim. En azından ayda 2 ya da 3 tane kitap okurum. Bilimsel ve toplumsal yani sosyolojiyle ilgileniyorum. Gençlere örnek olmak istiyorum. Onlara tavsiyem çok okumaları yönünde.”
78 yaşındaki Ali Süleymaniyelioğlu Muğla’nın Fethiye ilçesinde huzurevinde kalıyordu. Bir süredir hobi olarak bahçede farklı türden bitkiler yetiştirmeye başladı. En sonunda Çin’den salatalık tohumu getirterek bunu yetiştirdi. Meyve kısa sürede 60 santimetre uzunluğuna, 20 kilo ağırlığına ulaştı.
Aynı zamanda birlikte yaşadıkları arkadaşlarıyla oluşturdukları koronun da şefliğini yapıyor Ali Bey, salatalığının karşısında arkadaşlarıyla bir mini konser verdi.
75 yaşındaki Sakine Akkul Isparta’nın Sav beldesinde yaşıyordu. Bulduğu her şeyi pembeye boyamasıyla ünlüydü ve geçen hafta “Herkes bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” teorisine hak verircesine bir anda sosyal medyanın hit konuları arasına girdi.
Sakine teyze pembe tutkusunu şöyle anlatıyordu:
“4-5 yaşlarında annemden pembe bez parçaları istermişim, onları dikermişim. Başka bir renk aldığı zaman kabul etmezmişim. Pembe sevgim o zamanlardan beri var. Babam bayramlarda bize bayramlık alacağı zaman bana pembe kazak al derdim. Başka renk alırsan giyinmem derdim, kıyafetlerimi pembe alırdı.
Boyamak içimden geliyor. Evimi kendim boyadım. Elime ne geçerse pembeye boyamak istiyorum, boyamadan duramıyorum. Boya yapmadığım zaman uyuyamıyorum. Pembe boya aldığım zaman içim rahatlıyor. Oğlum, ‘Anne hastasın, bu yaşta yapma uğraşma’ diyor ama ‘Oğlum duramıyorum, boya yaptığım zaman vücudum rahatlıyor’ diyorum.
Elimden gelse her yeri, her şeyi boyayacağım. Elimden gelse oğlumla kızımı da pembeye boyayacağım, onlara da pembe pembe bakacağım. Çünkü çok seviyorum.”
Çorum’un Osmancık ilçesinde yaşayan 75 yaşındaki Behçet Alpağut Samsun’da girdiği hafızlık tespit sınavında ilerlemiş yaşına rağmen büyük başarı elde etti. Arapça öğrenmeye hevesliydi. Bir dönem Libya’ya gitti, orada gece okuluna giderek şahadatname aldı.
Kendi deyişine göre içinde hep “Sen neyi kaybettin de öğrenmeye çalışıyorsun” şeklinde bir his vardı:
“Libya’da çalıştığım 4 yıl sürecinde gündüzleri işyerinde çalıştım, gece okula gittim, boş zamanlarımda hafızlığımı kuvvetlendirmeye çalıştım. Türkiye’ye geri döndüğümde Gümüşhacıköy’de mukabele okudum. Çiğ sayfa olarak tabir edilen hiç okunmamış, ezbere alınmamış her cüzden altı sayfayı toplamda 180 sayfayı bir ayda tamamladım. Bu bana Cenabı Allah’ın verdiği çok büyük nimettir.
Gönül neyi öğrendin de neden bıraktın hissiyatı içime doğunca yeniden bir istek geldi. Osmancık Müftülüğü’nün desteği, hocalarımın da vesilesiyle Samsun’da Hafızlık sınavına girdim. Sınava öncesi beni görenler ‘Torununu mu? Oğlunu mu? getirdin’ diye sorduklarında kendim geldim deyince ilgiyle karşılandım. Sınavı tamamladım ve belgeyi aldım. Bana bu belgeyi layık gören herkese teşekkür ediyorum. Rabbim bu yaşta bu nimeti bana nasip etti. Esas benim belgem bu olmayacak. En büyük belgeyi inşallah mahşerde alacağım.”
Samsun’da 70 yaşındaki Musa Avcı 55 yıldır saat tamir ederek zamana ayar veriyor. Mesleğinin son temsilcilerinden.
“Şu anda saat tamiri usta kalmadı. Son nesil ustalarız. Tüm zanaatlar yapa boza öğreniliyor ama ileride bizim gibi zanaatkarların yetişeceğine inanmıyorum” diyen Musa amca şöyle devam ediyor:
“Gençlik şu anda hevesli değil. Şu anda saat tamircileri de pil değiştiriyor. Bu tamircilik değildir. Mekanik saatten anlayan Samsun’da en fazla 5 kişi var. 1968-1970’lerde sadece Samsun’da 130 saat tamircisi vardı. O dönem dernek kurmak için de valilikten girişimlerde bulunmuştuk. Eski ustalarımız artık rahmetli oldu. Şu an mekanik saatlerin sök-tak işlemi 200 TL civarında.
Saat tamirciliğinin sonunu şöyle görüyorum: İllerde bir mekan tutulur, ‘saat tamiri yapılır’ tabelası asar. Bunları toplayıp Ankara ya da İstanbul’a toptan gönderir. Tamir olduktan sonra gelen saatler burada 200 TL’ye tamir edilecekken bin TL’yi bulur. Sonucu böyle görüyorum. Çünkü sanat bitti, meraklısı yok.”
Erzurum’un Oltu ilçesine bağlı sekiz haneli İpekçayır Köyü artık 72 yaşındaki Fikriye Yavuz’dan soruluyor.
Mart 2024’teki yerel seçimlerde rakibi Hasan Yavuz’la altışar oy alan yaşlı kadın Seçim Kurulu’nda çekilen kura sonrası makamına oturdu. İlk işi acil olarak fırın, içme suyu ve köy yolunun genişletilmesini istemek oldu.