Üç çocuğu silahla yaralayan muhtar görevden alındı
Kırşehir'de muhtarlık seçimini kaybetmesine yazdığı şiirle tepki gösteren çoban Aydın Battal hikayesini 10 Haber'e anlattı. Battal bir sonraki seçimde aday olmayacağını "Benim için siyaset öldü" diyerek duyurdu.
“Sanki rakiplerim uzay bilimci,
Benim gibi aynı, köylü bilinci,
Ulan varsın onlar olsun en baş birinci,
Baldızım, bacanağım istemedi ilk önce beni.
Acıyormuş bana fakir diye,
Her yere gidemezsin topalsın diye,
Beni hakir görme bu kibir niye?
Baldızım, bacanağım istemedi ilk önce beni. (…)”
Kırşehir’in Akpınar ilçesine bağlı Aşağı Homurlu köyünde çobanlık yaparken muhtarlığa aday olan, ancak 31 Mart’ta sandıktan kendisine yalnızca 29 oy çıkan Aydın Battal’ı Türkiye bu isyanıyla tanıdı; Battal başta X (eski adıyla Twitter) olmak üzere pek çok sosyal ağda gündem oldu.
Yıllardır YouTube hesabında yayınladığı şiirler de bu vesileyle geniş kitlelere ulaştı. Popülerliği bir anda öyle arttı ki ’Ben köyüm diyorum, avrat Ankara’ başlıklı şiirinin 7 Nisan itibariyle görüntülenmesi 40 bini buldu:
“Gel köye gidelim ömrümüz uzar,
Vallahi billahi parasız mezar,
Evin önünde bahçe ve pazar,
Ben köyüm diyorum, avrat Ankara.”
Bu arada küçük bir not düşelim: Battal bir Instagram fenomeninin yayınında bahse konu şiirini okurken marketlerdeki et ve sebze fiyatlarını göstererek ‘dertleniyor.’
Son olarak çevirmen, tarihçi ve yazar Sadık Usta, Battal’ın bugüne dek kaleme aldığı şiirlerinin kitap olarak yayınlanmasını sağlayacaklarını söyledi.
10 Haber olarak Battal’ın peşine düştük ve yaşananları kendisine sorduk. Önden belirtmek gerekirse Battal bu ‘fenomenlik’ halinin geçici olduğu, bir hafta sonra esamesinin dahi okunmayacağı görüşünde.
Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz kısa ‘soru – cevap’ rallisi şöyle:
– Hep burada mı yaşıyordunuz? Yoksa başka bir yerden mi geldiniz?
Doğdum doğalı bu köyde yaşıyorum. Birkaç sefer yurtdışına gittim inşaatlarda çalışmak için. Cezayir’e gittim, darbe oldu. Tunus’a gittim, ‘Arap Baharı’ oldu, karman çorman oldu. Irak’a gittim, çalıştığım yer bombalandı, gelmek zorunda kaldım. Afganistan’a gittim, zaten durumu biliyorsunuz. Azerbaycan’a gittim. Orada iki üç ay kaldık. Orada da para almadık, öyle geldik. İki sene İsrail’de kaldım, orada da dolar bizim parayla kafa kafaya gidiyordu. Borçları ödeyemedik, oradan da geldik. Gelmek zorunda kaldık.
– Kaderde hep bir dönmek varmış galiba.
Yani evet zorladı beni. ‘Git köyünde davar güt, çobanlık yap’ gibi davrandı bana ya.
– Seçim sürecinde ne vadetmiştiniz köyde yaşayanlara?
‘Sulama kanalı’ dedim. Baraj… ‘Hayvanların gelip geçtiği yerlerde sel geçince telef oluyor, onun için bir köprü’ dedim… ‘Selçuklulardan kalan bir cami var, onu Kültür Bakanlığı’na haber ederim’ dedim. Demek ki yanlış manifesto yapmışım.
– Son paylaştığınız videoda “Seçimlere başladığımda üzerimde üç yük vardı: Gariban olmam, çobanlık yapmam ve sosyal medyada şiir yazıp paylaşıyor olmam” diyordunuz. Bu özelliklerin ‘kusur’ olarak görüldüğünü mü düşünüyorsunuz?
Bu benim kusurum değil, milletin bana bakış açısının kusuru. Fakir adam her şeyi alıp giyemez, sözünü kimse dinlemez. Şiir yazdığım için de kimi diyor işte ‘zibidilik yapıyor’, kimi diyor ‘soytarılık yapıyor’, kimi ‘köçeklik yapıyor’ diyor. Aşağılıyorlar yani. Ben de zaten bir gün elim boş kalırsa gideceğim ben niye garibanım, niye kimsem yok, malvarlığım… Araştırılsın diye mahkemeye vereceğim kendimi. Diyecekler ki; ‘çalmayı bilmiyor.’ Ama o çok basit bir şey. Ben onu istemiyorum. Niye böyle olduğunun araştırılmasını isteyeceğim.
– Aslında şairlerin, ozanların yeri çok özeldir Türk kültüründe. Size bakış açılarının neden böyle olduğunu düşünüyorsunuz?
Ne olduğunu bilemiyorum… Ya istemiyorlar ya ‘bu beceremez’, ‘bu kim’ diyorlar. Bir şeyler vardır yani. Geçmişteki bütün ozanlara bakın, hep sefalet içinde ölmüşler. Bunu onlara hak görmüşler yani. Siz de biliyorsunuz, Neşet’ten, Muharrem Ertaş’tan… Bunların birçoğu bir ekmeğe muhtaç olarak öldü. Ama öldükten sonra yok ‘uçtuydu’, yok ‘kaçtıydı’. Ben öldüğümde anılmak istemiyorum, isterlerse Fatiha da okumasınlar. Ben yaşarken değerli olduğumu hissettirsinler ki ona göre daha güzel şiirler yazayım, daha güzel türküler söyleyeyim. Şimdi hayata nereden bakarsan bak bu gözüküyor.
– Kazanan rakibiniz sizin tam tersiniz bir profilde mi?
O zengin, onun kapısında her şeyi var.
– Seçimi kaybettiniz, evet, ama Türkiye’de çok popüler oldunuz. Ne hissettiniz?
Çok mutlu oldum. Büyük insanlar da, bakanlar, milletvekilleri falan da yazmış. Gurur duydum, sevindim. Ama bunun geçici bir durum olduğuna inanıyorum. Bir hafta sonraya kalmaz ‘Aydın diye biri var’ esamem bile okunmaz. Onun farkındayım. Söyledim, Kültür Bakanlığı’nı, yani davet ettim. Madem ben kültürüm, madem yaşayan hazineyim, cevherim, ne ağzını ayırıyon? Gel beni de bul değil mi? Bunu da söyledim bir kanalda.
Yanlışsa ‘Yanlışsın ağabey’ deyin.
– Videonuzdan sonra köydekiler size gelip bir şey dedi mi?
Hiç kimse ‘geçmiş olsun’ diye bile gelmedi. Geçen bir televizyondan geldiler, camiye götürdüm. ‘Ben niye kaybettim, nasıl adamım, bunlara sorun’ diye. Konuşmaktan bile çekindiler, kaçtılar, çünkü suçlular.
– Tekrar aday olacak mısınız sonraki seçimde?
Benim için siyaset öldü, gerekirse oy bile atmam. Bana göre değil. Beni insanlar hatırlayacaksa şiirlerimle, yaşam tarzımla falan hatırlasın. Zaten siyaset kirli bir durum oldu. Ben de ayağım arıza yaptı da ondan girdim, ayakta durmamak için. Dedim ‘Beni muhtar seçin, yanıma da aza verin. İyileşince mahkeme kararıyla gidelim istediğiniz azaya verelim’ dedim. İşin doğrusu bu. Yoksa siyaset benlik değil.
(Aydın Battal’ın viral haline gelen şiirinin tamamı.)