Dünyanın geleceğini hangi meslek belirleyecek?
Birinci sınıf ve anaokulu öğrencileri Pazartesi ders başı yaptı ve sadece birkaç günde ekonomideki kötü gidişin, eğitimi de nasıl vurduğu ortaya çıktı. ‘Artık devlet okulunda çocuk okutmak da paralı’ diyen Eğitim-İş Genel Başkanı, eğitimdeki acı tabloyu 10Haber’e anlattı.
Okula uyum haftası kapsamında, Türkiye geneli tüm birinci sınıf ve anaokulu öğrencileri, 4 Eylül 2023 Pazartesi günü ders başı yaptı.
Okulların ilk haftasında, öğrenciler için sağlıklı eğitim koşullarının olup olmadığını Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, 10Haber’e değerlendirdi.
Devlet okulunda çocuk okutmak paralı hale geldi
Ders zilinin eğitimin çözülmediği için kronikleşen sorunlarıyla çaldığını söyleyen Özbay, sorunları şöyle sıraladı:
“Eğitim dönemi yine klasik ayıbıyla, kayıt parası rezaletiyle başladı. Bakanlık, ‘isteyenleri bize ihbar edin’ dese de veliler, iyi kötü evlerine yakın ve çocuklarını biraz olsun içlerine sinerek gönderebileceği okulları riske atmak istemiyor. Üstelik bu ‘kayıt parası’ ayıbının okulları işletme, okul yöneticilerini de tüccar haline getirilmesinden kaynaklandığını, yani okullara yeterli ödenek sağlanmadıkça aslında bu metodun bizzat MEB eliyle mecbur bırakıldığını yıllardır söylüyoruz. Ama bunun karşılığında okullara sadece bir ay yetecek ödenek ve malzeme temin edip ‘tüm okullarımız eğitime hazır’ tekerlemesini söyleyen bir Bakanlığımız var. Üstelik zaten bu kayıt paralarının birçok okulda Okul Aile Birliği üzerinden ‘bağış’ adı altında alındığını yıllardır söylüyoruz. Ama bu usulüne uydurma işi belli ki Bakanlığın da işine geliyor.
Üstelik velilerin üzerindeki tek kambur da bu değil. Okul kıyafetlerine, servis ücretlerine, kırtasiye malzemelerine büyük zamlar yağdı. Öyle ki artık bir çocuğu devlet okulunda okutmak, bundan 5 yıl önce bir çocuğu kötü olmayan bir kolejde okutmakla aynı maliyete geldi. Yeni eğitim dönemi, işte böyle bir çelişkiyle ve antikamusallıkla başlamış durumda.”
“Kötü giden ekonomi, eğitimi de vurdu. Zaten kamusal bir hizmet olarak sunulmayan eğitim, artık devlet okullarında bile paralı hale geldi. Durumun ne kadar kötüleştiğini bariz şekilde bir haftada gördük. Çocuklarımız musluklardan su içiyor, kantinden bir tost bile alamıyor, beslenme çantaları boş. Sendika olarak yıllardır ‘eğitim anayasal bir haktır ve beslenme, barınma, ulaşım da eğitimin ayrılmaz parçaları olduğu için devlet tarafından sağlanmalıdır’ diyoruz ama işte geldiğimiz noktada derse aç giren çocuklarımız var…”
Okulların ilk haftasında, deprem bölgesindeki öğrencilerin ise korkuyla okullara girdiğine dikkat çeken Özbay şunları anlattı:
“Deprem gibi savaş gibi ağır koşullarda en güvenilir yapı olması beklenen okulların, ağır hasarlı olduğu halde, neredeyse hasarsız gösterilip eğitime açılmaya çalışıldığı haberleri geliyor. Örneğin Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde Özbek Mahallesi’nde bulunan Şehit Polis Okan Acar İmam Hatip Ortaokulu’nun 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremde gördüğü hasarın, ‘orta hasarlı’ değerlendirilmesine rağmen ‘hafif hasarlı’ya çevrildiği iddia ediliyor. Bakanlıktan açıklama bekliyoruz. Okullar yetersiz, nitekim ikili eğitim de bu kapsamda hala sürdürülüyor. Yani ikili eğitimle bir okula birden fazla okul sığdırılıp öğrencilere parça parça eğitim veriliyor. Sabah ilkokul, öğleden sonra ortaokul oluyor. Çocuklarımız henüz gün ışımadan, karanlıkta yollara düşüp eğitim almaya çalışıyor. Bu sağlıksız koşullarla eğitim başladı.”
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, bu eğitim döneminde öğrencileri ve velileri bekleyen manzarayı ise şöyle özetledi:
“Derslik sayılarının azlığı, okulların fiziki koşullarının yetersizliği, öğretmen açığının kapatılmamış olması ve çok sayıda eğitim emekçisinin sözleşmeli/ücretli sıfatları altında ağır sömürüye maruz kalması, müfredatın yetersiz ve gerici olması, tarikatların protokol ve ziyaret adı altında okullarda cirit atması, okul yöneticilerinin yandaşlık kriteriyle seçilip aydın eğitimcilerin bu yöneticiler tarafından baskıya maruz kalması, ikili eğitim ve taşımalı eğitim denen garabet sistemlerin hala sürdürülüyor ve eğitimdeki sorunları büyütüyor olması, devlet okulunda okumanın bile bağış adı altında toplanan paralardan ulaşıma, kantin fiyatlarından araç gereç ihtiyacına kadar uzayan bir liste nedeniyle artık çok maliyetli hale gelmesi, yoksul öğrencilerin ya imam hatiplere ya da ucuz işçi olacakları meslek okullarına yönlendirilmesi, karma eğitim başta olmak üzere tüm çağdaş eğitim doktrinlerinin gericiler ve onların eksenindeki yöneticiler tarafından sistematik olarak hedef alınması, özerk şekilde bilimsel faaliyet yürütmesi gereken üniversitelerin siyasi baskıya ve müdahaleye uğraması, yani Anayasamıza göre laik, bilimsel, adil ve kamusal bir hizmet olarak verilmek zorunda olduğu halde gericileştirilen ve piyasacılaştırılan eğitimin ortaya saçtığı sorunlar yıllardır zaten varlığını koruyordu. Kronikleşen bu sorunlara şimdi yenileri eklendi. Bu dönemin, eğitimin tüm bileşenleri için zorlu olması kaçınılmaz.”