En vicdansız çete: Hemşirenin dehşet veren itirafları

Yenidoğan çetesi yargılaması başladı. İlk güne hemşire Hakan Doğukan Taşçı'nın itirafları damga vurdu. Taşçı, bir bebek için 'Çek fişini ölsün' dendiğini bir başka bebeğin naaşının borç yüzünden ailesine verilmediğini, karaborsa ilaç satışını anlattı

Gündem 18 Kasım 2024
Bu haber 1 ay önce yayınlandı

Kamuoyunda ‘Yenidoğan çetesi’ diye bilinen, 10Haber’in başından beri ‘Türkiye’nin gelmiş geçmiş en vicdansız çetesi’ diye adlandırdığı çeteyle ilgili yargılama dün İstanbul’da başladı. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmalarda 22’si tutuklu toplam 47 sanık yargılanıyor. Bu sanıklardan Dr. Fırat Sarı ve 112 Acil görevlisi Gıyasettin Mert Özdemir ele başı olarak yargılanıyor. Beş gün boyunca kesintisiz devam edecek duruşmaların dünkü ilk gününe sanıklardan hemşire Hakan Doğukan Taşçı’nın itirafları damga vurdu. Duruşma salonunun içinde ve dışında şok sayıda mağdur aile de yargılamaya şikayetçi olarak katılmak istedi.

Kamuoyunun takip ettiği davada duruşmaya ilgi yoğun oldu. Çok sayıda kişi erken saatlerde adliye binası önüne geldi. Ancak gazeteciler, bazı avukatlar ve mağdurların yakınları salonun küçük olması gerekçesiyle duruşma salonuna alınmadı. Salona girmek isteyenlerle güvenlik arasında tartışmalar yaşandı.

Duruşma, tam olarak ne için salonda bulunduğu anlaşılmayan bazı avukatlarla mahkeme başkanı arasındaki tartışmayla başladı. Duruşmaya katılma talebinde bulunan avukatlara hakim “kimin avukatısınız” diye sorunca avukat “Halkın avukatıyım. Dilekçe vermek için saatlerce bekletildik. Duruşmalar toplumsal yüzleşme alanıdır” diye karşılık verdi. Salonda kısa süreli tartışma yaşandı. Hakim bir grup avukatın dışarı alınmasını söyledi. Ancak avukatlar çıkmadı.

Türkiye Barolar Birliği Erinç Sağkan ve İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kabaoğlu da davayı takip ediyor. Bunun yanında Ankara, Çanakkale, Bursa, Denizli, Mardin, Van, Kırklareli, Muğla, Sakarya, Eskişehir, Tekirdağ ve Diyarbakır barolarının başkan ve vekilleri duruşmayı takip edenler arasında.

Fırat Sarı: Aylık gelirim 400 bin TL civarında

Duruşma sanıkların kimlik tespitleri ile başladı. Örgüt yöneticisi olarak yargılanan Fırat Sarı mahkemeye spor kıyafetiyle geldi. Yoklama esnasında sanık kürsüsüne çıkan Sarı aylık gelirinin ortalama 400 bin lira olduğunu ifade etti. Çete yöneticilerinden 112 ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir ise evli ve çocuğu olduğunu, aylık gelirinin 40 bin lira olduğunu söyledi. Hemşire Mehtap Sayar da bekar ve lise mezunu olduğunu, aylık gelirinin de 31 bin lira olduğunu belirtti.

SEGBİS arızası nedeniyle ara verildi

Mahkeme başkanı ifade almak gecikince “Bugün geç başladık. Duruma göre akşam 19, 20, 21.00’e uzayabilir, kalanlara sonraki günlerde devam ederiz” dedi. Sanık avukatları müvekkilleriyle görüşemediklerini belirterek vakit istedi. Hakim de duruşmanın seyrine göre hareket edileceğini belirtti. SEGBİS’in çalışmaması nedeniyle duruşmaya 45 dakika ara verildi.

Barolardan katılma talebi

Duruşma aranın ardından başladı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan davaya katılma talepleriyle ilgili söz aldı. Sağkan “Barolar Birliği olarak katılma talebimiz maddi gerçeğin ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktır. Mahkeme suçtan zarar görme kıstasını göz önünde bulundurabilir. Bu tür dezavantajlı gruplarla ilgili yapılan duruşmalarda uluslararası mevzuatlara göre de toplumun mağdur edildiği göz önüne alınmalıdır. Uluslararası mevzuat ve Birleşmiş Milletler kararları değerlendirildiğinde çocuğun üstün yararı gözetilmelidir. Katılma talebimizi bu çerçevede ifade ediyoruz. Meslek örgütü başkanı olarak sanık ve mağdur tarafların yargılamadaki hakları için buradayız. Biz maddi gerçeğe katkı sunmak istiyoruz. Bizim açımızdan önemli olan sanık ve mağdur vekillerinin görevlerini yerine getirecek ortamın sağlanmasıdır” dedi.

‘Gerçeğin ortaya çıkması açısından önemli’

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu da katılma talebine ilişkin yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“İstanbul Barosu olarak katılma gerekçemizi üç nedenle açıklayacağım. Avukatlık kanunu ve ilgili maddeleri. Üçüncü neden ise Anayasa ve demokratik devlet bağlamı. Bu davanın konusunu oluşturan sağlık hizmetini sağlamak devletin tekeli ve sorumluluğundadır. Bu hizmetlerde bir zaaf görülürse yaptırım uygulanır. Yasama, yürütme görevlerinde ortaya çıkan aksaklık sonucu yargı makamı devreye girmiş bulunuyor. Yaptırım yetkisi burada kullanılacaktır. Çocuğun üstün yararının korunmasına katılıyorum ama çocuk aynı zamanda insandır ve yaşam hakkı vardır. Yaşam hakkının korunması Anayasa’da yazar. Adil yargılanma hakkı da Anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. Ortaya çıkacak yargı kararının adil olması gerekir. Bu konuda İstanbul Barosu nitelikli avukatıyla bu davaya katkıda bulunursa, adil yargılama ilkelerinin gerçekleşmesi ve gerçeğin ortaya çıkması açısından önemlidir.”

Mahkeme başkanı, baroların davaya doğrudan katılma taleplerini reddetti. İddianamede isimleri yer almayan mağdur ailelerin davaya katılma talepleri de reddedildi.

‘Kaç yıldır insanları öldürüyor?’

Duruşmada konuşan mağdur çocuklardan birinin avukatı “Sanık Fırat Sarı kaç yıldır bu işi yapıyor, kaç yıldır insanları öldürüyor? Etkinlik pişmanlık kapsamında hemşirelerin konuşması lazım. Tape kaydı uzmanlık raporunda yok. Diğer çocuklar açısından da biz hukuken peşindeyiz. İlliyet bağı açısından da enselerindeyiz. Raporda 19 çocuk yer alıyor. Ancak dosyada 19 çocuktan altısı eksik. Bu altı çocuk hakkında takipsizlik kararı mı var? Biz bu dosyada doğrudan taraf olmasak da soruşturma aşamasında tarafız. Müvekkil, CİMER’e şikayetini yapmış savcılık soruşturmaya başlamış” dedi.

Çocuğumun kolları morarmıştı

Duruşmalar için adliye önüne gelen bir mağdur aile Bağcılar Şafak Hastanesi’nde dünyaya gelen çocuklarının çektiği acılı süreci anlattı. Baba Adem Açıkyürek, “Bize, ‘bu çocuğun hiçbir şeyi yok, içeriden cenaze almaya geliyorsunuz, yavaş gelin’ diyorlardı” ifadelerini kullanırken, anne Ahsen Açıkyürek ise, “Çocuğumun kollarını morartmışlar bant yapıştıra yapıştıra çocuğumun kolları durmuyor diye. Ayaklarından kanı yanlış almışlar, mosmor olmuş çocuğun ayakları, ölüme terk etmişler. Oranın başhekimi Semiha Yavuz’du. Hamile insanların çocuklarını alıp, bebeklerin canına kıymak için iş birliği yapıyor” dedi.

Baba Adem Açıkyürek, ‘Eşimin doğumu olduğu sırada, 10 tane daha aynı şekilde kuvöze çocuk alındı. Çocuğu sevk ettireceğimiz o gün ikizlerden bir tanesi ölmüştü. Annesi yalvardı Kolan Hastanesine çocuğunun bir tanesini götürmek için bana ‘ne olur bu çocuğu buradan al’ dedi. Ben o gün çocuğu oradan aldım. Zaten alacaktım ama devlet hastaneleri dolu, özele sevk ediyorlardı. Bağcılar Belediyesi personeliyim, Belediye Başkanımız yardımcı oldular. Çocuğumun sağlık durumu şu anda iyi. Herhangi bir sıkıntısı yok. Bu olay 27 Ocak’ta meydana geldi” şeklinde konuştu’ şeklinde konuştu.

Hemşire savunma yaptı

Hemşire olarak görev yapan sanık Hakan Doğukan Taşçı savunmasında, “Öncelikle tutuklandıktan sonra kendimi bizzat yaptığım bir iki işlemi söyledim kabul ettim. Soruşturmanın başından itibaren tüm dürüstlüğümle cevap verdim. Üstüme atılı suçları kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.

Hakan Doğukan Taşçı “Bazı konularda üzerime atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Sadece telefon tapeleri üzerinden bir bilirkişi raporu hazırlanmış. Yaklaşık 10 yıldır hemşire olarak görev yapıyorum. Dönem dönem farklı hastanelerde çalıştım. Sanıkların çoğu arkadaşımdı. Hepimiz sağlık sektöründeyiz zaten. Fırat Sarı’yı Reyap Hastanesi’nden tanıyorum. Bazı sistemlerde yapılan yanlışlıklar usülsüzlükler var. Ben 10 senedir çalışıyorum evrak üzerinde oynamalar hep yapılıyordu daha fazla para almak için. Sistemde detaylı bakıldığında binlerce şikayet göreceksiniz. Bu hastanelerin hepsi yıllar boyunca senede belki 10 defa denetlendi. Bu kurumlar nasıl denetimlerden geçiyor da bizi yargılanıyoruz ? Ben 1 kuruş fazladan para kazanmadım. Şu an İstanbul’da özel hastanelerin yüzde 80-90’ınında bebek yoğun bakımda doktor durmuyor. Sistem bu şekilde. Bizim neden müdahale ettiğimiz söyleniyor. Müdahale etmezsek yine suçluyuz. Benim hiçbir şekilde aileler ile para alışverişim olmadı. Eşzamanlı denetim yapıldı. Denetim sırasında kimseden emir almadım. İyi hasta kötü hasta şeklinde şablonlarımız vardı. Bunlar gerçeğe aykırı mıydı diye sorarsanız evet gerçeğe aykırıydı. Ama SGK sistemine geçmiyorduk bunları” dedi.

Sanık Hemşire Hakan Doğukan Taşçı savunmasında, “Öncelikle tutuklandıktan sonra kendimi bizzat yaptığım bir iki işlemi söyledim, kabul ettim. Soruşturmanın başından itibaren tüm dürüstlüğümle cevap verdim. Doktor istemi olmadan ilaç istediğim yönündeki iddia doğru değil, talepleri de kabul etmiyorum. Sağlık meslek lisesi mezunuyum ve 10 yıldır yenidoğan bebek ünitesinde çalışıyorum. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum. Birinci hastanesine başladım. 5-6 ay orada çalıştım sonra Florya Hastanesinde başladım sonra tutuklama oldu. Diğer sanıklardan, hepimiz sağlık sektöründe olduğumuz için çoğumuz birbirimizi tanıyoruz. Whatsapp grubu bile var sağlıkla ilgili. Can Polat yıldırımı Reyap Hastanesinden tanıyorum. Ceylan Çetin’i tanımıyorum. Deniz Korkmaz’ı tanıyorum kendisi arkadaşım olur. Fırat Sarı’yı Reyap Hastanesinden tanıyorum. Evrak üzerinde daha fazla para alınmak için oynamalar yapılıyor. Her sene bu hastaneler denetleniyor. Benim bir kuruş fazla para kazandığım yoktur. Yoğun bakımda gece bilakis doktor durmuyor. Acil müdahale olması gerektiğinde biz müdahale ediyoruz. Etmediğimiz zaman da ‘Sen nasıl müdahale etmezsin’ diyerek suçlamalar var dosyada” ifadelerini kullandı.

‘Fırat Sarı komisyonu kendisi alıyor’

Taşçı, “Her hastane sahibi para kazanmak ister. 20 hastadan bahsettikleri, daha fazla para kazanmak istedikleri için Fırat Sarı’dan bahsediyorlar. Sevkiyatı yapılan bebek, sevkiyatı doktor Sarı’nın yaptığını biliyorum. Yoğun bakımdan birimim gelene kadar kayıt açılmayacağını söyledim. Aileden fazla para alınma muhabbeti oldu. Fırat Sarı aileye, total fiyat 30 bin TL demiş hastaneye 20 bin lira ödüyor komisyonu Sarı, kendisine alıyor. Olay duyulduğunda Fırat Sarı, ‘Olay üzerime kalmasın, hastane yönetimi duymasın’ şeklinde talimat verdi. ‘Ölürse başımıza sıkıntı olacak’ mesajlaşmalarına karşı şunu söylemek isterim, gelen hasta bebek yabancı uyrukluydu ve doğuştan kalp rahatsızlığı vardı. Bu nedenle, hastanın sevk edilmezse öleceğini belirttim. Mesajlaşmada bu durumdan bahsediyordum. Denetim sırasında kimseden emir ve bir talimat almadım. Orada arkadaşımla sohbet ediyordum olay bu şekilde” dedi.

‘İlaçlar dolapta birikiyordu, sattık’

Taşçı savunmasında “Buradan kafamıza göre bir hasta listesi belirledik, ‘Bu çocuk nasıl birşey’ mesajı üzerine, basamak listesi hasta şablonu ve kötü hasta şablonu var bizden yazılı istemiyorlardı bunlar gerçeğe aykırıydı. Biz sadece çarşaf liste yapıyorduk. SGK’ya bildirmiyorduk. Hasta 5 günlük entübeyken 10 günlük gösterilmiş. Hasta 3 günlük entübe ise SGK daha fazla para öder. O yüzden SGK’dan para almak için daha fazla entübe yazıyorduk. Bebeklerin kullandığı bir ilaç. Akciğer gelişimi sağlamak için kullanması gerekiyor. Bu ilaçların fazlalığı oluyordu. Bu ilaçları hastaya vermemek gibi birşey olmuyordu. Bu ilaçlar için SGK 9 bin 500 lira ödeme yapıyor. Toplu alınca daha fazla para kazanıyor hastane. Bu ilaçlar dolapta birikiyordu, hastaya verilmiyordu. İlaçların çöpe gideceğine satılması konusunda Fırat Sarı ile konuştuk. Hasan, hastaneden paraları topluyordu biz de satışları yapıyorduk. Reyap Hastanesi, TRG Hastanesinden alındığını söyleyebilirim ama özellikle şu kişiden alınıyordu diyemem. SGK’yı dolandırmak gibi bir amacım yok. Şablonlar varsa ben hemşireye sadece çarşaf listesi yazarım. Aile, doktor ya da muhatap bulamayınca, aileye kendimizi doktor olarak tanıtıyorduk bilgi veriyorduk.” ifadelerine yer verdi.

Bebek öldü, naaşı borç yüzünden aileye verilmedi

Mahkeme başkanının ’14 hastam var. Biraz hasta mı beklesek diye konuşmuşsun’ sözü üzerine, Taşçı, “Bekleyen kişi ben değilim. Birim sorumlusu olduğum için söylüyorum. Yoğun bakıma bir hasta geldiğinde, aileye doktor olmadan bilgi veriyordum. Aile de bana doktor diye hitap ediyordu. Ben de doktor değilim demiyordum. Türkmen hastaydı. 500 bin lira ameliyat parası vardı. Aile, para olmadığı için ameliyatı kabul etmedi. Bir hafta yaşardı, ama şans eseri 1 haftadan fazla yaşadı. Hastanın kullandığı ilaçlar ve hastane yönetimiyle Fırat Sarı, ‘Bu çocuk zaten ölecek, bu kadar ilaç kullanmaya ne gerek var?’ dedi. Ancak 44 gün yaşadı. Çocuk öldükten sonra, çocuğun babaannesi aradı, ‘Bebeğin naaşını vermediler’ dedi. İçeride ödeme olduğunu, ödenmedikçe naaşını vermeyeceklerini söylediler. Ben de şok oldum, hastane yönetimiyle konuştum ve onlara yardımcı oldum. Çocuğun naaşını verdiler.” dedi.

Fırat Sarı, ‘Hasta yok, doldur’ diyordu

Taşçı, “Yoğun bakım ne kadar doluysa hastane o kadar para kazanıyor, tabii ki bu yüzden hastaneleri doldurmamızı istiyorlar. Bu durumu da usulsüz sevk ya da fazladan yatışla yapıyorduk. SGK’dan biraz daha para kazanmak için. Mert ile sık sık iptal edilen taburcularla ilgili tartışıyorduk. Fırat Sarı’ya ‘Doğukan hırsızlık yaptı’ dedim. İlaç kaybolmuştu, Fırat Sarı bana söyledi. Bebek ilaçları kayıptı, ama öyle bir durum olmadı. Fırat Sarı ile konuşurken ‘Mert’i şikayet edeceğim’ dedim şikayette ettim, 112’ye şikayet ettim, usulsüz bebek sevkiyatlarıyla ilgili, mesela Kaya Bebek, ihmali olan bebeklerle ilgili. Doktor olmayan yerde kanıta da ihtiyaç yok. Elimdeki videoyu zaten sundum. Birinci hastanesinin sürekli akciğer filmi bozuluyordu. Hastayı takip ederken filmini çekemiyorduk, bu kötü birşey. Fırat Sarı sana ‘Hasta yok, doldur’ diyordu. Fırat Sarı, bir günde doldurmanı istiyor. Ne kadar çok hasta, o kadar para demek. 112 hasta geliyor, sürekli öyle para kazanılıyor, hastalar dolduruluyor” dedi.

‘Çek fişi gitsin’ dendi

Taşçı, “Doktor Şehmuz Çelik adını bazen doktor Şehmuz Çelik adıyla hasta kabul ediyorum. Kaya Bebek ile ilgili, ‘Çocuk gözümün önünde öldü’ sözlerimin üzerine, gece 3 civarı Batuhan Çelik aradı, arkadaşım, ellerinde bebek olduğunu ve doktora ulaşamadığını, doktorun ‘Çek fişi gitsin’ dediğini söyledi. Rıza Hocaymış doktor, ama tanımıyorum, çocuk doktoru olarak biliyorum. Hasta kötüydü, ben de telefondan yardımcı olmaya çalıştım. O bebek öldü. Aileye böyle bir durum olmadı gibi gösterdiler. Batuhan hemşire yardımcısıydı, arkadaşımdı. Doktorun müdahale etmesi gerekiyordu” şeklinde konuştu.

Örgüt içinde bulunmadım

Taşçı son savunmalarını yaparken, “10 yıldır sağlık sektöründe çalışıyorum. Hiçbir şekilde bir çocuğun zarar görmesini isteyecek ya da bir harekette bulunmadım. Hiçbir şekilde örgüt içinde bulunma, bilip de yardım etme konusunda bulunmadım. Aksi halde şikayetimi de yaptım belgeledim de, maddi sıkıntı içinde olduğum sürede 2-3 kez ilaç satımında bulundum. Çoğu şeye iddianamede yer verildiğini düşünmüyorum. Oysa ki bu hastaneler nasıl denetimden geçiyor, polis gittiğinde nasıl birşey olmuyor, bu işten maddi bir menfatimiz yok neden tutuklamalar bizim tarafımızdan oluyor. Sadece bir telefon kaydı üzerinden bilirkişi raporu yapılıyor. Ben nitelikli dolandırıcılık suçundan 7 aydır tutukluyum. Nasıl olur örgüt yönetici benden 7 ay sonra tutuklanır. Ben resmim ‘Bebek katili’ olarak paylaşılıyor. Benim ailem var dışarıda. Hiçkimse bebek ölsün istemez” ifadeleri kullandı.

Yeni doğan çetesi yargılaması bugün de devam edecek.

İhmale sevk zinciri hakim karşısında

Yenidoğan hasta bebeklerin durumunu olduğundan daha ağır göstererek istedikleri hastanelere sevk eden çete iddianameye göre 10 bebeğin ölümüne neden oldu. Yine iddianameye göre çete bu yöntemle SGK’dan yüksek ücret tahsil etti, hasta yakınlarından da fazla para aldı. Bu çerçevede suça bulaşan sağlık çalışanları ve çalıştığı dokuz özel hastanenin ruhsatı iptal edildi.

Ruhsatları iptal edilen hastaneler şöyle: Özel Avcılar Hospital, Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Güney Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Özel Şafak Hastanesi Bağcılar ve Özel Silivri Kolan Hospital.

Kaç yıl ceza isteniyor?

Fırat Sarı ve İlker Gönen hakkında “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi,” nitelikli dolandırıcılık,” “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarından 10 kez, “resmi belgede sahtecilik” suçundan 11 kez olmak üzere toplam 177 yıldan 582’i yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.

Gıyasattin Mert Özdemir hakkında ise “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi,” “kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi,” kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık,” “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarıyla “resmi belgede sahtecilik” suçundan 180 yıldan 589 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.