1. Açlık Savaşı: Tarımı yönetemezsek dünyanın son kullanma tarihi 2050

29 Mayıs 2024
Bu haber 6 ay önce yayınlandı

Tarım, gıda ekosistemi üzerine çalışmalar yapan Mine Ataman '1. Açlık Savaşı' kitabında gelmekte olan iklim krizi sonucunda yakın gelecekte yüzleşeceğimiz kıtlık ve çaresizliği en ürpertici haliyle gözler önüne seriyor, çözüm önerileri sunuyor.

Mine Ataman: “Son 100 yılda milyonlarca yıllık gezegenin düzenini bozduk. İklim krizi en çok tarımı etkiledi. İnsanlık; iklim krizini, tarımı yönetebilirse türünü geleceğe taşıyacak.”

ÖZLEM AKALAN –
[email protected]

Okuduğunuz onca distopik romanı, kıyamet sonrası senaryolarını unutun! Tarım ve gıda üzerine çalışmalar yapan Mine Ataman’ın kitabı ‘1. Açlık Savaşı’, iklim değişikliği ve kaynakların hoyratça kullanımı sonuca yakın bir gelecekte karşı karşıya kalacağımız kıtlık ve çaresizliği en ürpertici haliyle gözler önüne seriyor.

Kitap, milyarlarca yıl önce, dünya bir toz bulutuyken başlıyor. Bir ısınan bir soğuyan, başına türlü felaketler gelen evimiz, yerküremiz, bugünlere kolay gelmiyor. Milyarlarca yıl düşe kalka bugünkü atmosferine ve iklim koşullarına kavuşan dünyamızda, bundan 12 bin önce, insanların tarımı keşfetmesiyle medeniyetin de ilk tohumları atılmış oluyor.

Çok basit bir anlatımla; avcı – toplayıcı toplulukların tarım sayesinde yerleşik hayata geçmesi, medeniyeti bugünlere taşıdı. Buraya kadar her şey harika! Ancak ufak bir sorunumuz var; eğer aynı şekilde yaşamaya, üretmeye, tüketmeye, yemeye, içmeye devam edersek, dünyanın son kullanım tarihi 2050.

“Çünkü” diyor kitabın yazarı Mine Ataman, “Son 100 yılda milyonlarca yıllık gezegenin düzenini bozduk. İklim krizi en çok tarımı etkiledi. İnsanlık; iklim krizini, tarımı yönetebilirse türünü geleceğe taşıyacak.”

‘1. Açlık Savaşı’ çok kapsamlı bir kitap. Tarımın medeniyet üzerine etkileriyle başlayıp alanında lider ülkelerin ve Türkiye’nin tarım politikaları, uygulama hataları, yapılması gerekenlere kadar uzanıyor.

İklim kaynaklı göç 2050’de yüzde 40

Tarım arazilerinin azalması, çoraklaşması, sıcaklığın 1-2 derece artması insanlığı açlığa mahkum edecek. 1-2 derecelik artış elbette kulağa çok gelmiyor; “Yazın biraz daha terleriz, kışın doğalgaz faturamız düşer” diyebilirsiniz. Ancak durum öyle değil; buzulların erimesi ve deniz seviyesinin 1 metre yükselmesi, denizin kıyıdan 100 metre kadar içeri girmesi anlamına geliyor.

“Artık yalıda otururum” diye de sevinmeyelim, çünkü o zamana kadar muhtemelen açlıktan ölmüş olcağız.
Kitapta bahsedilen araştırmalara göre; 30 yıl içinde hepimizin aynı standartta yaşayabilmesi için 1.6 dünyaya daha ihtiyacımız var. Ve 2050’de dünya nüfusunun %40’tan fazlası, iklim kaynaklı göç etmiş olacak.

Mine Ataman, “Beslenme şeklimizi azıcık değiştirsek gezegeni kurtarabiliriz” diyor ve devam ediyor: “‘Tek Dünya’ araştırmasına göre, hayvansal kaynaklı proteinlerin %30’unun yerine bitkilerden, mikroorganizmalardan ve hücre kültürlerden elde edilen alternatif proteinler koysak hayvan kaynaklı proteinlerin %50’sini ikame edebilir, kalan arazileri de yaban hayata bırakabiliriz.”

Yeni iklim koşullarıyla uyumlu tarım

Yerkürenin yaşamımızı mümkün kılan ikliminin değişmesine çok az kaldı. 12 bin yıldır mutlu mesut yaşadığımız Holosen dönemin sona ermesi için bilim insanlarının belirlediği dokuz eşiğin de sınırındayız. Üstelik bu eşiklerden birinin aşılması domino etkisiyle diğerlerini de tetikliyor. “Sadece ozon tabakasında olumlu bir iyileşme var.” diyor Ataman; “Biyoçeşitlilik, buzulların erimesi, sıcaklık düzeyi gibi pek çok eşik geri dönüşü olmayan yerde. Tarım modelimizin ticaret altyapımızın 12 bin yıllık miadı doldu. İklime kafa tutmak yerine yeni iklim koşullarıyla uyum halinde tarım sistemi inşa etmek, sürdürülebilir tek çözüm gibi… İklim, sıcaklığın 1 derecelik değişiminin korunması, orman varlığının %20’den fazla azaltılmaması, karbondioksit aşımının 350 ppm’in altında tutulması; tüm bunlar sağlanabilirse gezegen ve insan türü için geri dönüş sağlanabilir belki.”

Hükümetleri harekete geçirmemiz gerekiyor

Kitabı bitirdiğinizde, alışverişe çıkarken yanınıza bez torba alarak, balkon bahçeciliği yaparak ya da çevreci tweetler atarak yerkürenin altıncı yok oluşunun önüne geçemeyeceğinizi anlıyorsunuz. Eh, neticede hiçbirimizin Elon Musk ya da Mark Zuckerberg kadar parası, teknolojisi yok; üstelik ‘dünyayı yönettiği söylenen beş aile’ye de mensup değiliz! Kıyamet sığınaklarımıza çekilip yaşamımızı sürdürmemiz mümkün olmayacak. Günün birinde gözlerimizi bir kıyamet filminin kahramanı olarak açmak istemiyorsak, tarımda yeni gelişmeler, biyoteknoloji çalışmaları, kendi kendine yetebilen şehirler gibi birçok çözümün hayata geçirilmesi için hükümetleri harekete geçirmeliyiz.
Özetle Mine Ataman’ın bu kapsamlı çalışması; tüm hatlarıyla gelmekte olan iklim krizini ve bunu önlemek için yapmamız gerekenleri sıralıyor. Herkesin ama özellikle de gençlerin mutlaka okuması gereken bir kitap.


Laboratuarda üretilen gıdalar

Tamamen laboratuarda üretilmiş gıdalar daha sağlıklı, daha güvenli olabilir mi? Bugüne kadar üretilen tüm teknolojiler “sağlıklı yapay gıda” üretmek için kullanılabilir mi? Tarımı iklim, su ve topraktan bağımsız yapamaz mıyız? Batı tüm bu konuların etik tarafını, teknolojisini tartışıyor.
Yapılan araştırmalar, son dönemde bilimsel anlamda güvenilir olsun olmasın ‘doğal algısı’ taşıyorsa sağlıklı ve çevreye duyarlı olduğu yönünde algılandığını söylüyor. Yapay et ve tek hücreli canlılardan protein üretmek, çevreci olmakla beraber tüketici algısı yönünden çok da olumlu değil. Tüketiciler için sürdürülebilir, çevreye duyarlı beslenme, bitkisel kaynaklı beslenme olarak algılanıyor. Yapay et gibi ürünler daha az su, enerji ve kaynak tüketse de tüketiciler onun sağlıklı olmadığını düşünüyor. Diğer önemli bir konu, yapay et gibi yapay besinlerin ne olduğu hakkında tüketicilerin gerçek ve tarafsız bilgiye sahip olmaması. Yapay eti, laboratuar ortamında, gerçek hayvan kas hücreleri kullanılarak üretilen et olarak tanımlayabiliriz.

1. Açlık Savaşı
Mine Ataman
Elma Yayınevi, 2024
popüler bilim, 248 sayfa.

Satın Al

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.