Ahmet Ümit’in yeni romanı 'Yırtıcı Kuşlar Zamanı'nda Başkomiser Nevzat karısı ve kızının katillerini bulmaya çalışırken uluslararası suç şebekeleri ile oların devletteki ortaklarıyla karşı karşıya geliyor. Eleştirel çağdaş polisiyenin iyi bir örneği.
Ağva yakınlarında büyük bir heyelan olmuş, heyelanda toprakla birlikte bir cesedin kemikleri yola saçılmıştır. İskeletin kafatasında bir kurşun deliği vardır. Başkomiser Nevzat ve ekibi Ali ile Zeynep bu yıllar öncesinden işlenmiş cinayeti soruşturmakla görevlendirilir.
Ahmet Ümit’in yeni romanı ‘Yırtıcı Kuşlar Zamanı’ bu olayla başlıyor. Ağva’daki olay yeri Başkomiser Nevzat’a çok tanıdık gelmektedir. Ama bu yeri nereden anımsadığını bir türlü çıkaramaz. Ama gördükleri Nevzat’a geçmişi anımsatır. Nevzat, yanlış anımsamıyorsam ‘Kavim’ romanında Urfa’dan İstanbul’a döner ve İstanbul’a geldikten bir yıl sonra bir bombalı saldırıda karısı ve kızını kaybeder. Aradan geçen yedi yılda karısı ve kızının katillerini bulamamıştır.
O bombalama olayı sonrasında derin bir depresyona girmiş. Bir süre tedavi görmüştür. Ağva’daki cinayetin tarihi ve soruşturulması da o hastalık dönemine denk gelmektedir. Depresyonu o kadar ağırdır ki doktorlar elektroşok tedavisi uygulamaya karar verir. Elektroşok tedavisinin yan etkilerinden biri geçici hafıza kaybıdır. Zaten doktorlar da bunu hedeflemektedir. Nevzat’ın depresyonuna neden olan anılarını unutmasını, böylece sağlığına kavuşması hedeflenmektedir. Doktoru, unutmanın iyileştirici olduğunu söyler. “Unutmak iyileştirir Nevzat Bey, merak etmeyin biz unutmanızı sağlayacağız. Biraz ağır bir tedavi olacak ama mutlaka unutacaksınız” der doktoru.
Şok tedavisi gören Nevzat da karısını ve kızını kaybettiği saldırı döneminde yaşananları unutmuştur. Başkomiser Nevzat durumunu şöyle açıklar:
“Olan bitenin farkındaydım, arkadaşlarım etrafımdaydı, insanlar bana yardım etmek için çırpınıyorlardı. Ama umurumda bile değildi. Yemek yiyemiyordum, iğne ipliğe dönmüştüm. Vazgeçmiştim, her şeyden, herkesten, hepsinden… Kılımı kıpırdatamıyordum. Kıpırdatmak istemiyorum diye değil, kıpırdatamıyordum, çünkü artık içimde yaşama isteği yoktu.”
Ağva’da karşılaştığı olay yeri unuttuklarını anımsaması için tetikleyici olacaktır. Elbette Nevzat hemen her şeyi anımsamaz. Esas olarak anımsayamamanın sıkıntısını çeker. Hatırlar parça parça canlanır. Çözümleyemediği, hatırlamadığı anlar, kişiler vardır ve zihinsel bulanıklık yaşadığını farkındadır.
Polisiye roman okurları konunun ayrıntılı olarak anlatılmasını sevmezler ama bizzat yazarı, yani Ahmet Ümit anlattığı için alıntılıyorum. Oksijen’deki söyleşisinde şöyle demiş Ahmet Ümit: “Bulanıklık anında ne yaptığını bilmiyor. Orada da şöyle bir ihtimal öne çıkıyor. Acaba karım ve kızımın katillerini öldürdüm mü? Eğer öldürdüysem bu yaptığım doğru mu yanlış mı? Bir yandan eğer yaptıysa gidip teslim olması lazım diye düşünüyorken diğer yandan da bilinçaltında bunu yapmaktan rahatlamış olabileceğini düşünüyor. Nitekim yardımcısı Ali’nin dediği gibi, “Yapmamışsınızdır ama yaptıysanız doğrudur başkomiserim”.”
Zihinsel bulanıklıktan yavaş yavaş kurtulup anılar belirdikçe Başkomiser Nevzat yedi yıl önce Ağva’da işlenen cinayet ve soruşturması ile karısıyla kızının öldürülmesi arasında bağlar kurmaya başlar. Yeni ipuçlarını iyi değerlendirip karısıyla kızının katillerini bulmaya kararlıdır.
Peki katilleri bulunca ne yapacaktır? Bu soruyu sık sık kendisine sorar. Yıllardır içinde biriken öfkesine yenilip bizzat onların cezasını vererek öç mü alacaktır yoksa adaletteki ‘cezasızlık’ ya da başka bir deyişle suçluların hak ettikleri cezayı almamaları gerçeğine aldırmadan onları savcılara ve hakimlere teslim edip sonucu mu bekleyecektir?
Eğer başka bir yazar ‘Yırtıcı Kuşlar Zamanı’nı kaleme alsaydı Başkomiser Nevzat’ın karısıyla kızının katillerini bulmaya çalışması roman için yeterli olabilirdi. Ama Ahmet Ümit çok katmanlı romanlar yazmayı seviyor. ‘Yırtıcı Kuşlar Zamanı’nın bir boyutu ya da katmanı da ‘sokaklarda cirit atan uluslararası suç şebekeleri’ ve onların devletin içindeki suç ortakları.
Son yıllarda birçok yabancı mafya lideri vatandaşlık satın alarak ülkemize yerleşmiş, faaliyetlerini buradan yürütmekte. Bunlardan bazıları ülke içinde de faal. En kolay ve ucuz ulaşılabilen uyuşturucu olan metamfetamin kullanımı hızla artmakta. Bu ticarette de yabancı mafya çetelerinin önemli rolü var.
Bir metamfetamin deposuna yapılan baskın sırasında büyük bir çatışma çıkıp tüm ekiplere yapılan çağrı üzerine Başkomiser Nevzat ve yardımcısı Ali destek için olay yerine gider ve birdenbire kendilerini çatışmanın ortasında bulurlar. Çatışmada onların silahlarından çıkan kurşunlarla metamfetamin deposunun sahibi olan yabancı mafya liderinin yeğeni ölünce Başkomiser Nevzat ve yardımcısı Ali soruşturmaya dahil edilir. Böylece, uluslararası mafya liderleri, onları savunan ünlü avukatlar ve mafyanın devlet içindeki suç ortaklarıyla karşı karşıya kalırlar.
Ahmet Ümit bu iki katmanda, yani ailesinin katillerini bulmaya çalışmak ve uluslararası mafya ve devletteki yardakçılarıyla mücadele sırasında bireysel ve toplumsal bellekte ‘unutma’nın ‘unutturma’nın etkilerini tartışmaya açıyor ve “Unutma: Unutmak öldürür!” diyor. Toplumdaki kötülük düzeninin “unutturma” üzerine kurulduğuna dikkati çekiyor.
En büyük facialar bile ülke gündeminde birkaç gün kalabiliyor. Sonra yeni olaylar oluyor, olay olmazsa yaratılıyor ve topluma önceki facia ve failleri unutturulmuş oluyor. Türkiye’nin yakın tarihinde böyle unutturularak faili meçhul bırakılmış birçok suç var.
Bireysel açıdan baktığımızda da geçmişimizdeki birçok acı olayı unutarak ruh sağlığımızı korumaya çalıştığımızı biliyoruz. Bombalama olayından sonra Başkomiser Nevzat da unutturularak sağlığına kavuşturulmuş. Ama ancak yeniden hatırlayarak, zihin bulanıklığının üstesinden gelerek yıllar önce Ağva’da öldürülen kişinin katilin bulacak ve karısının ve kızının bombalanarak öldürülmesinin faillerini ortaya çıkaracaktır.
Ahmet Ümit’in yeni Başkomiser Nevzat macerası ‘Yırtıcı Kuşlar Zamanı’, çağdaş polisiyelerin gerçekçi ve eleştirel anlayışının iyi bir örneği olarak günümüz Türkiye’sinin en önemli sorunlarından birine odaklanıyor. Uyuşturucu ticaretini, onların uluslararası faillerini ve devlet içindeki suç ortaklarını ele alırken diğer yandan ailesini katillerinin peşindeki bir polisin yaşadıklarını odağına alarak öç alma ve adalete inanma/güvenme ikilemi arasında bunalan bir bireyin iç çatışmalarını ustaca yansıtıyor. Bu ikilemin ve vereceği kararın yine toplumsal ve güncel bir soruna, adalet sistemimizin yeterince adil olamamasına bağlanacak olması da bir başka gerçek.