Anti Kapitalist Safsatalar: Her şeyin suçlusu kapitalizm mi?

24 Nisan 2024

Die Welt gazetesinin eski yöneticilerinden Rainer Zitelmann, 'Anti Kapitalist Safsatalar' kitabında, kapitalizme yöneltilen iddiaları ele alırken Türkiye dahil 32 ülkede yapılmış bir araştırma üzerinden kapitalizmin popüler algısını değerlendiriyor.

MURAT ÜLKER

Bu defa kitabımız ‘Anti Kapitalist Safsatalar: Kapitalizm Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar’, halk arasında dünyada yanlış giden ne varsa hepsi ile irtibatlandırılan kapitalizme karşı sürekli yöneltilen iddiaları ele almakta, kapitalizmin alternatiflerini incelemekte ve 32 ülkede yapılmış bir araştırma sonuçları doğrultusunda kapitalizmin popüler algısı hakkında fikir vermekte. Tabii kapitalizmin bizim övgü/yergimize ihtiyacı yoktur, ama bu eleştiriler hakkında fikir sahibi olmak iyi olur diye düşündüm.

Yazımın son kısmında ülkemizin de içinde bulunduğu kapitalizm hakkında halkın görüşlerinin de yer aldığı bir araştırmadan bahsediyorum. Çok ilginç sonuçlar, bilhassa sanki devlet aygıtı dahil çoğumuzun zikri ile fikri başka yani sözünün eri kimse yok!

Yazar Rainer Zitelmann, 1957 Frankfurt Main, Almanya doğumlu. Tarih ve siyaset bilimi okumuş, ‘Hitler’in Nasyonal Sosyalizmi’ başlıklı teziyle ‘en yüksek şeref ödülü’ derecesiyle doktorasını almış. Die Welt’in çeşitli birimlerini yönettikten sonra, 2000 yılında kendi şirketini kurmuş ve Almanya’daki gayrimenkul danışmanlık işinde piyasa lideri olmuş. 2016’da ‘süper zenginlerin psikolojisi’ konulu teziyle ikinci doktora derecesini almış. Son birkaç yılda, dünyanın önde gelen çok sayıda yayın organında makaleler yazıp röportajlar vermiş; bunlar arasında Le Monde, Le Point, Corriere della Sera, ll Giornale, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Die Welt, Der Spiegel, Neue Zürcher Zeitung, The Daily Telegraph, The Times, National lnterest, Forbes ile Çin ve Vietnam’da birçok medya vardır.

Rainer Zitelmann, sıraladığı ve kanıtlarla çürüttüğü 10 anti-kapitalist safsata şunlar:

Saftsata 1: Kapitalizm açlık ve yoksulluğun sorumlusudur

Ipsos MORI tarafından 2017’de yapılan bir araştırmada görüşülen Çinlilerin %49’una karşılık, Almanya’daki katılımcıların sadece %11’i küresel düzeyde mutlak yoksulluğun azalmış olduğu kanısındaydı. Mutlak yoksulluk, zorunlu mallar ve hizmetler içeren bir sepetin maliyetine kıyasla tanımlanır. Bu mal sepetini edinemeyen herkes ‘mutlak’ anlamda yoksul olarak kabul edilir. Kapitalizmden önce, dünyadaki insanların çoğu aşırı yoksulluk içinde yaşıyordu. 1820’de dünya nüfusunun yaklaşık %90’ı mutlak yoksulluk sınırları içinde yaşamaktaydı. Çin ve benzeri ülkelerde komünizmin sona ermesinden beri, yoksulluktaki azalma insanlık tarihinin daha önce hiçbir döneminde örneği görülmemiş bir hıza ulaşmıştır.
Devletin yönettiği bir sosyalist ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş yıllardır devam eden bir süreçtir ve hala tamamlanmamıştır. Bugün Çin’de ABD dışında dünyadaki tüm ülkelerden daha fazla sayıda dolar milyarderi vardır.

Safsata 2: Kapitalizm eşitsizliğin artmasına yol açar

Dünyadaki en zengin insanların listesine bakacak olursanız, bunlar genellikle benzersiz bir girişim fikrine sahiptir ve çok sayıda tüketicinin buldukları ürünü talep etmeleriyle piyasada milyarlık satış rakamlarına ulaşmaktadırlar. Fikirler ve bunların zamanlaması hayati önem taşır… Fikrin mucidi olsalar da birçoğu yaptıkları inovasyonlardan ötürü zengin olamamıştır. Zengin olanlar, zamanın çok özel bir anında, bu tür icatların birçok insanın ihtiyacını karşılayacak ürünlere nasıl dönüştürülebileceği konusunda dahice fikirlere sahip olanlardır.

Yazarın 11 ülkede yaptırdığı bir alan araştırması çoğu insanın üst düzey yöneticilerin yüksek maaşlarını hak etmediklerine inandıklarını gösteriyor. Bu, maaşların kişinin ne kadar uzun zaman ve ne kadar sıkı çalıştığına göre belirlenmesi gerektiğini öngören egemen çalışan zihniyetini yansıtmaktadır. Katılımcılar, üst düzey yöneticilerin maaşlarının kalibresi yüksek idareciler piyasasındaki arz ve talep tarafından belirlendiğini pek anlamamaktadırlar. İşte bu ‘toplumsal eşitsizlik’ ya da ‘sosyal adaletsizlik’ konusundaki kızgınlığın temelini oluşturmaktadır. Ancak ‘toplumsal zenginliğin adil dağılımı’ kavramının kendisi yanıltıcıdır.

Safsata 3: Çevre tahribatı ve iklim değişikliğinin sorumlusu kapitalizmdir

Kapitalizm ve küreselleşmenin popüler eleştirmeni Naomi Klein, başlangıçta iklim değişikliğine yönelik özel bir ilgisi olmasa da, yeni bir tür iklim hareketinin serbest ticarete karşı verilen mücadeleyi tamamlamasını umut ederek iklim dostu nükleer enerji gibi etkin çözümleri kapitalizm çerçevesinde gördüğü için reddetmektedir. Halbuki kapitalist olmayan ülkelerde, çevre kirliliği kapitalist ülkelerdekinden çok daha ciddi bir problem olagelmiştir. Örneğin Çernobil nükleer faciası veya Çin’de yükselen karbon yoğunluğu veya Doğu Almanya’daki ağır kirlilik.

Safsata 4: Kapitalizm durmadan yeni ekonomik ve finansal krizlere yol açar

Antikapitalistler sürekli kapitalizmin nihai çöküşüne yol açacak büyük krizin patlamasını beklemektedir. 2008 krizi veya pandemide bunu ummuşlardır. Ama Covid salgını kapitalist ekonomi sisteminin yapısıyla ilişkisi olmayan dışsal bir şokun sonucuydu. Yazar iki tür kriz arasında bir ayrım yapmaktadır: Bir normal ekonomik döngülerin sonucu olan krizler, bir de yapısal zayıflıklardan, özellikle de devlet ile ekonomi arasındaki ilişkideki zaaflardan kaynaklananlar. Bugün en büyük problem, bu ikinci tür krizlerdir. Normal ekonomik krizlerde bekleyip sistemin kendi kendini onaran güçlerine güvenmek en iyisidir. En azından ekonomik teşvik programları, hükümet müdahalesi ve para basmaktan iyidir…

Bugün en büyük sorun kapitalizmin krizlere yol açması değil, devletin ve merkez bankalarının krizlere müdahalesidir.

 Safsata 5: Kapitalizmin egemenleri zenginlerdir, siyasi gündemi onlar belirler

Bu egemen anlayışa yazar üç tezle karşı çıkmaktadır:

1. Zenginlerin siyasi etkisi vardır, fakat bu etki kesinlikle medyanın, Hollywood filmlerinin ve de antikapitalist eğilimli bazı akademisyenlerin bizi inandırmak istediği kadar güçlü değildir.

2. Zenginlerin çıkarına olan düzenlemelerin aynı zamanda toplumun en zayıf tabakalarının faydasına olması nadirattan değildir, mesela vergi indirimleri.

3. Zengin lobicilerin, kendi belirli özel çıkarları peşinde koşarken, siyaseti gereğinden fazla etkilediğine inanan her kişi, kesinlikle daha fazla devlet müdahalesini değil, daha az devlet müdahalesini savunmalı, yani daha fazla kapitalizm taraftarı olmalıdır. Ne de olsa devlet sübvansiyonlar ve düzenlemelerle ekonomiye ne kadar müdahale ederse, lobicilerin etkisi de o kadar büyük olur.

Zenginlerin etkisini sınırlamak isteyenler, her şeyden önce devletin ve siyasi sınıfın gücünü sınırlamalıdır.

Safsata 6: Kapitalizm tekellere yol açar

Tamamen yeni ürünler ve piyasalar geliştirmek, yerleşik piyasalarda faaliyet göstermekten çok farklı riskler ve faaliyetler içerir. Girişimcilerin bu riskleri göze alması ancak normal kar marjlarının epey üzerinde kar umudu olduğu zaman gerçekleşir.

Tekel olan şirketler bugün olağanüstü inovatiftir. Amazon, Facebook, Google gibi. Bu tarz şirketlerin teknolojik inovasyonlar ve yeni rakiplerin ortaya çıkması nedeniyle tekel pozisyonunu hızla kaybetmesi de mümkündür. Amazon, Google, Netflix, Apple gibi şirketler bugün artık bir moligopoldür. Artan sayıda alanda aktif olup, bir sürü pazar segmentinde birbirleriyle ve başka ciddi rakiplerle rekabet halindedir. Bunun yanı sıra tekeller insanların sandığından çok daha az kalıcı olma eğilimindedir. 2019 yılında ‘Big Business’ (Büyük İşletmeler) kitabından Tyler Cowen’ın yazdığına göre, son on yıllarda ABD’de tekel oldukları gerekçesiyle eleştirilere maruz kalan Kodak, IBM, Microsoft, Palm, Blackberry, Yahoo, AOL, DEC, General Motors ve Ford’dan yalnızca Microsoft halen dominanttır.

Safsata 7: Kapitalizm bencillik ve açgözlülüğü teşvik eder

Kâr kelimesini insanlar açgözlülük ve başka adi dürtülerle irtibatlandırırlar. Kârlarını maksimize etmekte başarısız olan şirketler, aslında, antisosyal biçimde hareket etmektedirler, özellikle işlerini tehlikeye attıkları kendi çalışanlarına karşı.

Kapitalizmin temeli açgözlülük değil empatidir. Oysa sosyalist sistemlerde tüketiciler çaresiz bir şekilde devlete ait, iflas etmesi mümkün olmayan, eylemlerinin ekonomik ya da yasal sonuçlarına katlanmayan kamu girişimlerinin insafına kalmışlardır.

Açgözlülük ahlaki bir sorundur.

Safsata 8: Kapitalizm insanları ayartıp ihtiyaçları olmayan ürünleri satın aldırır

Kapitalizm sizin veya benim işe yaramaz diye nitelediğimiz bir sürü ürün üretir; ancak insanların neye ihtiyaç duyup neye duymadıklarına kendilerinin karar vermelerine imkan tanıması yönüyle özgür ve demokratik bir sistemdir.

Anti-kapitalistler iş dünyasının sistematik bir şekilde ‘planlı modası geçme’ stratejisi izledikleri yani ürünleri özellikle çabuk kırılacak şekilde ürettiklerine dair bir komplo teorisinden söz eder. Ancak her şirket bilir ki, bu tür uygulamalardan ötürü afişe edilmek kendilerini medyada ve internette dillere düşürür, bu da onların marka değerine ve hisse fiyatına zarar verir. Kapitalist sistemde son sözü müşteri söyler, üstelik bir şirket açısından tüketicinin bu tür uygulamadan ötürü şirketi cezalandırma riski, bunlardan elde edilebilecek herhangi bir kısa dönemli kardan daha yüksektir.

Safsata 9: Kapitalizm savaşlara yol açar

Her şeyden önce, savaşlar kapitalizm öncesinde yani 19. yüzyıl öncesinde çok daha yaygındı. Kapitalizmden sonra savaşların frekansları azalmıştır.

Savaşların gerçek nedeni çıkar çatışmasıdır.

Safsata 10: Kapitalizm demek, her zaman bir faşizm tehlikesi var demektir

Marksistlerin görüşüne göre, kapitalistler ‘faşist diktatörlük’ yoluyla egemenliklerini sağlamaya çalışır. Bugün dahi Hitler’in ancak büyük şirketlerin parası ile desteklendiği için iktidara geldiğine inanılmaktadır. Oysa bu yanlıştır, bir efsanedir. Başlangıçta büyük şirketler Nazi karşıtlarını desteklemişti. 30 Ocak 1933’te Hitler iktidar olunca oportünist iş dünyası Hitler rejimine meyletti. Hitler iktidara geldiğinde radikal programını yumuşatacağına dair inançları, tam bir yanılgıydı. Siyasi güç, iktidarda sınırsız güç haline gelebiliyor.

Türkiye’de insanlar kapitalizm hakkında ne düşünüyor?

Yazar Türkiye’de yaşayan insanların kapitalizm hakkında ne düşündükleri üzerine rakamlar ve grafikleri toplam 32 ülkede yapılan bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak sunmuş; kitap basıldığı her ülkede o ülkeye ait sonuçları raporluyor. Allensbach Enstitüsü ve Ipsos MORI ile birlikte, kapitalizm üzerine daha fazla ayrıntı görebilmek için 32 ülkeyi kapsayan uluslararası bir araştırma tasarlamıştır. Araştırma Haziran 2021 ile Kasım 2022 arasında toplam 32 ülkede gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de Ipsos MORI bin kişilik bir örneklem üzerinden araştırma yapmıştır. Araştırmanın tamamına toplam 32.894 kişi katılmıştır.

Araştırma yapılan bütün ülkelerde Rusya ile Şili istisna, kapitalist ekonomik sistem ‘kapitalizm’ kelimesi kullanılmaksızın tarif edildiğinde kapitalizme onay verme ciddi ölçüde artmakta ya da kapitalizmin reddi azalmaktadır.

Türkiye’de ise kapitalizm kelimesi kullanılmadığı zaman bile insanların kapitalizm hakkındaki kanaati olumsuzdur; ancak bu durumda kapitalizmi reddiye derecesi, kapitalizm kelimesi kullanıldığı durumdaki reddiyeleri kadar güçlü değildir.

En yüksek oranda tasvip gören iki ifade açıkça ekonomiye devlet müdahalesini savunmaktadır. Katılımcıların %53ü şu ifadeyi desteklemektedir: Devlet kira ve gıda fiyatlarının yanı sıra, asgari ve azami ücretleri de belirlemelidir; aksi takdirde sistem toplumsal açıdan adaletsiz olur. %45 de şuna inanmaktadır: Bir ekonomik sistemde sosyal adalet ekonomik özgürlükten daha önemlidir.

Bu yargı sahipleri arasında yaş grupları, cinsiyet ve eğitime göre fark yoktur. Ayda 9 binTLden az geliri olan düşük gelirliler, güçlü bir devletten yanadır ve yine ayda 30 binTLden fazla geliri olan yüksek gelirliler bile devletçi görüşe destek vermektedir.

Araştırmaya Türkiye’den katılanlar, kapitalizm kelimesi ile negatif şeyleri ilişkilendirmektedir. Açgözlülük, kayıtdışılık, yolsuzluk gibi negatif terimlerin ortalama işaretlenmesi %73tür. Aksine, refah, ilerleme, yenilik ve özgürlük gibi pozitif terimler ortalama %53’lük bir destek görmüştür. Negatif ilişkilendirme hem düşük hem yüksek gelir gruplarında hakimdir.

Araştırma bulguları çok açık olarak Türkiye’de popüler görüş anti-kapitalizmdir, diyor.

Bir itirafta bulunmalıyım. İEL’de okurken din dersi öğretmenimiz ve müdür yardımcısı rahmetli Ahmet Güneş bey, Liberalizm iyi bir sistemdir, demişti de anlamamış, küçümsemiştim.

Araştırmaya gelince, verilen cevaplar üzerinde düşünmeye değer.

Dünyada en kapitalizm yanlısı ülke olarak, bir eski komünist ülke olan Polonya öne çıkarken; en antikapitalist ülkeler arasında ise Türkiye’den sonra Bosna Hersek ve Rusya gelmektedir. Araştırmanın en ilginç, kayda değer sonuçlarından biri de, antikapitalist tutumlar ile komplo teorilerine inanma eğilimi arasında tespit edilen yüksek pozitif ilişkidir. Başka bir deyişle, gerek dünyada ve gerekse Türkiye’de kararlı bir şekilde antikapitalist tutum sergileyen insanlar arasında komplo teorilerine inanma ya da komplocu düşünme eğilimi sistematik bir şekilde daha yüksektir.

Not: Bu yazının uzun versiyonunu muratulker.com adresinden okuyabilirsiniz.

Anti-Kapitalist Safsatalar
Rainer Zitelmann
Çeviren: Mustafa Acar
Serbest Kitaplar, 2024
329 sayfa.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.