Bu soyadı alınmamış ise: Ulus inşasında soyadların görmezden gelinmiş tarihi

9 Mayıs 2024

Meltem Türköz, '“Bu soyadı alınmamış ise…” - Ulus İnşası ve Soyadları' kitabında 1935'te uygulanmaya başlayan Atatürk'ün son devrimi Soyadı Kanunu’nu öncesi ve sonrasıyla incelerken hayli ilginç bilgi ve anekdotları da gün yüzüne çıkarıyor.

İsimler güçlüdür. O kadar ki, imparatorluklar ve ulus devletler, toplumsal ve kişisel isimlere gerektiğinde kanunlarla müdahale etme gereği, isimlerin yokluğunda ise bunları temin etme ihtiyacı duymuşlardır. 1934 yılında yürürlüğe giren ve 1935 yılının ocak ayında uygulanmaya başlayan “Soyadı Kanunu, Atatürk döneminin son devrimi olarak geçse de o dönem şapka, alfabe, dil gibi diğer devrimler kadar ilgi görmedi. Resmî tarihi yansıtan okul kitaplarında yorum eklemlenmeden sunuldu.” Ancak bir yüzyıl önce sahip olmadığımız ve kimliğimizin çok önemli bir parçasını oluşturan soyadlarının ve bunu yasalaştırıp tanzim eden kanunun daha derinlikli bir incelemeye ihtiyacı olduğu muhakkak.

Meltem Türköz, doktora eğitimini University of Pennsylvania’da folklor alanında tamamlamış. “Bu Soyadı Alınmamış İse…”nin dayandığı doktora tezi, tezde yer alan veriler hakkında makale yazımı ve bazı bilgiler güncellenerek bir kitap olarak yayımlanması ise yaklaşık yirmi yıllık bir sürecin sonucu.

Kitap sadece Soyadı Kanunu’nun tarihi, etkileri ve yorumları üzerine bir eser değil. Tarih boyunca soyadı kullanımı ihtiyaçları ve Osmanlı zamanındaki çalışmalar da anlatılmış. Soyadı Kanunu’nun entelektüel öncülerinin izini sürüyor ve kültürel bağlamını açıklıyor. “Soyadı Kanunu’nun gerekliliğinin ötesinde ilk tartışma konusu, Türklerin aile adlarının soyadı olarak kabul edilip edilemeyeceği meselesidir. Milletvekillerinin de üzerinde tartıştığı üzere, Türkiye’nin her yerinde aileler belirli bir isimle tanınmakta ve vatandaşlar en az yüz senedir daha da modernleşen nüfus kayıtları aracılığıyla devlet tarafından bilinmektedir.”

Parlamento tartışmaları ve Soyadı Kanunu’na eşlik eden kanunların oluşma serüvenleri inceleniyor. Soyadı Kanunu’nun uygulamadaki yansımaları, nüfus kayıt belgeleri, dilekçeler ve yazışmalar göz önüne seriliyor.

Bir diğer dikkat çeken nokta ise yasaklı veya istenmeyen soyadları. “Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları alınamayacaktı.” Bu bağlamda -zade, bin, Pulos, -yan, -viç, -zade, vs. gibi isim ve ekler yasaklanmış. Ulus inşasında Türklük ve Türkçe öne çıkarılmış, ‘gayrıtürk’ milletlerin ayrı tutulmasından dış güçlerin yakın zamanda istifade ettiği sebebiyle ayrılığın kaldırılması gerektiği belirtilmiştir. İlginç bir şekilde TBMM tutanaklarında karşıt düşünceler de kaydedilmiş: “Bu memlekette özü benden olmadığı halde sendenim diyen adamların; benim yanıma gelmesinden ben bıkmışım. Bunlar yabancı isim taşıyorsa bunların şeklen Türk tanınmasını ben istemem,” diyor Refet Bey.

Bir diğer tartışma noktası ise asilzadelik üzerine. Ali Sami Yen’in eşi Fahriye Yen’le yapılan görüşmede ailesi asalete (ve asaletin simgelerini taşımaya) alışkın olduğu için uyum sağlayamadıklarını söyleyerek soyadlarında asaletin kalkmasını ailesinin hazmedemediğini söylüyor.

“Bu Soyadı Alınmamış İse…” Cumhuriyet tarihinin pek üzerinde durulmayan, tartışılmayan ve kabullenilen bir yönüne ışık tutuyor. Belgelerle, dönemin karikatürleriyle ve TBMM tutanaklarıyla Soyadı Kanunu’nu, öncesi ve sonrasıyla incelerken bir hayli ilginç bilgi ve anekdotları gün yüzüne çıkarıyor. Bir ulusun yeniden inşasında nasıl bir yöntem izlendiğini, cumhuriyet tarihinin derinliklerini merak eden hiç kimsenin kaçırmaması gereken bir eser.

“Bu soyadı alınmamış ise…” –
Ulus İnşası ve Soyadları
Meltem Türköz
Çeviren: Meltem Türköz
İletişim Yayınları, 2024 (2. baskı)
araştırma, 224 sayfa.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.