Efsane Maceralar: Dünyanın en muhteşem tren rotaları

Dağların ve denizlerin altındaki tünellerden geçiyor, köprülerin üstünde uçarcasına süzülüyor, çöllerde, ormanlarda, şehir merkezlerinde ve ıssız köylerde günler gecelerce yol alıyor trenler. Sanayi devriminden bugüne tam 200 yıldır gümbürderken kavuşmalara ve vedalara tanıklık ediyor, pencerelerinden eşsiz manzaralar izleme fırsatı sunuyorlar.

‘Efsane Maceralar’da Sam Sedgman, Sam Brewster’ın sıcacık çizimleri eşliğinde dünyanın 12 muhteşem tren rotasını ve aynı zamanda trenlerin, istasyonların, dünyanın ve insanların hikâyesini anlatıyor.

Londra’dan kalktıktan sonra dünyanın en uzun denizaltı tünelini geçip Lille’e ulaştığımızda, romantik vedalar sebebiyle, trenlerin gecikmesini önlemek için öpüşmenin yasaklandığı zamanlara ışınlanıyoruz.
Chicago – San Fransisco hattında Nevada’nın kavurucu sıcağında eriyen demiryolları Chicago’da buzları eritmek için ateşe veriliyor, Sierra Nevada Dağları’nda çığ tünellerinden geçiyor. Ama bu hat Yerli Amerikalıları yerinden eden altın yağmacılarını anlatarak karanlık gerçeklere de ışık tutuyor. Zira dünyadaki pek çok demiryolunun ilk inşa edilme amacı sömürge topraklarına varmak, halkları baskı altında tutarak zenginliklerini çalmak olmuştur.

Trans Sibirya 9259 km, yedi gün boyunca 90 ülke geçerken iki devrim, bir iç savaş, Sovyet Rusya’nın yükseliş ve çöküşü bir film şeridine dönüşüyor. Bu sırada soyu tükenmiş milyonlarca tüylü mamut buz çağından beri donmuş Sibirya toprağının altında öylece duruyor.

Bir zamanların inanılmaz teknoloji harikası trenler uçaklardan sonra önemini yitirmiş gibi görünse de özellikle iklim değişikliği sebebiyle yeniden popüler olma yolunda ilerliyor. İsveççe’de uçuş utancı anlamına gelen bir kelime bile var. Evsel atıkların %99’u geri dönüştürülen Stokholm’de doğaya karşı duyulan utanç nedeniyle trenleri tercih edenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor.

Darüsselam’dan Cape Town’a, Tokyo’dan Osaka’ya, Cusco’dan Puno’ya, Kolkata’dan Darjeeling’e… Bengal Ovaları’ndan geçip Himalayalar’ın zirvelerine tırmanarak çay tarlalarına, dağ kırlarından ve Peru pazarlarından geçip bulutlarla kaplı yağmur ormanlarına, Svahili kıyısının beyaz kumlarından geçip Afrika’nın kalbine ulaşıyoruz.

Ancak bir hat var ki günümüzde işlemiyor olmasına rağmen romanlara, filmlere, şarkılara konu olmayı sürdürüyor. Entrika ve lüksle sonsuza kadar damgalanan Simplon Doğu Ekspresi bir zamanlar Paris’in göz alıcı ışıklarından yola çıkıp İstanbul’un camilerine ve pazarlarına ulaşıyordu. Trenin kar fırtınasında mahsur kaldığı bir sırada işlenen bir cinayetin Agatha Christie’nin meşhur romanı ‘Doğu Ekspresi’nde Cinayet’e ilham verdiğini de unutmamak gerek.

Trenlerin, istasyonların ve hatta terkedilmiş hayalet istasyonların vadettiği hikâyeler anlatmakla bitmez. Öyleyse yolcu kalmasın!