Akıllı telefonunuza bakmadan ne kadar durabilirsiniz. Jenny Odell, 'Hiçbir Şey Yapmama Kitabı'nda değerimizin sürekli bir şeyler yapmakla ölçüldüğü bir dünyada hiçbir şey yapmadan da hayatımıza anlam katabileceğimiz fikrine sevk ediyor.
En son ne zaman hiçbir şey yapmadan, telefonunuzu kontrol etmeden, sosyal medyada neler konuşulduğunu merak etmeden durabildiniz? Olanı biteni kaçırmak da kaçırmanın keyfini yaşamak da çok zor artık. Sosyal medya ve etkileşim çılgınlığı ruhumuzu o kadar çok ele geçirdi ki telefonumuza bakmadan duramaz olduk, gündemin baş döndüren hızına kapılıp bildirimlerin cazibesine karşı koyamıyoruz.
Jenny Odell’in Siren Yayınları’ndan çıkan ‘Hiçbir Şey Yapmama Kitabı’, değerimizin sürekli bir şeyler yapmakla ve üretkenlikle ölçüldüğü bir dünyada bizi hiçbir şey yapmamanın iyiliği, faydasızlığın da aslında fayda sağlayabileceği fikrini düşünmeye sevk ediyor.
“İnsanın hayatına anlam katan şeylerin kökeninde çoğunlukla boş zaman var. Bir işle uğraşmadığımızda var olmadığımızı düşünüyoruz.”
Kendimizi bildirim bombardımanlarına karşı savunmasız bıraktığımızda aslında beynimizi aşırı uyaranlarla ve birbirinden kopuk düşünce silsileleriyle dolduruyoruz. Bu da dikkatimizin dağılmasına, hayattan gerçekten keyif almak yerine sosyal medyada pompalanan kolektif korku ve öfkeye maruz kalmamıza neden oluyor.
“Sosyal medyanın işgalci mantığı bizi haset, endişe, dikkat dağınıklığı konumunda tutarak kâr etmeye çalışır.”
Bir gün gündemdeki olaylar hayatımızı mahvederken ertesi gün olanları unutup başka gündeme öfkelenmeye devam ediyoruz.
“Dijital dikkat dağınıklığının zehirli olmasının nedeni insanların üretkenliğini azaltması değil, onları yaşamak zorunda oldukları hayattan çekip almasıdır.”
Bizi sürekli meşgul tutan, dikkatimizden, öfkemizden ve korkumuzdan kâr sağlayan, biz sayfayı yeniledikçe para kazanan sosyal medya şirketleri var elbette.
“Doyumsuzluk üzerinden zenginleşen kapitalist mantığa göre hiçbir şey yapmamak tehlikeli olabilir.”
Sosyal medya, uyaran yağmuruna korku ve öfkeyle tepki veren ve başka bir işe yaramayan kolektif bir beyin yaratır, ertesi gün her şey unutulmuştur, her zaman yeni bir şeyler olur ve gündem sürekli değişir.
Sosyal medya şirketlerinin önemsediği şey dijital dünyayı ne kadar verimli kullandığınız, paylaştığınız içeriklerin kalitesi değil, etkileşim alma oranlarınız. Herkes kişisel markasını inşa edip o markayı geliştirip büyütmek derdinde.
“Sürekli sosyal medya performansımızı kontrol ettiğimiz ve kişisel markamızın süregiden gelişimini izlediğimiz bir dönemde zaman artık bir ekonomik kaynağa dönüşüyor.”
Bireyselleşme ve kişisel markalaşma zihinlerimizi esir almış durumda. Üretkenlik ve kişisel gelişimin ağına düşmüşüz. Ancak bir şeyi unutuyoruz. Anlamlı fikirlerin kuluçka için zaman ve yere ihtiyacı vardır. İnsanın anlamlı fikirler üretebilmek, düşünebilmek ve mutlu olmak için biraz durup dinlenmesi ve uzaklaşması gerekir.
“Neler olduğunu anlayabilmek için uzaklaşmak ve tefekküre dalmak zorunludur…tefekkür daima insanı kendi sorumluluğuna ve dünyadaki yerine geri getirir.”
Ancak anında etkileşimin olduğu ve görünür olmanın çok cazip geldiği bir dünyadan uzaklaşmak ne mümkün! Bildirimler ve bilgi bombardımanları insanı bağımlı hâle getiriyor. Peki bu bilgiler güvenilir mi yoksa zaaflarımızı kaşımak için kasıtlı mı üretiliyorlar?
“Dikkat ekonomisinde mekânsal ve zamansal bağlam kaybedilmiştir…Akıştaki pek çok şey önemli görünüyor ama toplamı saçmalık ve anlayışa değil, boş ve aptallaştırıcı bir yılgınlığa yol açıyor.”
Kurtuluşumuzun bir yolu olarak, belki de akıllı telefonlar öncesindeki yaşamımızı hatırlamamız gerekiyor. Hiçbir şey yapmadan durabilmeyi, doğa yürüyüşlerine çıkıp doğayı dinlemeyi, ruhsal yönden arınmayı, kimsenin takdiri olmadan kendi değerimizi bilmeyi öğrenmeliyiz.