İkbal Bayrak Aşk Kapısı’nı anlatıyor: Yazmak aşk işi

30 Mart 2024
Bu haber 3 ay önce yayınlandı

"Yılların emeği" olarak nitelendirdiği ve tasavvufi bir aşk hikayesi anlattığı üçüncü romanı 'Aşkın Kapısı'nı yayımlayan İkbal Bayrak "Yazmak daima aşk işiydi benim için. Ancak yazdıkça da yazmaya olan aşkım büyüdü" diyor.

İkbal Bayrak: Sevginin kaynağı Vedûd olan Allah’tır. Muhabbetin en şiddetli derecesi olan aşk ise tektir. Tasavvufta aşk denilince daima bu anlaşılır. Dünyevi sevgilere de mecazi aşk denilir.

‘Aşkın Kapısı’ romanınızda özellikle vurguladığınız ilahi aşktan söz edelim isterseniz önce. Bize bu aşkı açıklar mısınız?
Sevginin kaynağı Vedûd olan Allah’tır. Muhabbetin en şiddetli derecesi olan aşk ise tektir. Tasavvufta aşk denilince daima bu anlaşılır. Dünyevi sevgilere de mecazi aşk denilir.

Beşeri aşk, gerçek aşk için yolun başlangıcı mıdır?
Anne baba sevgisi, arkadaş, eş sevgisi, hayvanlara duyduğumuz sevgi, tabiat sevgisi içimizde saklı bulunan ilahi aşka ulaşmak için basamaklardır.

İnsan hayatında neleri değiştirir bu aşk?
Hayatın ve insanın kıymeti gerçek aşk’a ulaştığında anlam kazanır. Dünyada başlayıp cennete uzanan ölümsüzlük sırrı. İlahi aşk kapısından geçen Şems-i Tebrizi’ler, Hz. Mevlana’lar, Hz.Taptuk Emre’ler, Yunus Emre’ler gibi büyük veliler bu aşk deryasına dalmışlar ve bizlere de oraya ulaşılacak yolları tarif etmişler. Onların orada tattıkları aşkın, dünya kelamıyla tarifi mümkün olmadığı için ‘Aşkı anlatan bilmez, bilen söylemez,’ derler.

İçerdiği bilgileri ve manevi örgüsü yoğun olan romana hazırlanmak için büyük emek vermiş olmalısınız…
Bir tasavvuf romanı yazmaya karar verdiğimde iki yıl kadar okumalarım sürer, bir-bir buçuk yıl da yazım süreci diye düşüyordum. Fakat Hz. Mevlana’nın şaheseri Mesnevi’yi okumaya başlayınca fark ettim ki daldığım deryanın ucu bucağı yok. İlk iki yıl sadece okuma yaptım, yedi yıl boyunca da bir yandan okumaya devam edip bir yandan yazdım.

TASAVVUF DERİN VE HASSAS BİR KONU

Bu hazırlık sürecinde kimlerden feyz aldınız?
Öncelikle Hz. Mevlânâ’ya duyduğum aşk beni Hazretin ilham kaynağı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya ulaştırdı ve tasavvufla birlikte uzun soluklu tefsir ve hadis okumaları yaptım. Tasavvuf okumalarımda kıymetli mutasavvıf Osman Nuri Topbaş Hoca’nın eserleri, psikoloji okumalarımda değerli Kemal Sayar ve Mehmet Dinç Hocalarımın kitapları ve medeniyet tasavvuru konusunda kıymetli Saadettin Ökten Hocanın sohbetleri en çok etkilendiklerimdi.

Yazar İkbal Bayrak’ın tasavvufa, özellikle Mevleviliğe dair bir teveccühü var mı?
Tasavvuf derin olduğu kadar da hassas bir konu olduğu için yanlış bir şey yazıp insanları yanlış yönlendirmekten çok korkuyordum.

Neden?
Çünkü bir kişiyi bile yanlış bir inanışa sevk etmekten endişe ederken binlerce kişinin vebaline girmek gibi dehşet verici bir ihtimal söz konusuydu. Bu yüzden konuya tam olarak hâkim olmadan yazmak istemedim bu romanı. Sadece okuma yaptığım ilk iki yılın sonunda pek çok sorumun cevabına hâlâ ulaşamamıştım. “Tasavvuf kâl ilmi değil, hâl ilmidir. Ancak yaşayan bilir,” diyordu hikmet ehli. Bu konu üzerine yazacak olmasaydım da ne pahasına olursa olsun cevaplarına ulaşmak istediğim sorularım vardı, hayata, ölüme ve ölüm ötesine dair.

Buldunuz mu cevapları?
Kitaplardan okuyarak öğrenmeye çalıştığım tasavvufun söz ilmi değil, kalp ilmi olduğunu ancak yaşama gayreti içine girince anlayabildim. Yedi yıldır sürdürdüğüm bu yolculuğumda sorularımın cevaplarına ulaşmak nasip oldu şükürler olsun. Böylelikle hem gönlüm huzur buldu hem de ‘Aşkın Kapısı’ okurlarıyla buluştu.

HAKİKATI RUHSAL BİR VARLIK: İNSAN

“İnsan vav şeklinde doğar, biraz doğrulunca kendini elif sanır. Oysa hayatı boyunca gam yüküyle iki büklüm yaşar. En doğru olduğu günse öldüğü gündür.’ Romandan alıntıladığım anlamlı sözü açıklar mısınız?
“Sonsuzlukla mukayese dahi kabul etmeyen yetmiş seksen yıllık insan ömrü, bir göz açıp kapamak kadar kısa aslında. Bu muazzam kâinat, insanoğlunun kısacık ömrü için var edilmiş olamaz,” diyor kitapta Nevâ. Zira insan, ebedi bir hayat için yaratılmış. Hakikati ruhsal bir varlık. Kısacık bir imtihan için dünyada. Bedeniyse sınav süresince ruhun giydiği bir elbise.

Hayata bakışımızı tamamen değiştirebilecek bir düşünce bu!
“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar. Sen erken davran, ölmeden önce uyan” diyen Hz. Mevlânâ, kendini uyanık zannettiği halde maddenin esareti altında, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar için hayatın bir rüya, ölümünse hakikate uyanış olduğunu belirtiyor. Ölmeden evvel bu rüyadan uyanmanın ancak nefs terbiyesi ve kalp tasfiyesiyle mümkün olduğunu söylüyor.

‘Hakikat’ kişinin kendi gayretiyle kolayca erişebileceği bir şey midir?
İslâmʼın hedeflediği ‘kâmil insan’ olabilmek için, dinimizi; madde ve mana bütünlüğü, zahir ve bâtın derinliği, akıl ve kalp ahengi içinde yaşayabilmek gerekiyor. Gerçek tasavvuf da İslam’ı büyük bir aşkla ve şevkle yaşama gayretinden ibaret ki bize düşen de budur. Ruhsal tekâmül yolunda belli bir mertebeye kadar gayretle gidilir, oradan sonrasıysa nasip işidir.

Hızla kirleniyor insanlık. İnsan, özellikle de gençlik bu kirlenmeden nasıl korumalı kendini?
Günümüz eğitim sisteminin insanın gelişimine uygun ilköğretim, ortaöğretim, lise, üniversite şeklinde kademe kademe ilerlemesi gibi, insanoğlunun dünya üzerindeki gelişimi de zamanla gerçekleşti. Her devir bir bölüm, her peygamber o bölümün öğretmeniydi ki Allah, yarattığı hiçbir insanın bu lütuftan mahrum kalmaması için peygamber göndermeye ilk insanla başlayıp rivayete göre yüz yirmi dört bin küsur peygamberin irşadı ile devam etti. Ahir zamanla birlikte üniversite seviyesine ulaşan insanlığı, âlemlere rahmet olarak gönderdiği son peygamber Hz. Muhammed (sav) ile şereflendirdi. Allah katındaki kadri böylesine yüce bir peygambere gönderilen kitap da hem kıyamete kadar tüm zaman ve mekânlara hem de bütün insanlara hitap edebilecek mükemmelliktedir. Kur’an ve sünnet birbirinden ayrılmaz iki esastır. Efendimizin hal ve davranışları, Kur’an-ı Kerim’in tefsiri mahiyetindedir.

AHLAKIN EN GÜZEL AYNASI

“Yüzümüzü peygamberimize çevirmeliyiz” diyorsunuz…
Hiç şüphesiz!.. O yaşayan bir Kur’an’dı. Mevlana Hazretlerini Hakk’a erdiren de, şaheserlerindeki hak sözleri söyleten de, Allah’ın, kâinatın nuru, tüm varlıkların en hayırlısı olarak var ettiği, Kur’âni tabiriyle “üsve-i hasene” olarak takdim ettiği, tüm insanlığa rehber, nebiler nebisi Efendimiz’i (sav) kendilerine ayna edinmiş olmalarıdır. Yüzünü Allah katında en kıymetli olana dönüp de, gönlünü en sevgilinin gönül nuruna yönelten, Muhammedi ahlakı yansıtan en güzel aynalardan biri olmaz mı?

Elinize kalemi aldıran ilk itici güç neydi? Yazma uğraşınıza ‘doğruları, güzelliklerin’ elçiliğini yapmak gibi özel bir anlam yüklediniz mi?
Daima naif bir edebiyat sevdalısıydım fakat kalemi elime ilk alışım, bir akşam töre cinayetine kurban giden gencecik bir kızcağızın haberini dinledikten sonraydı. Ağlayarak yazdığım “Siyah Gelinlik” isimli o şiir sonradan şarkı sözüne dönüştü ve Kuşadası Altın Güvercin yarışmasında birinci oldu. Böyle başladı yazma sevdam.

Yazmak sizde neleri değiştirdi?
Yazmak daima aşk işiydi benim için. Ancak yazdıkça da yazmaya olan aşkım büyüdü. Ve Goethe’nin şu sözleri ‘Okunmamış bir kitap var bende,’ dedirtmişti o zaman;

“Anlatacak bir şeylerin varsa yarınlara,
Okunmamış bir kitap,
Söylenmemiş bir söz,
Yapılmamış bir resim gibi…
Sevgi üstüne, barış üstüne, kardeşlik üstüne
Durma kardeşim…”

Durmadım ben de. ÖnceAç Gözlerini Masal Bitti’ buluştu okurlarıyla sonra ‘Kestik Diyor Yönetmen’. Şimdi de yıllardır emek verdiğim ‘Aşkın Kapısı’.
Yani merhametin itici gücüyle adım attığım yazma yolculuğumda Allah da beni merhametin zirvesi olan tasavvufa götürdü.

SEYİR YOLCULUĞUNUN DÖRT KAPISI

Yazma serüveninin başlarında kimlerden etkilendiniz?
Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay ve en çok da Ahmet Hamdi Tanpınar diyebilirim.

Kahramanının Selim’in müthiş bir ifadesi var; “Tevazu, var olanla övünmemektir. Neyimiz var ki övünmeyelim…” Ancak bu söz açıklanmadan da kalmamalı!
Gençliğinden itibaren iç dünyasına verdiği önemle ahlaki değerleri üzerine son derece sağlam bir karakter inşa etmiş, başarılarıyla iş dünyasında adını duyurmuş aynı zamanda yakışıklılığı ile kadınların hayran olduğu bir iş adamı olan Selim, sahip olduğu hayranlık uyandıran tüm meziyetlerine rağmen oldukça mütevazı bir karakter. Fakat bu sözü ancak seyru sülûk yolunda fenafillah makamına erip Allah’ta yokluğu tattıktan sonra söyleyebiliyor. Zira kuldan Allah’a seyir yolculuğunda geçilen dört kapı, kırk makam var.

Hangi manaların kapıları onlar?
Birinci kapıda olan derviş için ‘Senin malın senin, benimki benim’ anlayışı geçerlidir. Burayı geçip ikinci kapıya gelen bir dervişin eşyaya bakışı ‘Senin malın senin, benimki de Allah rızası için senin” şeklinde bir fedakârlık seviyesine ulaşır. Hakk’ın seçkin kullarının erişebildiği üçüncü kapıda ise; ‘ne senin malın senin, ne de benim malım benim; hepsi Allah’ındır!’ idrakine varılır. Ancak Hak dostu arif kulların fazileti olan dördüncü kapıda ise; ‘ne sen varsın, ne ben’ anlayışına erilir. Selim’in sözü, onun seyru sülûkunu tamamlayıp hiçliğe erdiğini gösteriyor.

Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?
Henüz bir taslak olarak zihnimde dolaşan bir metin var ama yazmaya oturmak için erken. Malum Aşkın Kapısı daha yeni çıktı. Fakat çok da uzun süre yazmadan durabileceğimi sanmıyorum.

Aşkın Kapısı
İkbal Bayrak
Alfa Yayınları, 2024
roman, 416 sayfa.

Satın Al

Kestik, Diyor Yönetmen
İkbal Bayrak
Everest Yayınları, 2015
roman, 192 sayfa.

Masal Bitti
İkbal Bayrak
Alfa Yayınları, 2004
roman, 324 sayfa.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.